Kastamonu’nun taş sokaklarında yankılanan hikâyeleri var. Her biri bir başka hanın, bir başka çarşının, bir başka esnafın kalbinde saklı. Bu yaşam öykülerinden biri, İplikçiler Çarşısı’nda açılan bir kepenkle başlar. Henüz 14 yaşında bir çocuğun, çırak olarak attığı ilk adımla…

Hayat onu 1968 yılında İplikçiler Çarşısı'ndaki o dükkâna sürükledi. Elini ilk kez tezgâha koyduğu gün, bir ömürlük yolculuğun da başlangıcı oldu. Askere gidene kadar dokuz yıl; sonra Başkale’nin soğuklarında geçen askerlik… Döndüğünde ustasından aldığı dükkanla birlikte sadece bir iş değil, bir gelenek de devraldı.

Mi̇ne Özgür Köşe (3)-18

1954 yılında Kastamonu Merkez’e bağlı Dereköy’de doğan Rafet Kasırgaoğlu, kendisini şöyle anlatıyor:

“Annem babam çiftçi. İlkokulu köyde okuyup, sonra Kastamonu’ya gelip, 23 Ağustos Ortaokulu’nda okudum. O yıllarda şehir, şimdiki gibi değildi. Daha sakindi, daha samimiydi.

İplikçiler Çarşısındaki bu dükkana 1968 yılında çırak olarak geldim. 9 yıl sonra askere gittim. Erzurum Başkale’de muhabereci olarak askerlik görevimi yaptım.

Askerden döndüğümde, çocukluktan itibaren çırak olarak çalıştığım bu dükkanın işletmesinin içindeki ürünlerle birlikte devredileceğini öğrenince ben aldım. 1977 yılından bu güne değin de işime devam ediyorum.

Mi̇ne Özgür Köşe (7)-5

Evli olan Rafet Kasırgaoğlu’nun, Hayri Kasırgaoğlu ve Esra Durmuş adlarında 2 çocuğu ile Mehmed Talha, Ayşe Hafsa ve Hatice Hifa isimlerinde 3 torunu var.

Mi̇ne Özgür Köşe (4)-14

“Geçen yarım asırlık sürede esnaflık nasıl bir değişim gösterdi? Mesleğe ilk başladığınız yıllardaki arkadaşlık ilişkileri ve rekabet ile bugünü karşılaştırır mısınız?” diye soruyorum. Gülümseyerek eski güzel anılarına dalıyor.

Radyonun bile kısık sesle açıldığı, müşterilerin ve komşu esnafın rahatsız olmasından çekinildiği, saygının ön planda olduğu zamanları iç çekerek anlatıyor:

“Radyo açmadan önce “Komşuda cenaze var mı?” diye düşünülürdü. Şimdi bluetooth hoparlörler, dikkatsizce, düşünmeden bağırıyor.

Eskiden, ‘Rekabet var ama dostlukla’ derlerdi. Güveç yapılır, on beş esnaf bir araya gelip, hep birlikte yerdik. Samimiyet çoktu, şakalar yapar, eğlenceli anlar yaşardık. Mesela acı sevmeyen kişiler olduğunu bildiğimiz için bir seferinde güveci çok acı hazırlattık. Kimse yiyemeyince bize kaldı.

Mi̇ne Özgür Köşe (5)-10

O yıllarda komşu esnaflar para konusunda da birbirine yardımcı olurdu. Bugün çekimiz varsa, komşudan alır, 2-3 gün sonra iade ederdik. Müşterilerimiz de alış veriş yapar, o anda yoksa da, kısa sürede parayı getirirdi.

Çıraklarımız yetişir, usta olurdu. Usta dükkanına sahip çıkardı. Ben her ayın 28’inde İstanbul’a gider, üç gün kalır, ihtiyaçları alır dönerdim. 1 tanesi Kurşunlu Han’da, diğeri Aşirefendi Hanı’nda 2 adet depom vardı. Oralar henüz otel olmamıştı. Nüfus çok daha az iken satış çok iyiydi.

Kirişçi, Malaklar ve bizim dükkân vardı. O zamanlar şehir kalabalık değildi ama işler canlıydı. Çeşit çoktu… Müşteri çoktu… Satış çoktu… Para çoktu…

Ama zaman değişti. Büyük alışveriş mağazalarının (AVM) çoğalması, küçük esnafı bitirdi. Onlar toplu alıp ucuza satıyor, biz ise ayakta durmaya çalışıyoruz. Kısaca; büyükler küçükleri yuttu.”

Mi̇ne Özgür Köşe (2)-22

“Kastamonu’nun şehir olarak gelişmesi, büyümesi ve komşuluk ilişkileri hakkında neler söylemek istersiniz?”

“Kastamonu çok değişti. Gelişiyor belki ama bazı şeyler de kayboldu. Eski meyveler bile yok artık. Bizim köydeki elmalar bir başka olurdu. 8-9 yaşımdayken elma bahçelerinde koştururduk, elmalar kocaman, sulu, tatlı olurdu. Şimdi 3 kez ilaç atmadan elmayı yiyemiyorsun; kurt basıyor, lezzet yok.

Evler değişti. Ahşap yapılar azaldı, beton çoğaldı. Sadece şehirler değil, köyler bile betona gömüldü. O eski mahalle sıcaklığı, ev komşuluğu kalmadı. Bir zamanlar 20 dairelik bir apartmanda 10 aile her gün görüşürdük. Şimdi aynı apartmanda oturanlar birbirini tanımıyor. Herkes kendi dünyasına çekildi.

Bugün işler biraz daha bireysel, biraz daha mesafeli. Değerler de değişti, insanlar da. Kimse kimseye müdane etmiyor artık.”

Sadece ticaret değil, mahalle hayatı da onunla yoğrulmuş. Topçuoğlu Mahallesi’nde iki dönem muhtarlık da yapan Rafet Kasırgaoğlu, o dönemleri şöyle ifade ediyor:

“ Turan (Topçuoğlu) Bey çok emek verdi. Çay boyunun ağaçlarından başladı, çok çalıştı. Şehre emeğiyle iz bıraktı.

Tahsin (Babaş) Bey’den de çok memnun idik. Her ay toplantı yapar, dertlerimizi sorardı. ‘Bir kürek çöp gördüğünüz yerde beni arayacaksınız’, derdi. Mahalleden yardıma muhtaç 60-70 kişi vardı, onlara destek olurdu. Çok ihtiyacı olanların badanasını, ev tamirini yaptırırdı. Camilerimizin hiç birini boyasız bırakmadı, tamir ettirdi.”

Rafet Kasırgaoğlu’nun anıları ile söyleşiyi sürdürüyoruz:

“Bir gün dükkana bir hanım geldi. ‘30 yıl önce buralarda Rafet Bey’in dükkanı vardı. Ondan bir çaydanlık almıştık, hala kullanıyorum. Tanıyor musunuz?’ dedi. ‘Benim’ dedim.

Ege'den gezmeye gelmişler, o gün bugündür kullanmasına ve 30 yıl sonra buraları hatırlamasına çok memnun oldum. İşte esnaflık biraz da hatırlanmak, iz bırakmaktır.

Genel kültür önemli. Hayat tecrübesiyle gelen giden her müşteriden bir şey öğreniyorsunuz. Örneğin burada bazıları fermuara ‘cır cır’ der, onun dilinden konuşmanız gerekir.”

“Gençlere ne öğüt verirsiniz?”

“İşlerine sahip çıksınlar. Ben çekirdekten yetiştim. 57 yıldır dükkânı sadece bayramlarda en fazla 3 gün kapattım. Bazı müşteriler geliyor, ‘Rafet Bey sizin gibi ilgilenen kalmadı’ diyor. Ürünleri anlatırım, zaman ayırırım. Çünkü bu işin ruhu budur.

Köyümüzde ilkokulda okurken, öğretmen hastalanmıştı, stajyer öğretmenler geliyordu, ders yapamadan mezun olduk. Ortaokula Kastamonu’ya gelince de çok sıkıntı çektim. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Şimdiki aklım olsa, okumayı bırakmazdım. Bir eksiğim yok. Allah ne verdiyse razıyım. Ama yine de eğitime devam etmek isterdim.

Mi̇ne Özgür Köşe (1)-19

Çocukluğumda tanıdık yanında sigara içilmezdi. Bacak bacak üstüne atılmaz, odaya biri gelince büyüklere yer verilirdi. Ama zaman da, şehir de, insanlar da değişti. Şimdi gençlerden biri otobüste yer verse, ben utanıyorum, rahatsız mı ettim ki diye içleniyorum.

Kastamonu’da eğlence yerleri yok. O nedenle buraya gelen bürokratlar, öğretim görevlileri burada kazanıp, burada harcayamıyor. Gençlik de, misafirler de eğlenecek yer istiyorsa, bunları göz önünde bulundurmak gerekir.”

Rafet Kasırgaoğlu, biraz kırgın, biraz üzgün;

“46 yıldır bu dükkanda kiracıyım. Hiçbir sorunumuz yoktu. Satmaya karar verip, aile içinde de satış yapınca, bizden çıkmamızı istediler. 1 yıl süre verildi, 6 ayını tamamladık. 12. Ayda yılların tuhafiye züccaciye dükkanı da tarih oluyor” diyor.

Kastamonu’da bir kepenk daha kapanıyor… Ama bu yalnızca bir dükkan değil, 57 yılın hatırası, sayısız müşteriyle kurulan gönül köprüleri, bir ömrün emeği… Her gün müşteri, her gün sohbet ve her gün mesai ile geçen bir ömürden söz ediyoruz. Yılın yarısı geride kalmış, son ay geldiğinde dükkan da mazideki yerini alacak

Günümüzde beton büyüdü, ahşap azaldı. Kocaman alış veriş merkezlerinin ışıkları sokakları gölgede bırakırken; komşuluk gibi, esnaflık da apartmanların yüksek duvarlarına çarpıp sessizce dağılıyor. Esnaf dükkanlarında yenen güvecin tadı, belki de; birlikte olmanın ve paylaşılan sohbetin sıcaklığında saklıydı.

Şimdi Kastamonu, bir sesi daha yitiriyor. Ama o dükkân kapanırken, içindeki yaşanmışlıklar, bu şehrin hafızasında yankı bulmayı sürdürecek.

Rafların arasında kaybolup, gitmek yerine, Rafet Kasırgaoğlu’nun anlattıklarıyla yapılan bu röportajla kayda geçip, hep yaşayacak.