Kastamonu’da düzenlenen TradeF fuarı kapsamında düzenlenen panelde güvenlik politikaları uzmanı Mete YARAR ile MÜSİAD yönetim kurulu üyesi Altunbaş Dış Ticaret AŞ yönetim kurulu başkanı Fatih ALTUNBAŞ konuşmacı olarak bizlerle beraber oldu. Panelin moderatörlüğünü Kastamonu MÜSİAD başkanı sayın Sadık KIŞLI yaptı. Panelin düzenlenmesinde emeği geçen tüm Kastamonu MÜSİAD ekibine teşekkür ederim.

Konuşmada dikkatimi çeken unsurları bu yazımda ele alacağım.

Konuşmacılar Üçüncü Dünya Savaşı’nın başladığını düşünüyor. Şu anda Ukrayna’da Rusya ile savaşan taraf aslında Ukrayna değil. Bir çeşit vekalet savaşları yürütülüyor. Rusya’nın karşısında Ukrayna var gibi görünüyor ama aslında tüm Avrupa ve hatta ABD var. Dinleyicileri de takip ettiğimde konuşmacıların bu görüşlerine katıldığını gördüm. Belki moral bozacak gibi olacak ama Dünya’da ekonomik liderliğini kaybetmek istemeyen ABD’nin Doğu Blokuna (Çin-Rusya) baskıyı artıracağı 20 farklı cephede vekalet savaşları daha başlaması ve hatta iki taraf arasında doğrudan savaş başlaması ihtimalinden bahsedildi. Üçüncü Dünya Savaşı’nın çoktan başladığı ve bir süre sonra vekalet savaşı yerine iki tarafın doğrudan çatışmaya girme ihtimalinden bahsedildi. Konuşmalar sırasında İstiklal gazetesinde önceden yazdığım yazılar da aklıma geldi, zira aynı tezleri ben de yazılarımda savunmuştum.

Bu sefer konuyu biraz farklılaştıralım. Vekalet savaşları artarsa hatta ABD ve Çin doğrudan karşı karşıya gelirlerse ne olur?

Birincisi tüm savaşlarda savunma sanayinin önemi artar, üretimi artar. Nitekim konuşmacılar da ABD’de savunma sanayi fabrikalarının kapasitelerinin artırıldığı, yeni fabrikaların açıldığını belirttiler. Rusya- Ukrayna savaşında da her iki tarafın silah stokları hızla azaldığı için aralarında günlük füze atma limiti anlaşması yaptıklarından bahsedildi. Hatta Trump’un yönetim ekibinde eski asker ve istihbaratçıların çoğunlukta olduğundan bahsedildi. Türkiye devleti de bu gidişatı gördüğü için savunma sanayi yatırımlarını uzun süredir artırmıştı. Milli muharebe uçağı Kaan yapılıyor, Avrupa’nın en büyük savunma sanayi tesisleri Türkiye’de yapılıyor. Hürkuş, Gökbey gibi ürünler seri üretime geçmiş. Borsada rekor denebilecek seviyede değer kazanan hisse ASELSAN.

İkincisi; savaşlar esnasında dış ticaret durur. Normal zamanlarda parayı bastırır istediğin ürünü alırsın ama savaş zamanı kimse sana bir şey satmak istemez. Burada komşumuz Çorum’da Ahlatçı Holding’in yaptığı Avrupa’nın en büyük barut tesisinden de bahsedildi. Zelensky’nin barut bulamadığını söylediğini duyan sayın Ahlatçı, vatansever bir anlayışla fabrikayı kuruyor. Böyle bir milleti kolay kolay kimse yenemez. Savaş zamanı neden kimse diğerine mal satmaz. Hem kendi ihtiyacı vardır hem de kendisine rakip veya düşman olabilecek kişiye mal satmaz. Bu sadece silahla ilgili değildir. Hiçbir ülke diğerine ilaç, gıda vb malları da satmaz. Yani savaş sırasında mümkün olabildiğince kendi kendine yeterli olacaksın. Normal zamanda belli bir ürünün üretiminde uzmanlaşan ve üretim verimliliği sayesinde kazandığı parayla diğer ürünleri dışarıdan alan ülkeler risk altındadır. Adam Smith ve David Ricardo’nun savunduğu mutlak ve mukayeseli üstünlükler geçersizdir. “Çok iyi bilgisayar üreteyim ama buğdayı dışarıdan alayım” diyen ülkeler büyük risk ile karşı karşıyadır. Zira savaş ortamında kimse sana buğday satmaz. Bu ortamda üretim yelpazesi geniş olan ülkeler biraz daha avantajlıdır.

Üçüncüsü; savaşa taraf olanlar mümkün olduğunca müttefik bulmaya çalışırlar. Trump’un geçen hafta cumhurbaşkanımızı gayet iyi karşılaması ve iki ülke arasında anlaşmalar yapılmasını bu biçimde okumak gerekli. Biden’in Türkiye’ye soğuk ve dışlayıcı politikalarını aptalca buluyor. Ben demiyorum, Trump diyor. Hatta CNNTürk muhabirinin “Biden’in yanlış politikaları” sözünü duyunca çok mutlu da oldu. Putin’in de Türkiye’yi karşısına almak istemediği politikalarından belli oluyor. Türkiye’yi AB’e almamak için bin takla atan Avrupa ülkeleri de bir anda değişti. Son teknoloji savunma sanayi ürünlerini üretip güçlü bir orduya sahip ülkeyi karşısına almak ancak zeki olmayan kişilerin işidir.

Dördüncüsü; aslında birinciyle ilişkilendirebileceğimiz bir konu. Savaşı üretim kapasitesi olan, hızlı biçimde üretim yapabilen ülke kazanır. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman tankları, ABD tanklarından çok daha kaliteli idi. Ama Alman tankları zor ve uzun zamanda üretiliyordu. ABD ise tankları çok hızlı biçimde eski otomobil fabrikalarında üretebiliyordu. Alman tankı üç düşman tankını imha ediyordu ama karşısında dördüncüyü görüyordu. Almanlar imha edilen tanklarının yerine yenilerini koyamıyordu ama ABD’lılar yeni tankları hızlı biçimde üretip sahaya sürebiliyordu.

Beşincisi; bazı madenler değer kazanır. Savunma sanayinde kullanılan metaller çok önemli hale gelir. Nitekim Çin’in diğer ülkeler ve Türkiye’ye İHA ve SİHA üretiminde kullanılan madenleri satmama kararı aldığını da konuşmacılardan öğrendik. Ayrıca insanların paraya olan güveni azaldığı için altın ve gümüş gibi madenler de değer kazanır. 2025 yılında altın ve gümüş yatırımcısına iyi kazandırdı. Cuma günü bankalar arası piyasada altın 5000 TL’yi geçmişti. Serbest piyasada ise 5150 TL civarında. Yani bankada değil fiziki olarak alınan altın daha değerli. İnsanlar bir şekilde altın ve gümüş alıyorlar. Gümüş performansı biraz daha yüksek yani biraz daha iyi kazandırdı. Gümüşün bilgisayar ve elektronik ürünlerde yoğun biçimde kullanılmasının da bu performansta etkisi var. Uzmanlar altın ve gümüşün ralliye devam edeceğini düşünüyorlar. Almanların ikinci Dünya Savaşı’nı kaybetme nedenlerinden biri de tanklarını çalıştıracak benzin bulamamalarıydı. Not olarak verelim, Savunma sanayinde kullanılan ürünlerin çoğu Çin’de çıkarılıyor.

Altıncısı; bazı malların talebi artarken bazılarının düşer. Örneğin; apartman dairelerine olan talep düşer, fiyatı da düşer. Buna karşılık müstakil evlerin, arsaların talebi ve değeri artar. Bir başka örnek daha verelim. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na katılmamıştı ama tarımda istihdam edilen nüfusu askere alınca tarımsal üretim düşmüştü. İnsanlar parasını ödeseler bile buğday bulamamışlardı.

Yedincisi; savaş acımasız bir ortamdır. Bakın Filistin’de neler oluyor? Çocukların ölümünü Dünya canlı canlı seyrediyor.