Bu hafta İİBF Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölüm Başkanımız Doç. Dr. Erol Tekin ile bir sohbet yapacağız. Kendisi toplumsal katkı, projeler vb konusunda çok aktif olan bir öğretim üyesi.
SD: “Değerli hocam! Hoşgeldiniz”
ET: “Hoş bulduk hocam, sizin gibi Türkiye’nin alanında en çok tanınan isimlerinden biri ve okuyucularınızla bir araya gelmek beni çok mutlu etti.”
SD: “Değerli hocam! İsterseniz sorularımıza başlayalım. Son yıllarda “tekno-girişimcilik” kavramını sıkça duyar olduk. Sizce bu kavram neyi ifade ediyor ve neden bu kadar önemli hale geldi?”
ET: “Tekno-girişimcilik, sadece bir iş kurmak veya yeni bir ürün geliştirmek değil aynı zamanda teknolojiyi girişimcilik faaliyetlerinde kullanırken süreci etkili bir biçimde yönetmek, ölçeklendirmek ve sürdürülebilir kılmak anlamına gelmektedir. Günümüzde rekabetçiliğin arttığı iş ortamında başarının teknolojiyle girişimciliği bütünleştirebilmekten geçtiğini söylemek yanlış olmaz değerli hocam. Çünkü teknoloji hayatımızın her alanında vardır. Teknolojiyi girişimci faaliyetlere entegre ederek tekno-girişimler kurmak fikirlerin yenilikçi çözümlere dönüşmesini ve bu çözümlerin hem toplum hem de ekonomi için kalıcı değer yaratmasını sağlayacaktır. Tekno-girişimcilik, girişimcilik yolculuğunun her aşamasında stratejik düşünmeyi, dijital araçlardan faydalanmayı ve veriye dayalı kararlar almayı gerektirir. Teknolojinin gücünü kullanarak yenilikçi fikirler geliştirmek, bu fikirleri hayata geçirmek ve sürdürülebilir iş modelleri kurmak ulusal kalkınmanın da anahtarı hâline gelmiştir. Bu nedenle tekno-girişimcilik çağımızın en güçlü dönüşüm dinamiklerinden biri olarak ifade edilebilir.”
SD: “Selçuk Bayraktar’ın başarılarından sonra gençlerin teknoloji tabanlı girişimlere ilgisi giderek artıyor. Siz bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?”
ET: “Selçuk Bayraktar bu konuda gerçekten gençler için doğru bir rol model olarak ifade edilebilir. Onun başarı hikâyesi Türkiye’de sadece teknoloji temelli girişimciliğin görünürlüğünü değil aynı zamanda toplumsal algıyı da kökten değiştirdi. Öyle bir değişim ki Serkan hocam yaptıkları ve üzerinde çalışmaya devam ettikleri meseleler “Yerli ve Milli Teknoloji” vizyonunun somut bir örneği hâline gelerek genç kuşaklara hem ilham hem de cesaret veriyor. Eskiden girişimcilik denildiğinde akla daha çok ticaret ya da hizmet sektörü gelirken “Milli Teknoloji Hamlesi” ile bugün artık yazılım, yapay zekâ, savunma teknolojileri, uzay çalışmaları, enerji sistemleri ve biyoteknoloji gibi alanlarda üretim yapmayı hedefleyen binlerce gençten söz etmeye başladık.
Bu noktada Bayraktar’ın başarısının gençler üzerindeki en önemli etkilerinden bir tanesi “başarı için yurt dışına gitmek gerekir” düşüncesini kırmış olmasıdır. Çünkü kendi topraklarımızda kendi imkânlarımızla dünya çapında rekabet edebilen teknolojiler üretilebileceğimizi göstermiştir. Bu sayede artık hem liselerde hem de üniversitelerde gençler sadece derslerle yetinmemekte Teknofestte yarışıma, kendi startup fikirlerini geliştirme ve yatırımcılarla bir araya gelme imkânı bulmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında Selçuk Bayraktar örneğinin sadece bir bireysel başarı öyküsü olmadığı bunun yanı sıra Türkiye’nin bilim, teknoloji ve girişimcilik geleceğini şekillendiren bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu ilgi doğru yönlendirilebilir, güçlü bir eğitim sistemi, teşvik politikaları ve mentorluk ağıyla desteklenirse Türkiye yalnızca teknoloji tüketen bir ülke olmaktan çıkıp küresel ölçekte teknoloji üreten ve ihraç eden bir merkeze dönüşebilir.
SD: “Tekno-girişimcilik denince akla hemen İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler geliyor. Ancak Anadolu şehirlerinde, örneğin Kastamonu’da bu kültür nasıl filizlenebilir?”
ET: “Bu çok önemli bir soru çünkü Türkiye’nin teknoloji odaklı kalkınma hedefleri yalnızca büyük şehirlerle sınırlı kalmamalıdır. Tekno-girişimcilik kültürünün Anadolu’da filizlenmesi bölgesel kalkınma açısından stratejik bir öneme sahiptir. Aslında Kastamonu doğal kaynakları ve üniversite altyapısı ile teknoloji tabanlı girişimcilik için güçlü bir başlangıç noktası sunuyor. Burada önemli olan potansiyeli fark edip onu yönlendirecek bir ekosistem kurabilmektir. Öyle ki Üniversiteler sadece akademik bilgi değil aynı zamanda uygulamalı girişimcilik becerileri kazandırarak gençlerin yenilikçi düşünmesini sağlayan kurumlardır. Bunun için Kastamonu Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi, Bakanlar Kurulunun 04/06/2018 tarihli kararı ile ilan edilmiş olup, ilgili bölgeyi yönetecek olan Kastamonu Teknokent A.Ş. 19.12.2019 tarihinde tescil edilerek faaliyetlerine başlamıştır. Bu minvalde Kastamonu Üniversitesi’nin yürüttüğü projeler, Teknokent iş birlikleri ve öğrenci topluluklarının çalışmaları bu kültürün temellerini atma noktasında önemli adımlar olarak ifade edilebilir.
Tabi ki Anadolu’da girişimcilik kültürün gelişmesi ve bir ekosistem haline gelebilmesi için yerel yönetimlerin, kamu kurum ve kuruluşlarının iş dünyasının, üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak hareket etmesi önemlidir. Bu noktada genel teknolojik konular değil daha spesifik ve ilgili bölgeye özgü bazı hususlar ön plana çıkarılabilir. Örneğin kırsal kalkınmayı teknolojiyle destekleyen tarım teknolojileri, akıllı lojistik çözümleri, enerji verimliliği girişimleri gibi alanlarda Kastamonu başta olmak üzere Anadolu’da modeller oluşturabilir. Bu modeller oluşturulurken büyük şehirlerin kopyası olmak zorunda değildir. Aksine yerel değerlerle küresel düşüncenin birleştiği özgün modeller geliştirilebilir. Aslında burada Kastamonu Teknokent güzel bir model olarak ifade edilebilir. İhtisas Teknokenti anlayışı ihtisaslaşma alanını hem bölgesel kalkınmaya hem de Türkiye’nin dijital geleceğine katkı sağlayabilecek teknolojik fikirlere entegre eden bir yapıdır.
SD: “Kastamonu Üniversitesi Teknokent ve benzeri yapılar bu sürecin neresinde duruyor? Rektör hocamız Prof.Dr. Ahmet Hamdi TOPAL, Teknokent müdürlüğünü yapan Prof.Dr. Kasım YENİGÜN şimdi de Prof.Dr. Alperen KAYMAKÇI hocamız başarılı işler yapıyor. Teknokent yapısında Genç girişimcilere ne tür imkânlar sağlanıyor?”
ET: “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri bugün teknoloji odaklı kalkınmanın lokomotiflerinden biri hâline gelmiştir. Bu minvalde Kastamonu Teknokent Kastamonu için oldukça büyük bir şanstır. Kuruluş aşamasında yönetiminde bulunduğum bu yapının oluşmasına Rektörümüz Prof. Dr. Ahmet Hamdi Topal ve Teknokentin kurucu genel müdürü Prof. Dr. Kasım Yenigün hocamızın büyük emekleri olmuştur. Bu konuda kendi adıma teşekkürü bir borç bilirim. Bu yapı sadece akademik bilgi üretmekle kalmamış, bu bilgiyi girişimcilik potansiyeline dönüştürmeye fırsat sunmaktadır.
Genç girişimciler için burada bir dizi önemli imkân sağlandığını da ifade etmek gerekiyor. Öncelikle ortak çalışma alanları, danışmanlık hizmetleri, kuluçka ve Ar-Ge ofisleri sayesinde öğrenciler fikirlerini ürüne dönüştürme imkanına sahiptirler. Teknokent akademisyenlerin mentorluk desteğiyle proje tasarımından prototip üretimine kadar her aşama sistemli bir ilerleme fırsatı da sunmaktadır. Ayrıca TÜBİTAK ve KOSGEB gibi kurumlarla sağlanan iş birlikleri gençlerin finansman kaynaklarına erişimini kolaylaştırmaktadır. Esasında Teknokent’in en büyük gücünün Kastamonu’nun bölgesel potansiyelini teknolojiyle buluşturma fırsatını sunmasıdır. Özellikle Üniversitemizin ihtisas alanı olan ormancılık ve tabiat turizmi başta olmak üzere yenilenebilir enerji, tarım teknolojileri ve dijital hizmetler gibi alanlarda geliştirilen projeler hem yerel ekonomiye hem de ulusal inovasyon kapasitesine katkı sağlamaktadır. Gençler burada sadece bir iş fikrini değil aynı zamanda bir vizyonu ve sorumluluk bilincini de geliştirmektedir. Teknokentteki ortak alanlarda vakit geçiren gençler fikirlerini ürüne dönüştürmek için girişimcilik programlarına ve iş birliği ağlarına entegre olabilirler. Bence bu yapının Kastamonu için en önemli kazanımı Kastamonu’da doğup büyüyen gençlerin “kendi şehrimizde teknoloji üretebiliriz” inancını güçlendirmesidir.
SD: “Bu röportaj için çok teşekkür ederiz hocam. Sizin gibi projeler alanında çok yetkin bir isimle yapılan röportajın Okuyucularımız için çok faydalı olduğunu düşünüyorum.”
ET: “Esas ben teşekkür ederim hocam. Sizin gibi makaleleri ve atıfları ile Türkiye ve Dünya çapında önemli bir isimle ve okuyucularınızla bir araya gelmek benim için şeref. Siz her zaman bizim kendimize örnek aldığımız bir akademisyensiniz, Sizinle aynı kurumda çalışmaktan ve bu röportajı vermekten onur duyuyorum.”