Son haftanın gündem maddesi Türkiye TV dizisi sektöründe tekelleşme iddiaları oldu. Önce tekel piyasaları hakkında kısa bilgi vereceğiz sonra da Türkiye TV dizi sektörünü inceleyeceğiz.

Bir piyasada tek satıcının bulunması durumuna iktisatta tekel piyasaları adı veriliyor. İktisatçılar tekel piyasalarını tercih etmezler ama tekelin tam tersi olan tam rekabet piyasalarını tercih ederler. Tekel piyasalarında tek satıcı olduğu için müthiş pazarlık gücü vardır. Karını maksimize etmeyi amaçladığı için üretimi kısarak fiyatları yükseltir. Fiyatların yükselmesi ise alıcıları mağdur eder. Bu açıdan gelir dağılımı adaletini bozar. Ayrıca firma rakibi olmadığı için düşük performansla çalışır ve maliyetleri yüksektir. Kaynakları israf eder. Bu nedenle tekel piyasaları istenmez. Tekel piyasasında tek firma olduğu için rekabet ve bereket yoktur. Bununla birlikte tekel piyasaları olmadığı halde tekel piyasalarına benzer durumlar da vardır. Piyasada birkaç firma vardır ama bu birkaç firma aralarında kartel denen bir birliktelik oluşturabilirler. Bu karteller de tekel piyasasına benzer sonuçlara neden olur. Bir diğer durum da piyasada çok sayıda satıcının bulunmasına rağmen  toplam satışların, üretimin büyük kısmının tek firma tarafından yapılması durumudur. Bu da tekel piyasasına benzer ve doğal olarak sonuçları da benzer. Devletler de bu tekel piyasalarını daha rekabetçi yapmak için kanunlar yapar ve uygularlar. Örneğin; ABD’de Rockefeller’in petrol tröstünü kırmak için Sherman Antitröst yasaları çıkarılmıştır. Türkiye’de de Rekabet Kurumu kurulmuştur.

Tekel piyasalarını kısaca anlattığımıza göre Türkiye TV dizisi işgücü piyasasına artık bakabiliriz. TV dizisi piyasasında dizileri yapım şirketleri yapar. Ama yapım şirketleri dizilerde birilerini oynatmalıdır. Yani işgücü talep ederler. İşte kimleri oynatacağını kast ajansları belirler. Kast ajansları da oyuncuları seçerken oyuncu menajerleri ile pazarlık ederler. İşgücü arz kısmında oyuncular ve onları temsil eden menajerler vardır. Oyuncular, oynayacakları role adapte olmak istedikleri için kast ajansları ile pazarlık gibi sıkıcı işleri menajerlere devrederler. Menajerler de oyuncuların haklarını koruyacak biçimde anlaşma yaparlar. Şimdiye kadar olması gereken TV dizileri işgücü piyasasını anlattık.

Son dönemde bazı sanatçıların menajerler ile kast şirketlerinin aynı olmasından şikâyet ettikleri ve savcılığa ifade verdikleri basında yer aldı. Benzer biçimde menajerlerin Whatsapp grubu kurarak %20 pay almakta ısrarcı olduklarına dair basında haberler yer aldı. Bu haberlere göre yapım şirketleri bir araya gelerek menajerlere %10 vermek yönünde anlaşıyorlar. Buna karşın menajerler de bir araya gelerek %20 pay almakta ısrarcı oluyorlar. Hem yapım şirketlerinin hem de menajerlerin bir araya gelerek anlaşmaları yazımızın başında anlattığım kartel anlaşmalarına benziyor.

Halen Türk medya sektöründe bir sürü TV kanalı var. Bu kanallarda hemen hemen her gün birkaç tane TV dizisi oynuyor. Bu dizilerin çoğu yurtdışına da satılıyor. Yani piyasada bir sürü TV dizisi var. Ama Whatsapp mesajı ile bir araya geldiği basında yayınlanan menajer sayısı kaç tane? Sadece ve sadece 60 tane. Bunlar da bir araya gelip tek menajermiş gibi davranıyor ve %20 komisyon istiyorlar. Basında çıkan Whatsapp mesajları doğruysa yapım şirketlerinin mecbur kalacağını düşünüyorlar. Zira 60 kişi piyasadaki önemli oyuncuların hemen hemen hepsinin menajeri… Üstelik bu 60 kişi birlikte hareket ettiği için oyuncuların da bu 60 menajerin sözünden çıkmak gibi bir şansları yok. Zira oyuncuların da menajer tercihinde 60 kişi dışında alternatifleri yok. Piyasada sadece 60 menajerin olması ve bunların da birlikte hareket etmesi şu sonucu da ortaya çıkarıyor. Televizyonda yığınla dizi var ama bu dizilerde oynayan oyuncuların sayısı çok az, bir dizide gördüğüm oyuncuyu diğer dizilerde de görüyoruz. Haftada 2-3 farklı dizinin setine giden oyunculardan bahsediliyor. Neden? Çünkü kast şirketleri bu menajerlere muhtaç duruma geliyor. Bu nedenle TV dizilerinde hep tanıdık yüzleri görüyoruz. Bu oyuncular da 60 tane menajerin oyuncusu oluyor.

Piyasada sadece 60 menajerin bulunması önemli bir aksaklık ama bu menajerler arasında özel güçleri olanlar da var. Bu menajerler ile çalışan şanslı oyuncuların menajerlerinin bir dediğini ikiletmedikleri görülüyor. Menajer “Türkiye’deki orman yangını ile ilgili tweet at” diyor, oyuncu hemen tweet atıyor. “Falancanın TV programına çıkma” diyor. Oyuncu çıkmıyor. “Yabancı yayın platformunda Atatürk belgeselinin yayından kaldırılması ile ilgili sakın konuşma” diyor. Oyuncu konuşmuyor. “Gezi Parkına gel” diyor. Oyuncu tıpış tıpış gidiyor. Bu büyük menajerlerin kast ajanslarına “Falanca oyuncu ile çalışma”, “Benim falanca oyuncum ile çalışacaksan filanca oyuncum/ oyuncularım ile de çalışacaksın” gibi özel isteklerini de kabul ettirdikleri iddia ediliyor. Nitekim bu menajerlerden biri Gezi davası ile ilgili faaliyetlerinden dolayı tutuklandı.

İşe biraz da farklı açıdan bakalım. Piyasada yapım ve kast şirketi sayısı da sınırlı. Muhtemelen yapım şirketleri de anlaşma yapmış olabilirler. Zira eğer piyasada firma sayısı az ise bir araya gelip kartel kurmaları kolay oluyor. Yani menajerlere karşı yapım ve kast şirketlerinin de elleri armut toplamıyordur büyük ihtimalle.

Neyse! Şimdi sonucu bağlayalım. Piyasada menajer sayısı az. Kast ajansı ve yapım şirketi sayısı da az. Üstelik bunların birbirleriyle gelerek anlaştıkları yolunda kuvvetli kanaat var. Aralarında anlaşma yaparak rekabeti engelleyip engellemedikleri konusunda kararı Rekabet kurulu ve mahkemeler verecek. Şahsi kanaatimi soracak olursanız piyasanın rekabetçi olmadığını düşünüyorum. Neden mi? Konservatuarlardan mezun yığınla genç var ama dizilerde sınırlı sayıda oyuncu oynuyor. Hatta bazı yardımcı rolde oynayanların haftada iki veya üç dizide oynadıkları görülüyor. Menajerlerin siyasi görüşleri belli, oyuncuların hepsi de mecburen aynı siyasi düşünceye sahip oluyor (İsterse olmasınlar).  Türk dizileri son 20 senede yurtdışına pazarlanmaya, ihraç edilmeye başlandı. Dolayısıyla yapım şirketleri, menajerler, kast ajansları, oyuncular iyi paralar kazanmaya başladı ama aralarında “dizilerimizin yurtdışına pazarlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ederim” ifadesini kullanabilecek bir kişi bile yok. Bu bana çok ilginç geliyor. Türkiye’de çevrilen dizilerin de muhafazakarları kötülemeye yönelik senaryoları olması, senaryolarda Türk ahlak, gelenek, göreneklerine aykırı temaların yaygın olması da piyasanın rekabetçi olmamasından kaynaklanıyor. Örneğin; dizilerde birine misafir geldiğinde hep alkollü içki ikram ediliyor. Ama güncel hayatta en seküler adama bile misafirliğe gittiğinizde size çay veya kahve ikram eder. Gidip de bilmem ne marka viski ikram etmez. Ya biz Türkiye’de yaşamıyoruz ya da TV dizisi sektöründekiler…

İşte bu dayanaklara bakarak TV dizisi işgücü piyasasının rekabetçi olmadığını düşünüyorum. Eğer piyasa rekabetçi hale gelirse belli bir kesimin kültürel hegamonyası da kırılır. Daha kaliteli diziler seyrederiz. Türk aile yapısına uygun “Gassal” gibi dizileri daha çok görürüz. Buldukları her fırsatta muhafazakarlara, imamlara hakaret etmeye çalışan saçma dizilerden, senaristlerden kurtuluruz. Yurtdışına daha çok TV dizisi ihraç ederiz.