Araç Munayratlı Albay Mustafa Öner’in öyküsü

Ben Balıkçı Şef, memleketimi soranlara Kastamonuluyum derim, neresindensin diye ısrar eden olursa da “Araç” derim.

Çünkü eşim Birgül’ün anne tarafı Araçlı.

Ben de bu durumda bir şekilde Kastamonu/Araçlı sayılırım değil mi?

Arada bir Araç ilçemize yolum düştüğünde Araç Haber Gazetesinin kurucusu merhum Abdullah Savaş Bana “enişte “diye hitap ederdi.

Ondan başka da şimdilerde sadece Araç Fındıklı muhtarımız Şenol Diri söylüyor enişte diye.

Bundan yıllar öncesinde bir bayram günüydü sanırım, bizi ziyarete gelen kayınvalidem Süeda Okan’ı Araca götürmüştüm. Şimdilerde adı Mesudiye o zamanlar Munayrat denilen mahallede akrabalarını bulmuş ve ilk kez karşılaşmışlardı. Babasının öyküsü bölük pörçük anılardan ibaret, yaşayan, hatırlayan kişi çok az. Bilinenleri de ben kaleme almaya çalıştım.

Bir Araçlı çocuğun okuma azmi…

 Hikâyemiz 1886 yılında Kastamonu Araç Munayrat mahallesinde bir erkek çocuğun doğmasıyla başlar.

Adını Mustafa koyup kulağına ezanla birlikte üç kez üflerler. Her çocuk gibi Mustafa ‘da mahallede büyür, yetişir. Okul zamanı geldiğinde bir sorun çıkar, en yakın okul Araç merkezdedir ve okula gidip gelmek küçük bir çocuk için oldukça zor olacaktır.

Babası Veli Bey bu zeki akıllı çocuğu atıyla her gün okula götürüp getirmeye başlar. Okulda eğitimine devam eden Mustafa için bu güzel günler babası Veli Bey’in “ince hastalık” denilen veremden hayatını kaybetmesiyle sona erer.

Artık Araç, Mustafa için geleceğini inşa edeceği bir yer olarak aklında değildir. Mustafa daha 14 yaşındadır ve okuldaki Fransızca öğretmeni bu akıllı zeki çocuğun kaybolup gitmesine de gönlü razı olmaz. 

Elinden gelen tüm gayreti göstererek Mustafa’nın İstanbul’daki Askeri okula gönderilmesini sağlar. Sadece Mustafa değil beş arkadaşı daha İstanbul’daki askeri okul yolcusu olarak yola düşerler. Bu beş kişiden biri de Merhum Özdemir Tan hocamın babasıdır.

Yemen’de bir Araç’lı esir Teğmen Mustafa…

Askeri okul biter. Mustafa artık bir teğmendir. Dünya yangın yeridir ve savaşlar her tarafa yayılmıştır. Kaderine “Yemen Cephesi”  düşer.

O “Yemen” ki gidenin gelmediği sadece adını bildiğimiz ama kimsenin gitmediği görmediği bir yerdir.

Uzak topraklara giden Anadolu gençlerinin çoğu geri dönmez bilinmeyen o yerlerde kalırlar. Ardından ağıtlar yakılır,

Kışlanın önünde sıra söğütler

Zabitler oturmuş, asker öğütler

Yemen'e gidecek bu koç yiğitler

Ah o Yemen'dir, gülü çemendir

Giden gelmiyor, acep nedendir

Kışlanın ardını duman bağladı

Analar babalar kara bağladı

Yemen'e gidene herkes ağladı.

Britanya İmparatorluğu, Birleşik Krallık, Hindistan, Yeni Zelanda, Lahic, Arap isyancılar, Asir Emirliği Bayda Sultanlığı vardır karşılarında. Sadece düşmanla değil coğrafyayla da savaşırlar.

Mustafa; Araç yaylalarının çocuğudur, Munayratın yeşilinde büyümüştür. Bilmez çölü, sıcağı, sam yelini.

Esir düşer teğmen Mustafa…

Karanlık bir dönemdir, kimseye bir şey anlatmaz.

4 yıl çeşitli kamplarda esirlik hayatından sonra savaş bitti deyip salıverilen Mustafa’da Anadolu’ya döner.

Teğmen Mustafa’dan Albaylığa uzanan bir hayat…

1911/1912 yılında sona eren Yemen isyanı sonrasında Teğmen Mustafa‘nın döndüğü İstanbul’daki askeri ve özel hayatına dair çok fazla bilgi ne yazık ki yok.

Fakat askerlik mesleğini devam ettirdiğini biliyoruz.

Cumhuriyet kurulup da ülke kurtuluş savaşından galip çıkınca yeni kurulan genç cumhuriyetin tecrübeli bir askeri olarak Sarıkamış’a atanır yıl 1926’dır.

Bir gönül hikâyesi, unutulmaz bir aşk öyküsü.

1925 mi yirmi altı mı tam bilinmiyor. Komutan Mustafa, üniformasıyla İzmir sokaklarında gezerken sarı saçlı mavi gözlü bir güzele rastlar, Gördüğü andan itibaren de tutulur.

İzmir’li Vedia ile bir ömür boyu sürecek beraberliğe ilk adımı İzmir sokaklarında atarlar. İzmir’in Karşıyaka’nın sahil boyu bu aşka şahitlik eder.

Söz, nişan, nikâh kısa sürede tamamlanır.

Mustafa, komutan olarak atandığı Sarıkamış’taki görevine dönmek zorundadır. İzmir’den Ankara’ya gelirler. Ankara garında tren saatini beklerken Komutan Mustafa az bekle der.

Gidip en güzelinden bir elbise alır, hem kendine hem yeni geline.

Ankara’da fotoğrafçı ararlar, o zamanlarda fotoğraf çekimi bile başlı başına bir olaydır. Yeni kıyafetleriyle fotoğraf çektirmek için epey zaman harcamışlardır. Bu arada tren de çoktan kaçmıştır.

Bir gün sonrasına kalırlar ama o günün hatırası artık kalıcı bir şekilde ellerindedir.

Sarıkamış yıllarında 2 kız çocuğu olur. Aile genişler, yıllar geçer. 1935 yılında Sarıkamış’tan İzmir’e döndüğünde rütbesi artık albaydır. 2 Çocuğu da burada doğar.

İzmir’de hayatına devam ederken 1938’de Atatürk’ün ölüm haberi gelir. Yaşlı kurt, silah arkadaşının ölümüne öyle üzülür ki 14 gün hastanede yatar.

Artık buraları vatanı bilmiştir. Arada bir memleketten haber alır gelip gittiği de olmuş ama bilinmiyor.

Ve Araç Munayrat’tan 14 yaşında İstanbul’a giden Mustafa (Öner)  Emekli Albay Mustafa Öner olarak 76 yaşında gözlerini İzmir’de yumar.

Hatıran yeter…

Aradan uzun yıllar geçer, munayrattan sadece çok yaşlıların bildiği sisli bir hatıranın peşine düşen torunu Kimya Müh. Birgül Okan Keleş, Mesudiye mahallesindeki bir evdedir. Kalabalık salonda İlk önce mesafeli duranlar, konuştukça aradaki resmiyet kalkmıştır.

Birbirlerini hiç görmeseler de kan çekiyor işte ne de olsa kısa zamanda aileden biri olarak kabul edilmiştir. Onlara uzak diyarlardaki asker akrabasını, Kastamonu’daki yeni akrabalarını anlatır. Bu mahalleye bir yabancı olarak girse de artık buralı biri olarak çıkar.

 …

Ben, biz Araçlıyız,

Ben Munayratlı Albay Mustafa Öner’in torunuyla evliyim.

Belki de artık bayramlar da gidecek bir akraba kapımız vardır.

Burada yalnız değiliz…

21 Mayıs 2025-Kastamonu
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef.