Benim aklıma çocukluğum, gençliğim, geçmişte yaşadığım o kışlar gelir.
…
Kış ayındayız.
Bu sonbahar Kanlıca bol oldu. Bol bol Kar bekliyorduk tüm şehirce. İlk kar kasım da erken yağınca dedik ki hah tamam işte, bu sene o sene olacak. Efsane bir kış bizi bekliyor.
Sonra bir türlü gelmedi beklediğimiz o güzelim beyazlık. Ilgaz bile zar zor beyaza boyandı. Derken artık ümidimiz bitmeye yakın bir anda, hiç beklemediğimiz yerden koptu geldi. Adı bile bizdendi “Altay” kar fırtınası kutup soğuklarını ardına takıp Sibirya üzerinden sarktı aşağılara. Karadenizi soğuturken ne kadar nem varsa topladı. Bir gece kavuştu karaya, bitmek tükenmez bir devamlılıkta kar yağmaya başladı. Öyle böyle değil. Hiç durup dinlenmeden günlerce yağdı.

Denizden gelen bulutlar yaralıgöz, göynük küre dağlarının denize bakan yüzeylerinde bıraktı yüklerini.
Eskilere sordum, ohooo bu nedir ki biz evden eve kar tüneliyle giderdik diyen de oldu,
Ben bu yaşa geldim böyle kış görmedim diyen de.
Şubat yani eskilerin deyimiyle Gücük aydayız. Sarıçiğdemler açmış, sahilde şeftaliler, erikler çiçeğe durmuşlar. Zemheri çoktan bitmiş, ilk cemre toprağa düşmüş, bizler baharı beklerken aniden kara kış karabasan gibi üzerimize çöküverdi.
Yağmur herkesin üstüne yağar, ama kar, her yere eşit yağmaz. Yağmur gibi eşitlikçi değildir. Yer seçer, uzak dağ başlarına, yüksek yaylalara, köylere yağar.

Bizler merkezde kartopu yapacak kadar kar bulamazken, hemen 15-20 km ileride yaralıgöz’de ısırganlıkta, ersizlerdere de, çuha doruğunda kar artık cm ile değil metreyle ölçülür oldu. Ana yollar kapandı. Doğalgaz akışı durdu. Köylerin şehirle irtibatları kesildi. Yüzlerce köy yolu kapandı.
Tüm kurumlar başta özel idaresi olmak üzere seferber oldular.
Karayolları, Telekomcular, elektrik arıza ekipleri, Orman, DSİ, emniyet, jandarma teyakkuza geçti. Afad ekipleri hasta kurtarma, özel idare ekipleri yol açmada birbiriyle yarışır oldular.

Kar değil nostalji yağdı…
Hemen yanı başımızdaki ilçeler kar altında kaybolmuşken bizler merkezde oturanlar da her sabah umutla kar bekler olduk. Ben de her sabah uyanır uyanmaz ilk iş olarak pencereye koştum. Balkonumuzun altındaki erik ağacı beyaza boyanmış mı diye.
Nihayet bir gece gün doğumunu perdeye vuran hafif aydınlık haber verirken, balkonun hemen altındaki erik ağacının dallarında bir apaz kar göründü.
Kar azıcık yağmış, aslında yağmamış da şöyle bir sepelemiş, olsun buna da şükür diyerek çocuk gibi sevindim, mutlu oldum.
Bilemiyorum ben ne zaman kar görsem sevinirim.
Çocukluğum gelir aklıma.
Benim için karlı bir kış sabahı demek, erken vakitte namaza kalkan annemin, babamın ayak sesleri, soba kovasının değişmesi, içeri dolan sıcaklıktı.
Bir de üstümdeki kilolarca ağırlıktaki yün yorgan, altta her gün yüklükten indirilen o döşek. Uyku arasında fokurdayan çaydanlığın o sihirli sesine karışan yumuşacık, şefkatli anne sesi.
“-Kalk oğlum okula geç kalacaksın.”
Kış demek, çaydanlık, yün döşek, baklava dilimli yorganlar, duvardaki Kâbe resimli seccade, soba üstünde kızaran yufka ekmek, çökelekle yapılan dürümdü. Annemin Vita yağ kutusundaki küpe çiçekleri, vasati kırk çöp yazan kibrit, radyo da saat başı dinlenilen ajanslardı. Babamın kasketi, anamın çiçekli basmadan kendi diktiği fistanı, kar beyaz çarı/başörtüsüydü. Bizim okula giderken giydiğimiz çizmelerimiz, kara lastik cizlavutlarımız, naylon denilen renkli plastik ayakkabılardı çocukluğum.
Bir bir kayboldu, beni geçmişe bağlayanlar, kimi teknolojiye yenildi kimi zamanın acımasız çarklarında kayboldu. Çaydanlıklar bile artık elektrikli oldu.
Artık evlerde soba kalmadı, yün döşekler hayal oldu. Sobaların yerini kaloriferler aldı. Bahçeli evlerden oluşan mahalleler yerini kapısında güvenlik olan sitelere bıraktılar.
Çocukluğumuzda yağan ilk karda evde ne bulursak ilk tepeye çıkardık. Üst baş sırılsıklam olup burnumuz, kulağımız kızarıncaya kadar karlarda yuvarlanır, bulduğumuz her türlü eşyayla kayar, iyice üşüyüp acıkınca da sırılsıklam bir şekilde evin yolunu tutardık.
Başımıza geleceği bilirdik. Ya güdümlü anne terliği, ya da soba maşasından nasibimizi alınca rahatlar sobanın başına çökerdik. Annem tüm ıslak kıyafetleri sobanın borusu etrafına dizer, elimize bir dürüm verir soba başında keyifle yerdik.
Hiç kar tatili hatırlamam.
Ben okuduğum dönemlerde okul servisinin adını bile duymadım.

Köylerde kar eğlenceleri…
Tamam, yol kapalı, yapacak bir şey yok. Sabırla özel idare araçlarının yolu açması beklenecek.
İşte tam da bu sırada bazı vatandaşlarımızın aklı ben gibi yağan karda çocukluğuna gidiyor. Onlar da buldukları tüm eşyalarla ilk tepeye çıkıp kayıyorlar neşeyle.
Çatalzeytin güneşler köyünde yumuşacık kar yığınları arasında kulaç atanlar da var.
Arabaların arkasına bağladıkları lastiklerle kar sörfü yapanlar da var.
Kar helvasının tadını şehirdekiler bilmese de bu havada iyi gidiyor benden söylemesi. Hele tandırda, ocakta, mantarlı et ekmeği, yanında kanlıca turşusunun tadına doyum olmuyor.
Çocuklar ve çocukluğunu hiç kaybetmeyenler Ağlı’da olduğu gibi tüm mahalle birlikte tarlada yaptıkları pistte neşeyle kızak kayanlar var.
Uzun kış gecelerinde muhabbet, komşuluk, misafirlik daha bir hatıra gelir.
Telefonlarda görüntülü mesajlar atılır, büyükşehirdekiler imrenerek bakar yağan karlara.
Küre dağlarında, Çatalzeytin’in yükseklerinde, İnebolu’nun, Doğanyurt’un dağ köylerinde yolar kapalı olsa da gönüller hep açıktır.
…
Ben bir kış severim.
Kar gördüm mü çocuk gibi sevinir, çocukluğuma giderim.
Artık çocukluğumu hatırlatacak çok fazla şey kalmadı etrafta. Sobayı sadece köylerde, serme ekmeğini pazarda, yün döşek, yorganı artık hiçbir yerde göremez oldum.
Annemin sesini, babamın kasketini, kerpiç evimizin en lüks eşyası radyosunu, S/B tv sini, güllü dallı perdesini, pencere önündeki saksı diye dizdiği metal kutulardaki sardunyaları, hiçbir yerde görmek, duymak, bulmak mümkün değil.
Geriye bir tek şey kaldı.
O da kar taneleri.
Onlar hiç değişmedi.
Her kış beklerim hasretle, özlemle.
O kar tanelerinin her birinde benim çocukluğumdan bir parça var.
Okula geç kalacaksın oğlum kalk diyen, rahmetlik annemin sesini duyarım,
Başında kasketi, elinde pazar çantasıyla çocuklarına kıyamayıp bakkala ekmek almaya giden babamı görürüm,
Sobada ekmek kızarır, dışarıda kar yağar. Bir bardak çayın dumanına karışır hatıralar.
Kar değildir yağan.
Çocukluğumdur,hatıralarımdır,
Kıyamam üzerine basmaya, üzülürüm eriyince.
En son Ilgaz’ın zirvesinden veda ederim kar tanelerin, çocukluğuma.
Bir sonraki kar yağışına kadar.
27 Şubat 2025 Kastamonu
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef
