Şimdi iki tane ülkeye dair bilgiler vereceğim. Sonra size bu ülkelerin isimlerini soracağım. Önce ülkeleri Zengin ülke ve orta ülke diye kodlayacağım. Lütfen yazının sonunu okumadan tahmin etmeye çalışalım. 
Zengin ülkede kişi başına milli gelir 68,453$ iken orta ülkede kişi başına milli gelir 13,105$. Biraz ekonomiyi bilenler, “Orta ülke dediğin ülke de uluslararası kuruluşlarca yüksek gelir düzeyini geçmiş” diyecekler. Evet! geçti ama daha geçeli bir sene oldu. Ayrıca kıyaslama yaptığımızda zengin ülkenin de bayağı gerisinde olduğu da net biçimde görülüyor. 
Yukarıdaki verilere göre zengin ülkedeki insanların daha az çalışmasını, orta ülkedeki insanların da daha fazla çalışmasını beklersiniz değil mi? Ama iş öyle değil. Zengin ülkede işgücüne katılım oranı %80,9 ama orta ülkede işgücüne katılım oranı %53,3. Yani zengin olan ülkede çalışan insan sayısı daha fazla. Orta ülkede ise ülkenin yarıya yakını çeşitli nedenlerle çalışmıyor, iş de aramıyor.
Zengin ülkede emeklilik yaşının 70’e çıkartılmasına dair karar alındı. Orta ülkede ise emeklilik yaşı erkeklerde 60, kadınlarda 58. Ortalama yaşam sürelerini de eklediğim aşağıdaki tabloya bakalım. 
    Ortalama Yaşam    Emeklilik yaşı    Emeklilik sonrası yaşam
Zengin Ülke    82    70    12
Orta Ülke    77    60    17

Tablodan gördüğünüz gibi zengin ülkede insanlar emeklilik sonrasında 12 sene; Orta ülkede ise 17 sene maaş almaktadır. Hatta Orta ülke bir ara yasa çıkararak 45-50 yaşındaki kişileri bile emekli etmiştir. Yani orta ülkede 50 yaşında emekli olup devletten ortalama 27 sene maaş alacak kişiler vardır. Daha zengin olan ülkede ise emekli olduktan sonra insanlar ortalama sadece 12 sene maaş alabilmektedir. Tabi sadece 12 sene maaş aldıkları için, maaşları biraz daha yüksektir. 
Özetleyelim. Zengin ülkede çalışan, istihdama katılan kişi sayısı daha fazladır. İnsanlar daha geç emekli olmakta, devletten daha kısa süre emekli maaşı almaktadır. 
Bu iki ülkeyi bildiniz mi? Cevabı merak ediyorsanız verelim. Zengin ülke, Danimarka’dır. Orta ülke ise Türkiye’dir. Ama Türkiye’de insanlar zenginmiş gibi yaşayıp çalışıyorlar. Danimarka’da ise insanlar fakirmiş gibi yaşayıp çalışıyorlar. Ortada bir sorun varmış gibi görünmüyor mu? İnsanlar yeterince maaş almıyorsa hanedeki diğer insanlar da çalışmaz mı? Böylece  İşgücüne katılım oranı artmaz mı? Eğer işgücüne katılım oranı artmalı ise Türkiye’de neden insanların yarısına yakını işgücüne dahil olmuyor? İnsanlar yeterince maaş almıyorsa insanlar daha geç emekli olmaz mı? Eğer daha geç emekli olmaları gerekli ise neden daha erken emekli olmanın peşindeler? Emekli maaşları da insanları daha erken emekli olmaya ikna edecek kadar yüksek değil. Hatta bayağı da düşük sayılır. 
 
Kuzeykent’te Kafeler neden dolu?
Covid-19 pandemisi, Rusya-Ukrayna krizi vb. sonrasında tüm Dünya’da ve elbette Türkiye’de refah ve satın alma gücünde düşüşler gözlendi. Bu süreçte dikkatimizi Kastamonu Kuzeykent civarında açılmış olan kafeler çekiyor. Kastamonu’da yaşamayanlar için Kuzeykent hakkında kısa bilgilendirme yapalım. Kuzeykent, Kastamonu Üniversitesi kampüsünün bulunduğu semttir ve bu semtte çok sayıda kafe, restaurant, pastahane vb. mekan bulunmaktadır. Yani milletin refahı daha iyi değil ama kafeler tıka basa dolu. Arabanızı park edecek yer bulamıyorsunuz, kafelerden içeri girince de masa bulamıyorsunuz. Fiyatlar mı ucuz diye bakıyorsunuz ve kahvenin fincanının 200-300 TL olduğunu yani pahalı olduğunu görüyorsunuz. O zaman neden kafeler dolu?
Benim açıklamam şu. İnsanlar belli bir yaşam tarzına, refahına alışınca bu alışkanlıklarından geri dönmek istemiyor. Yani refah içerisindeyken kafeye gidip kahve içiyorsa refahı biraz gerilediğinde de bu alışkanlığından vazgeçemiyor. Sosyoloji değişti. İnsanlar dışarıda lokantalarda, kafelerde yemeye alıştı. Şehirli yaşam kültürü yaygınlaştı. Bu süreçte insanların satın alma gücü zayıflasa bile kafeler ve dışarıda yemek alışkanlığından insanlar vazgeçmek istemiyor. İnsanlar harcamalarını kredi kartları ve borç alma yoluyla finanse ediyorlar. 
Başka açıklamaları olanlar varsa yazabilirler. 

Ekonomi Okuryazarlığı Neden Önemli?
İnsanlar doğuyor, çocuk ve genç oluyor, eğitim alıp iş hayatına başlıyorlar. İş hayatına başladığında gelir de elde etmeye başlıyorlar. Sonra emekli olduklarında ise gelirlerinde bir azalma meydana geliyor. Almanya gibi oldukça zengin bir ülkede bile geçinebilmek için sokaktan şişe toplayan emekliler var. Türkiye’de emekli maaşlarının düşüklüğünü söylememize gerek yok. Bu durumda emekli olunduğunda rahat etmek için insanların çalışırken elde ettiği gelirlerini iyi kullanmaları, doğru finansal kararlar vermeleri gerekli. 
Geçen hafta Üniversitede Ekonomi Okuryazarlık eğitimi verdim. Dinleyen gençlere teşekkür ederim. 
Çalışma yaşamında iken yani insanlar 15 ile 64 yaş arasında bir meslekte çalışırlarken ücret veya kar olarak gelir elde ederler. Bu gelirlerin bir kısmı tüketilir, bir kısmı da çeşitli yatırım araçları ile değerlendirilir. Eğer gençken elde ettiğimiz parayı “Bas bas paraları tüketime! Bir daha mı geleceğiz Dünya’ya?” dersek emekliliğimizde sıkıntı çekeriz. Ne yapmalıyız? Gelirimizin bir kısmını tasarruf etmeliyiz? Zenginlerin önce tasarruf edip sonra kalanı tükettiği, fakirlerin ise önce tüketip sonra kalanı tasarruf ettiği söylenir. 
Tasarruf ettiğimiz miktarı ise çeşitli yatırımlar ile değerlendirmeliyiz. Çünkü eğer tasarruflar evde yastık altında beklerse enflasyon nedeniyle değer kaybeder. Yani bugün 1,000,000 TL tasarruf ettiğinizi varsayalım. Bugün 1,000,000 TL ile ikinci el bir otomobil alabilirsiniz ama enflasyon nedeniyle beş sene sonra 1,000,000 TL ile ikinci el otomobil alamazsınız. Belki motosiklet bile alamayabilirsiniz. 
Bu nedenle tasarruflarımızı çeşitli yatırım araçları ile değerlendirmeliyiz. Her yatırım aracının ise olumlu ve olumsuz yanları vardır. Ekonomi okuryazarlığı, insanlara farkındalık ve bunun sonucunda tutum kazandırır. Örneğin; Avrupa’da kişi başına milli geliri en düşük ülkelerden biri biziz ama gıda israfı açısından ise birinci sıradayız. Yani kaynaklarımızı etkin kullanmıyoruz. Türkiye’nin önemli sorunlarından biri de tasarruf açığımız. Yani az kazanıyoruz ama geleceğimizi kurtarmamız için gerekli olduğu halde tasarruf da yapmıyoruz. Yatırımlarımız için gerekli fonların çoğunluğunu dışarıdan elde ediyoruz. Üst yazıda belirttiğimiz gibi insanlar kafelerde yaptıkları harcamayı azaltmalılar ama azaltmıyorlar. Tüketim, israf gırla gidiyor. Ayrıca ekonomi okuryazarlığı; girişimcilik niyetini ve işgücüne katılım oranını da artırır. Kısaca ekonomi okuryazarlığı toplum için faydalıdır. 
Bartın Üniversitesi’nde devir teslim. 
Geçen hafta Çarşamba günü akademik kariyer hakkında konuşmak amacıyla Bartın Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Bartın Üniversitesi’nde rektörlük devir teslimi öncesinde Bartın Üniversitesi’ne çağ atlatan, “Karadeniz’in ODTÜ’sü” yapan sayın Prof.Dr. Orhan Uzun’u görme şansım oldu. Görevi devralan Prof.Dr. Ahmet Akkaya hocamız da Adıyaman Üniversitesi’nde Türkçe ve Yabancı Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma merkezinde çok başarılı olmuş birisi, kendisinin başarısını Bartın Üniversitesi’nde sürdüreceğine ve Bartın Üniversitesi’ni daha ilerilere taşıyacağına inancım tam. Hayırlı olsun.