Devrez bizim can damarımızdır…
Tosya; Ilgaz’ın öte yanındaki şirin ilçemiz.
“Tosya’ya DOCEIA adi Bizanslılar devrinde verilmiştir. Bundan önceki adinin ZAOKA olduğu Ptolemaios tarafından bildirilmektedir.”
Tarihine bakacak olursak ilk zamanlardan bu yana gözde bir yer o yüzden tarih boyunca birçok kez el değiştirmiş. Buraya hâkim olmak için savaşlar yapılmış.
Kimler mi gelip geçmiş bir bakalım. Gaskalar, Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalilar, Iranlilar, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Danişmentliler, Çobanlar, Candarogulları ve Osmanlı ile devam eden süreç son olarak Türkiye Cumhuriyeti ile sonsuza dek tarihteki yerini almıştır.
Tarihi Neolitik döneme kadar uzanan Tosya, Şemseddin Sami’nin 1889 tarihli Kamusu-l Alam adlı sözlüğünde verdiği bilgiye göre 1864'te belediye, 1867'de de kaza yapılmıştır.

Pirinç/çeltiğin tarihi…
Ilgaz’ın dibine kurulan uğruna bunca savaşlar yapılan bereketli topraklara bundan yaklaşık 500 yıl kadar önce Mısır tarafından bir tohum getirilip ekilir.
İşte o bilinmeyen gün ilçenin kaderinin değiştiği gündür.
Kimin ne zaman nasıl getirdiği, nasıl, nereye ektiği bilinmiyor. Ancak o günden sonra Tosya’nın adı pirinçle yan yana anılır oluyor. İlçede, en önemli ürün haline gelen pirinçle birlikte yemek kültürü de tarıma dayalı tüm kriterler de değişiyor.
Peki pirinç nedir hakkında neler biliyoruz.
Öncelikle pirinç bizim yerli ürünümüz değil. “Arkeolojik ve dilbilimsel kanıtlara dayanan mevcut bilimsel fikir birliği, Oryza sativa pirincinin yaklaşık 10.000 yıl önce Çin'deki Yangtze Nehri havzasında evcilleştirildiğidir.”
Bizim buralara gelmesi ise epey sürüyor. Ne de olsa yol uzun!
“Türk mutfağında önemli bir yeri olan pirinç ve onun bitkisi olan çeltiğin Anadolu’ya XV. yüzyılda Mısır’dan getirildiği ve ilk ekimlerin Kastamonu ilinin Tosya ilçesinde yapıldığı görüşü yaygındır. Osmanlı İmparatorluğu kayıtlarına göre; XVI. yüzyılda Tosya kazasında çeltik ziraatı yapılmış hatta 1719-1720 yılında Tosya şehrinden dışarıya pirinç ihraç edilmiştir.
Osmanlı döneminde kısıtlı bir alanda üretimi yapıldığı için başlarda lüks bir besin kaynağı sayılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk önderliğinde Tosya ilimizde ilk çeltik fabrikası kurulmuş olup üretimde modernleşmeye adım atılmıştır.”

Tosya’nın coğrafi işaretli ürünü “ Pirinç”
Pirinç deyip geçmemek lazım nasıl bundan kısa bir zaman önce sahilde adını kimsenin bilmediği kivi meyvesi şimdi bizim en önemli ürünlerimizden biri olmuşsa çeltik de sadece bizim için değil ülkemizin de önemli bir ürünü haline gelmiştir.
Ayrıca Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından ilçe adına tescillenerek coğrafi işaret alarak resmiyet de kazanmıştır.
"Pirinç" kökeni Farsçada 'sarı' anlamlarına gelen "birinc" kelimesinden türetilmiştir. Pirinç, kabuğu ayrılmadan önceki sarı rengi nedeniyle bu ismi almıştır. Pirinç, Farsça birinc sözcüğünden Türkçeye geçmiştir.
Eski Türkler pirince tuturgan diyorlardı.
Çeltik: Kabuğu çıkarılmamış pirinç. Farsça şaltūk (=kabuğu soyulmamış pirinç) sözünden dönüştürülmüştür. Farsçada şali şekliyle de ifade edilmiştir. Bu şekliyle de Türkçeye yakın dillere geçmiştir

Su içinde yetişen tek tahıl “pirinç”
Çeltik (Oryza Sativa), Buğdaygillerden boyu 100 cm’ye kadar çıkan tek yıllık bir bitkidir. Çok geniş bir yayılış alanı olan pirinç, su içinde yetiştirilen tek tahıl türüdür.
Tosya Ovası ve Devrez Çayı vadisi boyunca ekilebilen diğer alüvyal alanlar, Tosya ile hemen hemen özdeşleşmiş bir ürün olan çeltiğin neredeyse tek yetişme alanını oluşturur. Tosya Ovası; Tosya'da tarımın adeta bel kemiğidir. Bu ürünün yetişmesi için suya onun için de Devrez’e ihtiyacı vardır.
Devrez (Düzağaç) Çayı; Kızılırmak'ın batı kanadında kalan en önemli ikinci koludur. Devrez Çayı 211 km uzunluğundadır. Köroğlu Dağlarının kuzeye bakan yamaçlarından inen kolların birleşmesi ile meydana gelir Kargı topraklarından Kızılırmak'a ulaşarak katılır.
Tosya pirincine lezzetini veren Devrez’in suyu ise o su da Ilgaz’ın zirvelerinde biriken karların gün yüzünü gördükçe ağır ağır erirken, yamaçlarında açan çiçeklerin kokusunu, kuşların cıvıltısını, ormanların güzelliğini huzurunu da katar Devrez çayına.
“Tosya pirinci olarak da tanınmış olan bu tür, Tosya Belediye Başkanlığı’nın Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvurusu ve gerekli araştırmaların yapılmasından sonra 2017/2 Sayılı Resmi Türk Patent ve Marka Kurumu, Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Adı Bülteni’nde 03.04.2017 tarihi itibarıyla yayımlanarak Tosya pirinci adıyla Tosya/Kastamonu adına tescil edilmiştir.”
Ortalıca Muhtarı Salih Uysal, Bizim için hepsi bir “Yaren”dir.
Mayıs ayında soğuk bir ilkbaharında yollardayız.
D100 den Tosya ya doğru giderken yol boyunca bize ekime hazırlanan çeltik tarlaları, arada tek tük akaryakıt istasyonları ve her direğin tepesinde bulunan leylek yuvaları eşlik ediyor.
Ortalıca Beldemizi Belediyelik döneminden bu yana bilirim. Sık sık iş ya da gezmek için geldiğimiz, sevdiğimiz yerlerden biridir. Pirinci ile ünlü olsa da benim için bir ada şeklinde olan Ortalıca’nın en güzel yeri “Hacıibrahim tepe” bambaşka bir yere sahiptir. Otantik evleri her evin tepesindeki leylek yuvaları ve tepeden çeltik tarlalarının muhteşem manzarasıyla Kastamonu’nun en güzel köylerinden biridir. Hatta buranın çok geç olmadan acil bir şekilde koruma altına alınması gerekli diye düşünüyorum.
Muhtarımız Salih Uysal’ın ilk dönemi, köyü için en iyisini en güzel şekilde yapmak için elinden gelen tüm gayreti gösteren bir yönetici. Her yıl bu aylarda “keşen” zamanı oldu mu kapısını çalarız.
Başım gözüm üstüne der, hanesinin de gönlünün de kapılarını da sonuna kadar açar.
Artık aileden biri sayarlar beni.
Muhtar Salih önde biz arkada keşen çekilen tavalara doğru gidiyoruz. Gaşşak diye ad vermiş atalar. (Kaş/Gaş artık düzlük yere bakan çıkıntı manası olabilir diye düşünüyorum.)
Burası tepeden bakınca çok daha iyi anlaşılıyor çok güzel ve düzenli, ama önceden böyle değilmiş burası Arazi toplulaştırması sonunda bu halini almış Bunda da şimdiki Özel İdare Genel Sekreteri Nida Sinsi’nin oldukça yoğun çalışması olmuş.
Tavalar arasında ilerliyoruz, kimi ekimi bitirmiş kara/gara temizliğine (toprağa su salıp içine ekilen tohum sonrası yüzeye çıkan çer çöpün ayıklanması) girişmiş.
Sırtta kürek tavalar arasında gezenler, su dolu tavalarda paletli traktörle gezenler var. Her traktörün ardında onlarca leylek geziyor. Topraktan çıkan danaburnu, yılan, solucan ne bulursa leblebi çekirdek gibi atıyorlar ağızlarına.
Çeltik için ekim leylekler için hasat zamanı.
Ne de olsa her birinin yuvasında aç yavruları onları bekliyor, sonbahar gelmeden büyümeleri göçe hazır olmaları gerek.
Muhtarıma soruyorum hangisi yaren bunların diye.
Gülüyor, bizim için hepsi yarendir. Hepsini biliriz, kışın bittiğini çatımızdaki leylek takırdamalarından anlarız, bizimle beraber onlarda çeltik ekimine gelir, onlar da akşama kadar bizimle çalışır, hep birlikte eve döneriz.
Biri gelmezse üzülürüz. Meraklanırız başına bir hal mi geldi diye.

Çeltiği herkes seviyor…
Muhtar Salih Uysal ile Tava tava geziyor, gördüğümüz herkese selam verip hal hatır soruyoruz. Ortalıca Karaköy muhtarı Musa Tamarslan ile karşılaşıyoruz. O da herkes gibi elde bel kürek tarlada çalışıyor. Onunla da Hal hatır edip, ne var ne yok diyoruz,
-Ne olsun görüyorsunuz emek olmadan ürün hasat olmuyor, bu kadar emekten sonra yetişen ürünün sofraya gelinceye kadar her aşamasında el emeği beden gücü var. Mesela ektik bitti olmuyor, iş bitmiyor bu ekin gibi değil.
Özellikle domuz sürüleri çok zarar veriyor. Onun için çeltik tarlalarının etrafını komple telle kapatacağız onun için uğraşıyoruz, proje, kredi tamam Devlet yüzde 75 ini verecek. Geri kalanını biz, Allah devletimizden razı olsun, çeltik az büyüyünce askerdeki gibi tüm aile nöbet beklemekten kurtulacağız inşallah diyor. Bir solukta.
Karaköy tepede gözüküyor, eliyle oradaki bir binayı gösteriyor yeni yaptığımız köy seyir yerine beklerim, çayımızı içmeye diyor. Eyvallah muhtarım diyerek o işine biz yola devam ediyoruz.

Bu su bizim can damarımızdır…
Bir tavanın başında duruyoruz, ne renk olduğunu bilemediğimiz çamur içindeki traktöründen inen gülen bir yüz bizi karşılıyor. Abdümuttalip Sarıkurt hoş geldiniz diye uzaktan merhaba ediyor. Arada koca bir kanal var biz öte geçemiyoruz.
Bu su olmasaydı gelirdik yanına diye takılınca suya girip bizim yanımıza geliyor, bu su var ya bu su bizim canımız kanımız hayat kaynağımızdır diyor.
Ellerinin arasındaki suya büyük bir sevgiyle bakıyor.
Devrez olmasa çeltik olmaz biz olmazdık bu bizim için en büyük nimettir diyor.
Çeltik/Pirinç gastronomisinden…
Hava birden bozuyor, yağmur ve rüzgar çıkıyor.Biz de muhtarımın davetine icabet edip evine doğru gidiyoruz.
Pirinç bizim mutfağımız girdikten sonra birçok yemek ve çorbada ana ürün olarak yerini almış. “Bunlardan en önemlisi düğünde, bayramda, cenaze evinde sabah öğle ve akşam her öğünde ana yemek olan pirinçten yapılan “Tosya Pilavı” Hemen ardından Ramazan boyunca iftarda her gün yenen fırında “caba “ denilen toprak kaselerde pişirilen yarma buğdaydan yapılan “keşkek” yemeği gelir.”
Bir Tosyalı eğer yemekte pirinç yemediyse yemek yedim saymazmış. Biz de muhtarımın annesinin el lezzetini, sevgisini katarak pişirdiği pilav ve keşkek’e tüm dostlarla aynı masa başında kaşık sallıyoruz.
Ilgaz’ın öte yanındaki ilçemiz Tosya.
Devrez’in ikiye ayırdığı ama insanları çeltikle birleştirdiği kadim topraklar.
Binlerce nesil geldi geçti, şimdi de bugün biz varız, yarın çocuklarımız torunlarımız olacak.
Ilgaz’ın bağrından gelen sularla beslenen Devrez yine nazlı nazlı akacak, leylekler yine her bahar takırdayarak haydin kalkın keşen yapma diyecekler.
Ve Balıkçı Şefin çektiği fotoğraflarda Ortalıca köyünün güzelliği gazetelerde kitaplarda internette daim kalacak.
