Anadolu’nun toprağına her adımda bir kadın izi düşer. Kimi zaman yumuşak bir anne dokunuşu gibi, kimi zaman da yangından çıkmış bir cesaretin sıcak izi gibidir… Türk kadını, yüreğini evine, tarihine, toprağına, milletinin kaderine adamış bir varlıktır. Bu yüzden ona bakarken bir asrın birikmiş nefesini, kuşaklara yayılan bir direnişi görürüz.

Vatan, kadınla mayalanır aslında.

Bir beşiği sallayan aynı elin bir gün namludan cephane taşırken nasıl titremediğini anlamaya çalışır insan. O el, sevginin evi olduğu kadar cesaretin de vatanıdır. Çünkü Türk kadını için “yurt”, çocuklarının nefesi, atalarının emanetidir.

Tıpkı Kastamonu’nun İnebolu kıyılarında soğuğa, ayaza aldırmadan cephane bekleyen kadınlar gibi… Onlar, denizden gelen umut sandıklarını kağnılarla yükleyip Küre Dağları’nın sarp yollarına doğru yürürken, ayakları değil, tarih ilerliyordu.

Kimi zaman Şerife Bacı’nın bedenini cephaneye siper ederken buz kesen nefesinde, kimi zaman da Halime Çavuş’un erkek kılığına bürünüp cepheye yürüyen kararlılığında görünürdü bu kahramanlık.

Kastamonu’nun kadınları yalnızca kağnı yolunda değil, meydanda da direnişin sesi oldular.

10 Aralık 1919’da Nasrullah Meydanı’nda toplanan binlerce kadın, işgale ve manda heveslerine karşı tarihin ilk büyük kadın mitinglerinden birini gerçekleştirerek unutulmaz bir iz bıraktılar.

O gün Kastamonu’da yükselen haykırış, bütün Anadolu’nun kaderinde yankı bulmuştu.

Kağnısına yüklenmiş cephane, umudun, cesaretin ve inancın taşınmış hâlidir. Kastamonu’nun karla kaplı yollarında ilerleyen kağnıların teker gıcırtısı, bir milletin diriliş türküsüne dönüşmüştür.

Gecenin soğuğunu, yolun çamurunu, açlığın ağırlığını hiçe sayıp sadece “hürriyet ” diyen bir iç sesle yürüyen kadınların şanlı adımları, bir milletin kaderini değiştirmiştir.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, Kurtuluş Savaşı, aynı anda aynı acıya, aynı umuda sarılan kadınların destanıdır.

Kastamonu sokaklarında yankılanan cesaret, İnebolu’dan Ankara’ya uzanan o kader yolunda bir milletin yürüyüşüne güç katmıştır.

Belki bir Kastamonulu kadının donmuş kağnı yolunda bıraktığı izde, belki 10 Aralık mitinginde meydanı dolduran binlerin haykırışında, belki bir hatıratın satır arasındaki sessiz kararlılıkta beliren o kadın…

Hepsi aynı gücün temsilcisidir:

Boyun eğmeyen, yılmayan; sevgisini ve mücadelesini aynı kararlılıkla taşıyan kurtuluşun kadını.

Bugünün dünyasında savaşlar başka, mücadeleler farklıdır; fakat Türk kadınının ruhu hiç değişmedi.

O hâlâ yuvasının da toplumunun da temel taşıdır.

Hâlâ bir çocuğun gözyaşını silerken aynı elleriyle bir şehrin yükünü kaldırabilecek kadar güçlüdür.

Bu yüzden tarih, hem geçmişte hem bugün de Türk kadınının adımlarında yeniden yazılır.

Ve biz, onların mirasına bakarken şunu biliriz:

Bir milletin asıl direnci, kadınlarının yüreğinde saklıdır.

İnebolu Limanından, Kastamonu meydanlarından yükselen o cesaret, bugün hâlâ bu milletin kalbinde yaşamaktadır.

Bu vatanı omuzlayan, tarihe yön veren bütün kahraman Türk kadınlarını saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.

KAHRAMAN TÜRK KADINI

Anadolu Türk kadını, yüreği vatan kadın,

Onun yüreği anadır, o bir kahraman kadın.

Cesaretinin zekâsı haykırırken dünyaya,

Sırtlanmış yolu sırtına, kağnısı derman kadın.

_

Kurtuluşa umut oldu cephane kokan eli,

Taşıdığı yüke şahit Şanlı İstiklâl Yolu.

Hürriyet hasreti ile kucaklamış hilâli,

Vatan aşkı ile yandı, vatana kurban kadın.

_

Yakuti, neler var bir bak kurtuluş öncesine;

Dur! demiş işgalcilere ana, kız, torun, nine.

Haklı mücadelesiyle tüm dünya tarihine

Kahraman Türk kadınıydı yazılan destan kadın.

Hacer Alioğlu-Yakuti

Gönül Aynası