Komşu kapısında turizm patlamış…

Sakin/mutlu şehrin en ünlü yeri tarihi cezaevi

Yaz aylarındayız.

Temmuz herkes için ayrı bir anlam ifade ediyor. Kırsal kesim için bu aylar hâsıl, harman, hasat zamanı. Gurbetçiler için memlekete gidip birkaç ay köyde yaşama hayali, kentli kesim için ise okullar hazır tatil olmuşken üç beş günlük gezme tozma.

Benim tatil anlayışıma gelecek olursak, deniz, kum, güneş üçlüsünden ziyade dağ, bayır, yağmur, çamur severim. Benim isteklerim aradıklarım basit şeyler, örneğin bir dağ başında kamp çadırı kurmak ya da su kenarında fotoğraf çekip, balık tutmak.

Bu sene de hafta sonu bir iki günlüğüne tatile nereye gidelim denildi. Bu fikir üzerine evdekilerle zıkı bir münazara yaptım. Acaba kim kazandı diye düşünmenize gerek yok, Benim şimdiye kadar hiç galibiyetim yok. Ama umudumu da yitirmiş değilim.

Tatil yerini seçmenin incelikleri…

Öncelikle uzun bir tatil yapma şansımız yok. Şöyle hafta sonu bile kurtarır bizi diyerek zaman konusunda ortak bir karar vardık. Ohooo bu devirde yakıt parası tatilden fazla diyerek mesafeyi de kısalttık.

Geriye neresi sorusu kaldı. Daha benim ağzımdan “I” lafı çıkmadan,

- Gerek yok dağa bayıra, sen her gün gidiyorsun zaten bir yerlere. Bu seferlikte benim için gidiver.

-Peki, Abana, İnebolu, Çatalzeytin mi?

-Az ötesi Sinop…

Sinop Rahmi Demir Sosyal Tesisleri

Uzun zamandır fırsat buldukça, yer oldukça bu kampta birkaç günlük tatil yaparız. Temiz nezih bir tesis.Deniz kıyısında şahane manzarası olan çamlar altında apart düzeninde bir tatil beldesi.

Yerimizi ayırınca Kastamonu’dan yola çıktık. Hava çok sıcak ve klima daima açık gidiyoruz. Her ne kadar arada bir kahverengi levhalarla belirtilen doğa tabiat alanlarına dönmeyi denesem de başaramayınca, Sinop’a varmamız çok sürmedi.(Salur Kaya mezarları, Akgöl, Bazalt kayalıkları vs.) Şehir merkezindeki tesise giriş yaptık. Bizi her zaman olduğu gibi kamp görevlisi Fatih Şefimiz karşıladı. Cana yakınlığı ve samimiyeti için teşekkür ediyoruz.

Eşyaları yerleştirince sıcaktan yandık, hadi hemen denize gidelim dediler.

Fakat ne mümkün,

Gökten araç ve insan yağmış sanki.

İğne atsan yere düşmüyor, küçücük bir havlu bile serecek yer zor bulduk.

Ben çok fazla duramadım. Kalabalık bana göre değil, haydi gidelim diyerek çıktık o yapış yapış tuzlu sudan.

Plaj voleyboluna denk gelmek…

Sinop deyince benim aklıma deniz pek gelmiyor. Kale/cezaevi, eski Nato üssü ve doğal limanı, Karakum, sarıkum sahillerinde gün batımında martıları, teknelerin fotosunu çekmek, müzelerinde uzun saatler geçirmek, eski tarihi sokaklarında kaybolmak, kalenin duvarlarında tarihin izlerini aramak onlara dokunmak geliyor.

Deniz benim için sadece günbatımı fotoğraflarımda harika bir art alan olarak yer alıyor. Şehrin girişinde yer alan Kumkapı da güzel gün batımı oluyor. Ben de ekipmanları sırtlanıp yayan düştüm yola. Araba ile gitsem biliyorum ki park yeri sorun olacak, huyum kurusun boş yer bulmak için tüm şehri dolanır, en ücra yere park eder daha çok yürürüm.

Kumkapı da her yer gibi çok kalabalık, ama bu deniz kalabalığı değil,

Plaja kocaman bir tribün kurulmuş. Kıyasıya bir maç var. Seyirciler heyecanlı, oyuncular bu sıcakta müthiş bir efor gösteriyorlar.

“Sinop Belediyesi’nin ev sahipliğinde Kumkapı sahilinde düzenlenen plaj voleybolu turnuvası sona erdi. Üç gün süren organizasyona 15 erkek ve 10 kadın olmak üzere toplam 25 takım katıldı. Turnuvada Ukrayna ve Gürcistan’dan da sporcular yer aldı.

Türkiye Voleybol Federasyonu Plaj Kurulu Üyesi Murat Bostan, turnuvanın başarılı şekilde tamamlandığını ve Sinop halkının organizasyona yoğun ilgi gösterdiğini belirterek, katılan sporcuları tebrik etti.”

Hep tv lerde denk geldiğim spor olayı nasıl bir şey diye tribünde yerimizi aldık. Hoş ve eğlenceli ama güneş altında beyin adeta su kaynatıyor.

Bu kadar yere diyerek kendimi dar attım şehir merkezi yazan yola.

Yalı kahvesinde çay simit keyfi…

Bir şehri anlamak için acele etmeyeceksiniz. Onu yakalamaya çalışmak yerine oturup önünüzden geçmesini izleyebilirsiniz.

Bunun için en hoş yer tabi ki limandaki kahvehaneler. Eskiden denizcilerin sabahladığı bu kahveler şimdilerde kafe olmuş. Biz de bir masa bulunca sevinip oturduk. Martılar, insanlar, tekneler, bulutlar birbiriyle yarış halindeyken ben elimde Sinop simidi önümde çay izliyorum hepsini.

Sinop sakin bir şehir, kavgası gürültüsü yok. Bu sıralar çok kalabalık ona rağmen adli bir olaya denk gelmedik. Mutlu insanların yaşadığı sakin şehrin en ünlü yerinin cezaevi olması biraz ironi değil mi?

Balıkçı Şefin tatil günlüğü…

1.gün

Sevgili günlük, bu sabah da çatıdaki bed sesli martı tarafından gündoğumunda uyandırıldım. Daş yok mu la daş desem de kimse oralı olmadı.

Ben de aldım oltamı elime indim sahile.

Balıklar bile uykudayken bir ben bir de yazlıkçı emekli dayılar ayaktaydı. Onlar sahil boyunca yürüyüş yaparlarken ben olduğum yerden saldım oltamı.

Deniz bize deplasman sayılır, ne bu suyun ne bu suda yaşayan balıkları tanıyorum. Yine de ya Allah deyip salladım Karaçomak barajında gümüş tuttuğum oltamı.

Çok geçmeden papuç gibi bir isparit aldım. Sonra bir tane daha geldi.

Ben bu gidişle yakıt parasını balıktan çıkarırım diyecekken gelen telefonla simit fırınının yolunu tuttum,

Sevgili günlük her taraf çok kalabalık, üstelik daha en popüler yerlere gidemedim bile. Buralar böyle ise oraları düşünemiyorum bile.

Tüm gün 40 derece sıcakta, sırtta fotoğraf ekipmanlarıyla gezmekten pertim çıkınca döndüm kampa. Yattığım yeri beğendim günlük.

2.gün.

Sevgili günlük bu martıların benimle bir alıp veremedikleri var sanırım. Gündoğumunda martı korosu beni uyandırmakta hiç gecikmediler. Balkona çıkıp onlarla güncellenmemiş “grok” misali uzun bir sohbet başlattım.

Değişen bir şey olmadı.

Alışkınım zaten “mağlubiyeti kabullenmekte bir erdem” diyerek bu sefer olta değil makinemi alıp sahile indim. Emekli dayılar yine benden önce gelmişler yürüyüşe başlamışlardı bile, hepsinin maşallahları var zıpkın gibiler.

Yine simit fırınına gittim, artık ustayla bayağı dost olduk. Bana bir çay ısmarladı, bu saatte pek kimse gelmez dedi.

Yan komşularla balkon sohbeti yaptık, biri Kastamonulu hemşeri çıktı, az daha eşelesek akraba çıkacaktık. Epey ortak dostumuz çıktı.

Plaj voleybolu finalleri varmış ama o sıcakta benim gözüm pek kesmedi.

Şehir merkezine gitmenin ucuz ve kolay bir yolunu buldum. Dolmuşlar var. Kişi başı 25 tl.

Sinop Kalesi Tersane Kapısı üzerinde bir şekiller, yazıt var diye bir yazı okumuştum onu fotoğrafladım.

Kale kule fotoğraflayınca memleket geldi aklıma günlük, özlemişim memleketi.

Dönüş…

Sevgili günlük, bizimkisi 2 günlük küçük bir kaçamaktı.

Uzağa değil hemen yanı başımızdaki Sinop’a, kapı komşumuza adeta ateş almaya gittik. Gördük ki onlar turizm ateşini çoktan yakmış ve de ha bire harlamaya devam ediyorlar.

Darısı başımıza diyeceğim de ben kalabalığı sevmiyorum, sen söyle günlük nasıl olacak bu iş!

Hani bir şarkı var ya “Bu ne yaman çelişki” diye. Tıpkı onun gibi.

Ama benim fikrimin ne önemi var, tavşan ve dağ misali.

Neyse gittik gördük, gezdik ve döndük.

Son olarak sevgili günlük,

Sinop, yaz şehri.

Sinop, turizm şehri.

Sinop mutlu insanların şehri.

Ben Kastamonu’ya memlekete dönüyorum. Sonbaharda görüşmek dileği ile.

12-14 Temmuz 2025/Sinop
Cebrail keleş Balıkçı şef

Cebrai̇l Keleş Köşe (1)-21Cebrai̇l Keleş Köşe (2)-20Cebrai̇l Keleş Köşe (3)-19Cebrai̇l Keleş Köşe (4)-16Cebrai̇l Keleş Köşe (5)-12Cebrai̇l Keleş Köşe (6)-18Cebrai̇l Keleş Köşe (7)-15Cebrai̇l Keleş Köşe (8)-16Cebrai̇l Keleş Köşe (9)-18Cebrai̇l Keleş Köşe (10)-15Cebrai̇l Keleş Köşe (11)-13Cebrai̇l Keleş Köşe (12)-9