Dipsiz göl kurtuldu sıradaki “Yeşil göl” olsun…
Bizim memleket doğusundan batısına her bir noktası ayrı güzel. Görenleri hayran bırakacak o kadar farklı kıymetlerimiz var ki.
Bunların birçoğunu kaybedince, uzak kalınca ya da başka bir yerlerde görünce anlıyoruz. İstanbul başta olmak üzere gurbette yaşayan hemşerilerim bu duyguyu çok iyi bilir. Büyükşehrin o kalabalık boğucu, sıkıcı atmosferinde yaşayıp giderken kulağa gelen bir tanıdık türkü gelir, alır götürür gurbetten sılaya, köyüne, kasabasına.
Bazen de albümdeki bir fotoğraf insanın burnunun direğini sızlatır, yüreğine dokunur. Eski günlerin anısını saklayan bu karede belki artık kaybettiği sevdiklerini görür. Onunla anılarının olduğu en sevdiğini, en sevdiği yerde görür, hüzünlenir. Albümdeki her siyah beyaz, kenarları yırtılmış, üç beş yerinden kırılmış sararmış bir fotoğraf bir daha yaşanması imkânsız anıların bir hikâyesini anlatır.
Gurbettir, yaşanır, yaşlanılır ve bir gün yeter artık bu kadar gurbetlik denilecek o ana gelinir.
Geride tek bir hayal kalmıştır.
Memleketine dönüp köyüne bir ev yapıp kalan günlerini doğduğu bu topraklarda doğanın içinde mutlu bir şekilde geçirmektir.
İşte bu gurbete çıkan başarılı bir iş insanı olarak tanınan, bilinen, sevilen Tosyalı iş adamının İsmail Cesur’un da hayalidir.
İsmail Cesur; Tosya Çifter köylü başarılı bir iş insanı o da artık memleketine dönüp hayalini gerçekleştirir, ama bir farkla.
Sadece kendisi için değil doğduğu topraklara köyüne yatırım yaparak bölgeye harika bir turizm tesisi kazandırır.
Dipsiz gölü yanmış yıkılmış olarak alıp küllerinden yeniden doğmasını sağlar.
Yıllardır buraya gelip fotoğraflayan biri olarak başta kendisi olmak üzere tüm ailesine emeği geçen kişi ve kuruluşlara teşekkür etmek istiyorum.
Şimdi bir cesur yürek iş insanını, bir yatırımcıyı da Yeşil Göl’ü turizme kazandırmasını bekliyoruz.
Turizm demişken; bölgemiz doğa turizmi için biçilmiş kaftan gibi görünüyor. İlimizin bu konuda doğa harikaları ve buralara gelecek olanları ağırlayacak tesisleri var. Tüm bu güzelliklerin tanıtımı için Valiliğimiz başta olmak üzere her platformda tüm kurumlar çalışmalarını sürdürüyor.
Kanyonlarımızla, ormanlarımızla, denizimiz, dağlarımız, vadilerimizle tam bir doğa harikası olan ilimizin belli başlı turizm tesislerimize bir göz atacak olursak;
Ilgaz dağındaki Yurduntepe kayak tesisleri ve oteller bölgesi, DKK Öğretmen evi, merkez yolkonak Kastilya tesisleri, Şehir merkezimizdeki konaklar, butik oteller, Abana Hacıveli Glamping çadır otel, Pınarbaşı Park Ilıca, Şenpazar Kızılcasu kamp alanı, ve yakın zamanda hizmete girecek olan Suğla Yaylası Bungalov evleri, Taşköprü’deki “Elekdağ Kaptan Konağı”,Azdavay’daki Yanıkali Konağı, Nalbantoğlu- Zümrüt Köyündeki eko turizm evleri doğa turizmine hizmet için uygun tesislerimiz. İsmini unuttuğum olanlar affetsin.
Diğer ilçelerimizde de küçük büyük birçok işletme ya da konaklama tesislerimiz de hizmet vermekte.
Tüm bu tesisler içinde Kastamonu için bence en uygun, en göze hoş gelen tesisleri ahşap olanlar. Doğanın içinde kaybolmak isteyenlerin aradığı kriter doğada kaybolmuş onunla bütünleşmiş bir tesis.
Kıskanırım seni ben…
Dışarıdan gelenler, ilimizi tanımak isteyenler, -Kastamonu’nun en güzel yeri neresi? Diye bir soru sorulunca duraksıyorum.
Seçmek bir diğerinden vazgeçmek derler.
Hiç birinden vazgeçemeyen biri olarak ben, memleketin en güzel yeri hangisi bir türlü seçemiyorum. Gidip gördüğüm, bildiğim, sosyal medyada ya da bir vesile ile gördüğüm her fotoğrafta kararım anında değişiyor.
Bence (d) şıkkı hepsi diyorum.
Üstelik kıskanıyorum bu güzelliklerin içinde doğup, yaşayanları.
-Nasıl mı?
Şöyle anlatmaya çalışayım.
Bir fotoğrafçı olarak haziran sonundan eylülün sonuna kadar olan vakitlerde deniz kıyısındaki ilçelerimizde yaşayanlara çok imreniyorum. Her an her dakika o denizin mavisini göğün mavisiyle birlikte izleme şansına sahipler. Hepsinin kendine has bir “göğe bakma durakları” var.
Denizden doğan günü selamlayıp denize gömülen günışığı ile güne veda edebiliyorlar.
Ya iç kesimlere doğru geldiğimizde o bölgedeki yaşayanlara imrenmemek elde mi?
Kanyonların ortadan ikiye böldüğü ayak basmamış, el değmemiş, göz izi bile düşmemiş ormanların kıyısında içinde yaşama şansına kaç kişi sahip olabilir diyorum ve onları kıskanıyorum.
Bir sonbahar mevsiminde kanlıca turşusu kuranları, alıç, ahlât, elma pekmezi yapanları, sonbaharın en demli görüntüsünü doya doya içen Küre dağlarını, köylerini gördüğüm zaman uzun uzun bakıp iç geçiriyor,
Ahh keşkem diyor ve onları kıskanıyorum.
İşte böyle her yeri ayrı güzel bir memlekette yaşamanın stresini doğa fotoğrafçısı olarak yaşıyorum diyebilirim.
Tosya göller bölgesi…
Bu akadar uzun bir girizgâhtan sonra gelelim asıl konumuza;
Kastamonu Tosya arası bir uzun yol.
Elyakut, Akkaya sonra kıvrım kıvrım uzanır. İki yanında ormanlarla kaplı derin bir vadi Ilgaz’ın eteklerine kadar uzanır. Karadere, bürnük, derken Ilgaz zirvenin inişinde bamyacı virajından aşağı sallanır gider.
Beş olukta bir soluk dinlenme bir yudum su molası sonrası kerpiç yapılarıyla sivil mimarinin en güzel örneklerinden olan bağ evleri sıralanır. Ekincik tabelasından dalın gözü kapalı iç kısma. Hava güzelse, mevsim bahar, sonbahar ise doğanın güzelliğine kapılıp geçip gitmeyin. Ekincik girişinde o müthiş anıt kavak ağacını mutlaka görün. Gidip sarılın. Yüzyıllardır içi boşalsa da sadece kabuğu ile hayata tutunan bu tabiat anıtına hayran olacaksınız. Hazır bu yola girmişken Berçin köyüne kadar uzanın. Bu efsane yol sizi kösen çayırı, göletine, barajına götürecektir.
Harika bir manzarası vardır. Özellikle yayla zamanı harika bir görüntüsü vardır. Barajın bekçisine rastlarsanız selamımı söyleyin ağaç evde bir çayını için.
Yeşil göl, Tosya’nın saklı cennetidir.
Yeşil gölü hiç duydunuz mu gördünüz mü bilmem, Yolu biraz meşakkatlidir. Ama başardığınızda karşınıza çıkan güzellik her şeye değecektir Bana inanın.
Önce yoldan bahsedelim.
Tosya/Çankırı-Yapraklı yoluna girmeyi başardığınızda zirveye doğru tırmanırken ilk dikkat edeceğiniz küçük kahverengi işaret tabelasıdır. Onu kaçırmayın. Sonrası kolay sayılır, en azından kaybolma riskiniz yok. Tek yol var. Yolu takip ettiğinizde az sonra bir baraja inersiniz. Çoğu kişi için burası yeterli güzellikte bir piknik mesire alanıdır. Olta atılabilir, çeşmesi ve genişçe alanları ile ideal bir mesire alanıdır.
Genellikle burası tercih edilse de bana göre asıl güzellik biraz daha ileridedir.
Uzun yıllar öncesinde bu harika doğal gölü ilk gördüğümde çarpılmıştım.
Hani çok klişe bir laftır, her yer için kullanıldığı için artık çok anlamı kalmamıştır. “Saklı Cennet” denilir ya.
İşte bu lafa en uygun yer bence Yeşil göl.
Barajın yanından uzanan yolu takip ettiğinizde açıklık alan bitip uzun çam ağaçlarının arasında giderken kimsenin aklına buralarda göl olacağı gelmez.
İşte bu yanına gelinceye kadar varlığından haberdar olamadığınız etrafı yüksek çam ağaçlarıyla kaplı belki yüzey olarak küçük ama o kadar güzellik olarak o kadar büyük ki.
Her geldiğimde kıyıya bağlı derme çatma bir sal görürdüm.
Bazen kenarda üzerine çıkıp balık tutanlar oluyordu.
Ben her gittiğimde elimde makinemle gölü mutlaka baştanbaşa turlardım. O yeşil bitkilerle kaplı yüzeyinde özgürce gezen kurbağaları, görebilirsem su yılanlarını, her çeşit böcek, çiçek, bitki, mantarlarıyla tam bir doğa laboratuarıydı benim için.
Tek çirkinlik buraya gelen duyarsız kişilerin geride bıraktıkları atıklar olurdu.
Gölün yüzeyinin önemli bir bölümü yeşil bitkilerle kaplıydı. Sadece yakın çevrenin ve doğasever birkaç meraklının uğrak yeri olan bu harika alana Orman Teşkilatı el attı. Gölün etrafını tellerle çevirip harika bir ahşap ev yaptı.
Piknik için gelenler için üstü kapalı alanlar, su ve tuvaletler çeşmeler vardı.
Gözden uzak olunca güvenliğini, temizliğini sağlamak da zor olmuş olmalı ki o güzelim tesis viran oldu gitti.
Şimdilerde yıkık viran bir görünümde, bu kadar güzel bir alan niye kıymet bilinmez anlamam.
Dipsiz gölün kaderi o yöreden çıkan bir iş insanı sayesinde değişti.
Sadece Tosya’nın değil bölgenin, ülkemizin en güzel tesislerinden biri olmaya aday haline geldi.
Şimdi sıra Yeşil gölde, kim bilir belki bir gönüllü hemşerimiz de buraya el atar. Ya da Orman, Üniversite, STK biri bu bölgeye doğasını bozmadan bir şeyler yapar.
Doğal biyoloji laboratuvarı, ormancılar için eğitim, doğa aktiviteleri için kamp alanı olabilecek potansiyeli olan bu kadar güzel bir yeri değerlendirmek için kolları sıvamak lazım.
Kısaca Balıkçı Şef olarak sadece ben bir elimde fotoğraf makinesi bir elimde oltamla yanımda torunlarım Ilgaz ve İnci Aybalamla gelip güvenli alanda çadırımı kursam.
Bir hafta sonu unutulmaz bir kamp deneyimi yaşasam.
Çok mu zor bir hayal, imkânsız bir düşünce…
Bence değil.
Sadece küçük bir dokunuş lazım, haydi o halde uzatalım elimizi.