O Bir Uzakdoğulu…
Pirinç nedir, tarihi nerede başlamıştır.
Pirinç (Oryzasativa), dünya nüfusunun yarısından fazlasının temel besin kaynağını oluşturan, buğdaygiller (Poaceae) ailesine ait sulak alan bitkisinin (çeltik) tohumudur. Besin değeri oldukça yüksektir; iyi bir karbonhidrat kaynağıdır ve az miktarda protein, B vitaminleri (özellikle Tiamin ve Niasin) ile mineral içerir.
Anavatanı Güneydoğu Asya (Çin ve Hindistan): Pirincin ilk olarak yaklaşık 9.000 ila 13.000 yıl önceYangtze Nehri Vadisi (Çin) ve Ganj Nehri Deltası (Hindistan) bölgelerinde ıslah edilerek yetiştirilmeye başlandığı kabul edilir.
Asya'dan başlayan bu yolculuk, zamanla coğrafi keşifler ve ticaret yolları sayesinde diğer kıtalara yayıldı:
Orta Doğu ve Avrupa: Pirinç, MÖ 300'lü yıllarda Büyük İskender'in Asya seferleri sırasında Pers İmparatorluğu üzerinden Batı'ya taşındı.
Pirincin adı nereden geliyor?
"Pirinç" kökeni Farsçada 'sarı' anlamlarına gelen "birinc" kelimesinden türetilmiştir. Pirinç, kabuğu ayrılmadan önceki sarı rengi nedeniyle bu ismi almıştır
Eski Türkler pirince tuturgan diyorlardı.
Çeltik: Kabuğu çıkarılmamış pirinç. Farsça şaltūk (=kabuğu soyulmamış pirinç) sözünden dönüştürülmüştür. Farsçada şali şekliyle de ifade edilmiştir. Bu şekliyle de Türkçeye yakın dillere geçmiştir.
Çeltik; su içinde yetiştirilen tek tahıl türüdür.
Pirincin Anadolu'ya Uzanan Tarihi Yolculuğu…
Pirincin Anadolu'ya ilk kez ne zaman girdiği kesin olmamakla birlikte, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeçeltik tarımının yapıldığı bilinmektedir.
“Türk mutfağında önemli bir yeri olan pirinç ve onun bitkisi olan çeltiğin Anadolu’ya XV. yüzyılda Mısır’dan getirildiği ve ilk ekimlerin Kastamonu ilinin Tosya ilçesinde yapıldığı görüşü yaygındır. Osmanlı İmparatorluğu kayıtlarına göre; XVI. yüzyılda Tosya kazasında çeltik ziraatı yapılmış hatta 1719-1720 yılında Tosya şehrinden dışarıya pirinç ihraç edilmiştir.
Osmanlı döneminde kısıtlı bir alanda üretimi yapıldığı için başlarda lüks bir besin kaynağı sayılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk önderliğinde Tosya’da ilk çeltik fabrikası kurulmuş olup üretimde modernleşmeye adım atılmıştır.”
Pirincin başkenti Tosya…
Nasıl bakır deyince akla Küre geliyorsa, pirinç deyince de ilk akla gelenlerden biri Tosya gelir. Tüm diyarlarda adı pirinçle birlikte anılır. Burada yetişen pirinç özeldir ve tescillidir.
“Tosya pirinci Coğrafi İşaret ve Geleneksel Ürün Adı Bülteni’nde 03.04.2017 tarihi itibarıyla yayımlanarak Tosya pirinci adıyla Tosya/Kastamonu adına tescil edilmiştir.”
Tosya’da özellikle Ortalıca köyümüz pirincin kalbi, adeta bel kemiğidir. Bu ürünün yetişmesi için suya onun için de Devrez’e ihtiyacı vardır.
Ilgaz’ın zirvelerinde eriyen kar suları ovaya inerken,yamaçlarında açan çiçeklerin kokusunu, kuşların cıvıltısını, ormanların güzelliğini huzurunu da taşır. Tosya pirincine lezzetini veren işte bu su ve Devrez çayının taşıdığı Ilgaz’ın aroması, tadıdır.
Ortalıca Muhtarı Salih Uysal, pirinç bizim hayat kaynağımızdır.
Bir eylül ortasında Ortalıca köyünün en güzel yerindeyiz. Burası Hacıibrahim tepesi,Muhtar Salih Uysal ile birlikte ovayı izliyoruz. DevrezÇayı, yeşil bir yılan misali kıvrıla kıvrıla dokunduğu yere hayat vererek ilerliyor. Ovanın iki yanını çam ormanlarıyla kaplı tepeler sarmış. Gökyüzü masmavi ve yazdan kalma bir karaleylek tarlaların üstünde süzülüyor.
Çeltik ekili tarlalar, sapsarı bir renge kavuşmuş.
Muhtar Salih Uysal eliyle bu ovayı gösteriyor; Bu sarı tarlalar bizim için bereket demek, umut demek, sevda demek, bir yılın emeği, alın teri, gözyaşı demektir diyor.
Koruma altına alınması gereken bir hazine… Hacıibrahimtepe mahallesi…
Kastamonu’yu iyi bildiğimi düşünürüm, her ne kadar şehirde sık sık kaybolduğum, tarif üzerine hiçbir yeri bulamadığım söylense de kırsal kesimde ayak basmadığım köyü yoktur.
Tosya ilçemizin Ortalıca köyü İbrahimtepe Mahallesi gördüğüm en otantik yerler arasında ilk sıralarda alır diyorum. Nasıl almasın ki ahşap evleriyle, o evlerin bacalarında çatılarındaki leylek yuvalarıyla, her kapıda duvarda asılı üzerlik otuyla tam bir tipik Türk köyü.
Dokusu bozulmamış, yaşayışı ile geleneklerini terk etmemiş nadir yörelerimizden.
Bence en kısa zamanda köyümüzün çok geç olmadan, yangına karşı, kötü yapılaşmaya karşı koruma altına alınması lazım.
Baharda geldiğimde dört tarafı su içinde bir ada görünümünde olan köyümüz şimdi sapsarı tarlalarla çevrilmiş. Evler çoğunlukla boş, sonbahar vakti insanlarda leylekler de göç etmişler.
Sararan çeltik tarlaları ve yaklaşan hazan birleşince bu ıssız köy evlerindeki hüzün her yerde kendini belli ediyor.
Çeltik döver(biçerdöver) büyük kolaylık sağlamış.
Muhtar Salih Uysal ileBozburunainiyoruz. Karşıdaki çeltik tavasında bir o yana bir bu yana giden kocaman bir paletli biçerdöver çalışıyor. Arkasında boş saplar içine çeltik taneleri birikiyor. Az sonra Devrezin kıyısında gölgede traktörüyle bekleyen Mehmet Sırrı amcamın yanına yanaşıyor. Hortumunu uzatıp içinde ne varsa hepsini dolduruyor kasaya.
Makineleşme olmadan önce her işlem insangücüyle yapıldığından en zorlu hasat çeltik oluyormuş ancak özellikle çeltik ekiminde “keşen” çekerken ve hasatta biçerken makineleşme büyük kolaylıklar sağlamış.
Tosya’lı pirinç yemediği günü yaşadım saymazmış…
Muhtar Salih Uysal; Her ne kadar makinler bizlere büyük kolaylık sağlasa da yine de insan gücünün en fazla kullanıldığı alandır bu tarım biçimi.. Ekimden dikime kadar her aşamada büyük bir insan emeği var.
Bizim için “pirinç” bu yörenin hayat kaynağıdır.
Devrez de can damarımızdır. EğerDevrez’de su olmazsa ovada da hayat olmaz diyor.
Peki, muhtarım çeltiği harmana alıp kuruttuk, fabrika da pirinç oldu diyelim. Sonrasında sofraya ne şekilde geliyor deyince,
Gel şefim yerinde görelim diyerek bizi alıp yol üstündeki Ünal tesislerine götürüyor.
Mahmut ustam buralarda nam salmış bir aşçı. Özellikle cabada kuru fasulyesi meşhurmuş. Biz özellikle pilav isteriz deyince gülüyor,
Tosya’da iseniz zaten istemeye gerek yok, her yemeğin yanına mutlaka pilav koyarız, “Bir Tosyalı pirinç yemediği günü yaşadım saymazmış” der bilmez misin diye bize takılıyor.
Önümüzdeki bir tabak pilav var. Sarı kılçık pirincinden yapılma pilavı kaşıklarken damağımıza Devrezin suyunun çağıltısı, Ilgaz’ın zirvelerindeki kar taneleri, leyleklerin lakırdıları geliyor sanki. Ekiminden hasadına kadar takip ettiğimiz çeltiğin öyküsü tabakta sonlanırken bizlere de eşsiz lezzetiyle bir tatlı öykü bırakıyor.
Tosya da bir güz masalıdır çeltik hasadı.
Ilgaz’ın beslediği Devrez Tosya ovasını ikiye yarıp gider uzaklara doğru. Yükü ağırdır o yüzden ağır ağır kıvrım kıvrım akar.
Devrez, kadim zamanlardan bu yana bu toprakları sular, yeşertir, can verir, bereket kaynağıdır.
Çeltik ’de Devrez’de doğup büyüyen çocuğudur.
Bu ovada her bahar Devrez’in sularına ekilen tohumlar, büyür yeşerir, başaklarını göğe uzatır. Olgunlaştıkça sararır büker boynunu.
Bitti derken yeni bir hayata yelken açar artık o çeltik değil pirinç olmuştur.
Hayat değil sadece hasat bitmiştir.
Tabaklarda pilav, kazanlarda keşkek, ya da düğün çorbası değildir çeltiktir ki; kiminin okulu, kiminin düğünü, kiminin çeyizi, kiminin şifası olur.
Bir de Balıkçı Şefin objektifinde “ Baki kalan bu kubbede hoş bir seda(foto)” olarak kalır.
…
25 Eylül 2025 Tosya
Cebrail Keleş/ Balıkçı Şef
