“Biz hepimiz aynı mayadanız; aklımız da bir, başımız da; fakat şu beli bükülmüş göğün altında iki görür olup kalmışız.” (Hz. Mevlana)
Son yıllarda, ülke olarak; ekonomik, bilimsel, teknolojik, güvenlik (terörle mücadele), kültürel ve sosyal alanlarda büyük bir mücadele vermekteyiz. Bu mücadele neticesinde özümüze dönüş ve ekonomik kalkınma yolunda önemli gelişme yaşanmaktadır. 2000'li yıllardan sonra büyük bir değişim sürecine girdik. Üretime odaklanan, milli kültürüne sahip çıkan bir toplum haline geldik. Bir zamanların “üçüncü dünya ülkesi” imajı, yerini dik duran, tam bağımsızlık yolunda ilerleyen, kazan-kazan anlayışıyla barış içerisinde yaşamayı hedefleyen bir ülke kimliğine bırakmıştır.
Halkımızın bu mücadelesi; terör, darbeler, sahte dini yapılar ve vesayet odaklarına karşı bir başkaldırış olmuştur. Kovid-19 salgını, doğal afetler, küresel ekonomik krizler ve göç dalgaları ülkemizi zorlasa da, ekonomide büyümenin devam etmesi, enflasyonun düşme eğilimine girmesi, özellikle enerji ve Milli Teknoloji hamlesi projeleri kapsamında güzel gelişmelerin yaşanması hepimiz umutlandırıyor. Özellik dış politikadaki başarılar ve özellikle Gazze ve Suriye politikalarıyla Türkiye mazlumların umudu haline gelmiştir. Bu noktada güçlü bir gelecek için iktidarıyla, muhalefetiyle, halkıyla el ele vermek, rekabeti hizmet yararına dönüştürmek zorundayız.
Dünya; vicdanlı nesiller yetiştirecek, kalplere merhameti yerleştirecek, her şeyin maddeden ibaret olmadığını, mananın da önemli olduğunu öğretecek bir dönüşüme muhtaçtır. Türkiye bu konuda, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerle ve barış isteyen diğer ülkelerle işbirliği yaparak bu dönüşüme öncülük edebilir. Binlerce yıllık tarihiyle; ilim, bilim ve teknik, siyaset, güvenlik, istihbarat kültür ve sanat vb. birçok alanda muazzam bir bilgi birikimine ve tecrübeye sahip bir milletiz. Bu bilgi ve tecrübe birikiminden hareketle, ecdadımızın kendine rehber edinmiş olduğu “Hak ve Hakikat Medeniyeti” anlayışını kendimize tekrar rehber edinebilirsek yeni bir diriliş sürecini yaşayabiliriz.
MEVCUT BAŞARILARI NASIL SÜRDÜRÜLEBİLİR KILABİLİRİZ VE DAHA İYİSİNİ NASIL YAPABİLİRİZ?
- Birlik ve berberlik içerisinde hareket eden ve şikâyet eden değil bir hikâye etme düşüncesinde olan idealist insanlarımızla…
- Vatansever, dürüst ve cesur yönetim kadrolarıyla,
- Mesleki eğitimi güçlendiren, yükseköğretimde verimliliği esas alan bir eğitim anlayışıyla,
- Milli Teknoloji Hamlesi’ni geliştirip daha da ileriye taşıyarak,
- Yenilenebilir enerji ve nükleer enerjideki üretimin artırılmasıyla, petrol ve doğal gaz alanındaki kaynaklarımızın keşfedilmesiyle ve bu kaynaklarının verimli kullanılmasıyla…
- Üniversite ve araştırma kurumlarında Ar-Ge’yi toplumsal fayda ve ekonomik değere dönüştürmekle,
- Her alanda verimliliği ve kaliteyi esas alan ve üretimi artırmaya yönelik çalışmalarla…
- Görevlendirmelerde ehliyeti ve liyakati esas alan çalışmalarla.
- Aldığı görevin hakkını vermeyen, milletin malına (beytülmal) zarar vererek görevini kötüye kullanan ve şahsi menfaat peşinde koşan ehliyetsiz, liyakatsiz ve ihanet içerisinde olan insanlarla mücadele etmekle,
- Uluslararası alanda özellikle Müslüman toplumlarla dayanışmayı güçlendirmekle.
SONUÇ OLARAK
Sürdürülebilir başarı için, birlik ve beraberlik içerisinde, samimi ve gayretli bir şekilde mücadele edip yukarıda belirttiğim hususları hayata geçirebilirsek yeni bir dirilişin hikâyesini yazıp büyük başarılar elde edebiliriz.
Hem ülke içerisinde hem de Müslüman ülkeler arasında güçlendirilmesi gereken bu tür bir birlik şuuru, çağın şartlarına uygun, çok boyutlu, akıl ve hikmet temelli bir yeniden yapılanmayla yeniden diriltilebilir. Bu birlik sadece dini bir çatı altında değil; aynı zamanda bilim ve teknoloji, eğitim/yükseköğretim, sanat ve kültür, ekonomi ve siyasi alanlarda ülkeler arasında dayanışma ve işbirliğini esas alan bir bütünlük ve bir anlayış çerçevesinde ele alınabilir. Bu ülkeler arasında güçlü bir işbirliğinin sağlanması, sadece bu ülkelerin kalkınmasına değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel barışa da ciddi katkılar sunarak dünyada barışı ve adaleti sağlamanın da teminatı olabilir.
Bunları başarabilirsek, “TÜRKİYE YÜZYILI” olarak ifade ettiğimiz bu yüzyıl, sadece madde değil mana anlamında da ülkemiz açısından gerçek bir ‘Hak ve Hakikat Medeniyeti Yüzyılı’ olabilir. Bu değişimi başarabilirsek, hem uhrevi hem de dünyevi anlamda insanların kurtuluşuna vesile olacak bir dünya düzeninin de inşa edilmesine katkı sunmamız da mümkün olabilecektir.
Unutmayalım!.. Ümitsizliğe kapılmak bize yakışmaz ve her daim millet olarak umudumuzu koruruz. Biliriz ve inanırız ki, Allah, güzel bir niyetle yola çıkan gayretli insanların karşısına, onları güzel bir yola sevk edecek güzel sebepler çıkarır.
Her alanda insanlık için en iyisini yapan, üreten, özgün bir sanata ve ciddi bir beceriye sahip, kendine özgü başarı hikâyeleri olan ve dünyadaki mağdur ve mazlum insanların umudu olacak bir ülke ve bir toplum olmak dileğiyle…
“Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar.”
(Mehmet Akif Ersoy)
Ye’s: Ümitsizlik, karamsarlık.
Me’yüs: Üzgün, kederli.