Kastamonu, Anadolu’yu Karadeniz’den hasretle kucaklayan zarif bir yürektir.
Bir eliyle Üsküdar’a, diğer eliyle kaleye uzanır; tüm güzelliğiyle selam durur geçmişe.
Karadeniz’in serin yeli sırtını sıvazlarken, İstiklal Yolu boyunca İç Anadolu’ya yürür adımları.
Vefa, fedakârlık, nöbet ve hasret vardır bu kutlu yolların taşlarında.
Korunmuştur taşıdığı yükler, kendi gözyaşlarından bile…
Çünkü Kastamonu bir şehir olmanın ötesinde, bir duruştur; bir ruh hâlidir.
Anadolu’nun tam kalbinde, vakur ve vefalı...
Tarihin en çetin dönemlerinde “vatan” denildiğinde geri durmayan;
cepheye yaşlısı, genciyle koşan insanların memleketidir Kastamonu.
Kadınıyla erkeğiyle omuz omuza savaşın yükünü sırtlamış;
toprağını mahrem bilmiş, düşman çizmelerine değdirmemiştir.
Bu topraklar sadece yiğitler değil; gönül ehli şairler, ozanlar, yazarlar, sanatçılar da yetiştirmiştir.
“Bu vatan toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır”
diyen Kastamonulu Orhan Şaik Gökyay, bu ruhun sesidir.
Yokluğu da bilir bu şehir, varlığı da...
Gönlü geniş, devletini seven insanlarıyla her daim dimdik ayaktadır.
Devletin bir taşına zarar gelsin istemez;
gerekirse kendi taş olur, duvar olur, siper olur.
Çünkü bu şehir bilir ki vatan yoksa hiçbir şey yoktur.
Kastamonu’nun ruhunu anlamak için Şerife Bacı’yı iyi bilmek,
İstiklal Yolu’nu iyi okumak gerekir.
Kucağında bebeği, sırtında cephane, ayazın ortasında kağnısıyla ilerlerken can veren Şerife Bacı;
Anadolu kadınının sessiz kahramanlığıdır.
Üzerindeki battaniyeyi cephaneye sararken kendi canını hiçe saymıştır.
O, yalnız Kastamonu’nun değil, bu toprağın özüdür:
Sessiz ama kararlı, yorgun ama vazgeçmeyen…
Erenlerin duası eksik olmamıştır bu topraklardan.
Beyliklere mihmanlık etmiş, gönül sultanlarına yurt olmuştur.
Her taşı, her vadisi, her yaylası geçmişin izlerini bugüne taşır.
Kadim ruhuyla dimdik duran Kastamonu’ya
ve burada yaşamış tüm gönül ehli sultanlara,
Selam olsun…
İz Bırakanlar
Kültür şehri Kastamonu ilinde,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Şeyh Şaban-ı Hazreti Pir yolunda,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Zirvelerin başı kalmaz dumansız,
Bu topraklar şad olur mu ozansız?
Biri Ozanoğlu, biri Yorgansız,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Gökyay ile dile geldi bu vatan,
“Tarihin dilinden düşmez bu destan.”
Oğuz Atay ile okundu roman,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Tarih yazar Hüsameddin Çoban’ı,
Kale surlarında bayrak tutanı.
Kahramandır İnebolu Limanı,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Behçet Necatigil, Rıfat Ilgaz’ı,
Her birisi edebiyat yıldızı.
Şerife Bacı’dır kahraman kızı,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Asa suyu içip kanmadan olmaz,
Karayılan ismi anmadan olmaz.
Aşıklı Sultan’la yanmadan olmaz,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Davet etmiş Nasrullah’ın ezanı,
İstiklâl Marşı’nı yazan ozanı,
Şehir bilir okuyanı, yazanı,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Erzurumlu Emrah gönül mihmanı,
Unutulmaz Osman Efe destanı,
Türkülerle dile gelmiş Meydanî,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Emrah’tan feyz almış Âşık Kemâli,
Feyzi Efendi’nin bir başka hâli.
Onlar bu şehirin manevî gülü,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Dinlemeden olmaz gönül sesini,
Halime Çavuş’un hikâyesini.
Çık kaleye bir bak, gör ötesini,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.
Yakuti onlarla kuruldu bağım,
Onlarla şan buldu yaşanan çağım.
Daha nicesi var, sayamadığım,
Yaşamışlar gönül ehli sultanlar.