Memleketimin dağlarına, ovalarına bahar gelmiş…

Nerden mi anladım tabi ki ilk olarak Şenpazar’dan açan kardelenlerden, Yaralıgöz de açan çuha çiçeklerinden, Ilgaz’da kar altından baş veren çiğdemler aldık müjdeyi.  Cemreler düştü bir bir havaya suya toprağa. Güneş yüzünü daha çok gösterip artık daha fazla misafir oldu hayatımıza.

Bahar bu, bir kere gelmeyi görsün artık geri dönüşü yoktur. Arada bir kış kendini hatırlatsa da baharda yağan kar tavadaki yağdır demiş büyükler, uslular kayar erir gider.

Günyüzü gören topraklar birden hareketlenir, dağlarda ağaçlar, ovalarda tarlalar yeşerir. Her bahar yeni bir doğuştur tabiat için. O kuru dallardan yeşil yapraklar, kapkara topraklardan, taşlardan yemyeşil otlar fışkırır.

İşte bu benim çocukluğumdaki baharım…
Ben iç Anadolu’da bozkırda doğup büyüdüm. Hiç köyüm olmadı ama doğup büyüdüğüm yerin de köyden bir farkı yoktu. Kış çok olmasa da ayazı meşhurdu. Dağları ormandan yoksun olsa da bozkırın da kendine göre çok güzel bir bitki çeşidi vardı.

Çocukluğumda bahar yüzünü göstermeye başlar başlamaz rahmetli anam, her öğleden sonra eline bir plastik leğen bir bıçak alır evin kenarlarında bahçede, çayırlıkta ot toplardı.

Bazen bizi de yanına alır hangi otu kazacağımızı gösterirdi. Annem benim ilk öğretmenimdi, okuma yazma bilmediği halde bizimle beraber ders yapardı, kız kardeşime el, ev işi bize hayat dersi verirdi.

Özellikle yaban otları konusunda tam bir uzmandı.

“-Bunun adı çıtlık, bunu derin kaz, kökü çok güzeldir, bu kedi cırnağı bunu elinle kavra dipten kes bunun kökü olmaz, tazesini topla, karta kaçmışını alma yenmez.”

“-Bu sirkendir bundan sarma yapılır, Bu çayırda yüksek otlar arasındakilere dedem sakalıdır, açık alandakiler yemlik. Ekin tarlaları içinde kenarlarında hardal otu var onların da tazesi çok iyidir.”

-Bakın bu sulak yerde yetişenler de su teresidir, pek severim.

-Bahçede kendiliğinden biten şu otlara semizlik, semizotu denir, ayranla, yoğurtla cacığı güzel olur.

-Bu da madımak, bunu bıçakla değil elle toplayacaksın…

Annem topladığı tüm bu otları kevgirde tertemiz yıkar tek tek ayıklar çoğu zaman akşam sofraya salata niyetine koyardı. Okuldan gelip acıktım diyene de yufka ekmeğin içine haşlanmış yumurtanın yarısını koyup yeşillikleri doldurur kocaman bir dürüm verir bir bardak da ayranla oyuna yollardı.

Biz fakir olduğumuz için böyle besleniyoruz zannederken aslında şimdilerde değme zenginin imreneceği şekilde besleniyormuşuz bilememişiz.

Kastamonu’da İlkbahar da ot/Sonbahar da mantar festivali yakışır…

Kastamonu coğrafyası çok özel bir yer. Özellikle biyolojisi çok geniş bir yelpaze sunuyor. Başta Ilgaz olmak üzere Küre Dağları, Göynük gibi yükseltiler, Gökırmak, Devrez, Devrekâni gibi çayların, akarsuların geçtiği ovalar, denize sıfır sahiller gibi çok farklı iklimlerin olması büyük etken.

Benden size bir öneri bu mevsimde, ilçelerimize yolunuz düştüğünde; Pazar kurulduğu güne denk gelirseniz, yerel ürünleri, köylü pazarını mutlaka ziyaret edin. Özellikle İnebolu pazarına bu mevsimde gitmenizi tavsiye ediyorum. Her türlü yenebilir doğal bitkiyi bulabilirsiniz.

Yıllardır her yerde, herkese, yazılarımda, ulaşabildiğim her platformda elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Bizim öyle çok büyük masrafa, yere, ihtiyaç duymadan yapacağımız çok sevimli, bize özgü halkın çok ilgisini çekeceği bir etkinlik yapabiliriz.

Ot festivali.

Yenebilir otların tanıtsak, yemeğini yapsak, ticaretini oluştursak.  Hatta sadece otla sınırlamayıp, İlkbaharda ot festivali, sonbaharda da mantar festivali yapalım derim.

Çok mu zor, bence değil, bunun için çok fazla ödeneğe paraya pula ihtiyaç yok. Sivil toplum kuruluşları bile kolaylıkla bunu organize eder.

Yapılacak şey basit, üretici ile tüketiciyi bir araya getireceğiz, belki gastronomik turlar düzenlenir. Yemekler yapılır. Konserler, sergiler açılır şehre bir soluk gelir. Üniversiteden akademisyenler de belki bilimsel olarak bu otlar mantarlar hakkında bilgi verip ekonomik olarak nasıl yararlanılır onun yolunu gösterirler.

TÜRKİYE’DEKİ YENİLEBİLİR OTLARIN HARİTALANDIRILMASI

Yenebilir otlar konusunda yazılmış yayın ararken, iki bilim insanımızın yaptığı çalışmayı buldum.

Barış DEMİRCİ/ Doç. Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Turizm Fakültesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü

Berkay ÇAL / Bilim Uzmanı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm Fakültesi,

Hocalarımız araştırmış ve diyorlar ki;  İklim, bitki örtüsü, jeolojik yapısı vb. özelliklerinden dolayı önemli bir konumda olan Türkiye’de 10.000’in üzerinde yenilebilir ot yer almaktadır.

Türkiye, bitki çeşitliliği açısından dünyadaki en zengin coğrafyalarından biri olarak kabul edilmekte ve biyoçeşitlilik bakımından dünyanın en önemli ülkelerinden birisi olarak bilinmektedir.

Bu çalışmada 55 şehrin yenilebilir otlarıyla ilgili araştırmalar yapıldığı, 26 şehirde buna yönelik bir çalışma olmadığı belirlenmiştir.

Buna göre Türkiye’de en fazla yenilebilir ota sahip şehir Denizli iken en fazla yenilebilir ota sahip bölge ise Doğu Anadolu Bölgesi’dir.

Kastamonu’daki çalışma da / Adaçayı, Fesleğen, Çemenotu, Pancar Yaprağı, Ebegümeci, Hardal Otu, Hodan Otu, Isırgan Otu, Karakavuk Otu, Kazayağı Otu, Koyungözü Otu, Pazı, Sığırkuyruğu Otu, Tarakdalı Otu, Sirken Otu, Semiz Otu, Kuzukulağı, Hatmi Çiçeği, Yemlik Otu.

Kastamonu Gazetemiz de bundan yıllar önce bu konuda yazılar yazılmış.

“Ekonomik ve sosyal kalkınma amacıyla yerel potansiyeli harekete geçirme adına arayışlarını sürdüren ilimiz için “turizm, “tarım” ve “orman” sektörlerini bir araya getirebilecek olan “Ot festivali” bir seçenek olabilir.

Sahip olduğu “orman varlığı ve tarım birikimi” sayesinde her ilçesinde yenilebilir çeşitli bitki yetişen ilimiz, düzenlenecek “ot festivali” ile bu zenginliğini turizm yolu ile tanıtıma açma fırsatı yakalamış olur.

“Ot festivali” sayesinde ilimizde var olan ancak “göze gözükmeyen” bir ekonomi alanı olan “bitki” sektörü, bu sayede hem teşvik edilme hem de potansiyelini artırma olanağı bulabilir.

“Yerel yönetim, üniversite, meslek odaları, sivil toplum örgütleri, üreticiler” işbirliğinde hayata geçirilebilecek olan “ot festivali” sayesinde ilimizin “doğa harikası” olduğu göz önüne serilebilir.”

Bizim pazarlarda denk geldiklerim…

Ben de denk geldikçe mutlaka pazarları gezerim. Yerel ürünler kısmında elimde makineyle gezerken pazarcı teyzelerimle fotoğraf çektirme konusunda anlaşamasam da en azından sorunca adını bari söylerler.

İşte duyduklarım, aklımda kalanlar.

Dereotu, Karahindiba, Kazayağı, Semizotu (Pirpirim). Sirken, Kabalak, labada,
Hodan/ıspıt/kaldırak, Diken ucu, Yemlük, Şarşur, kedi cırnağı, Ebe gümeci, madımak, Isırgan,

Kalemşe/tilkişen (yabani kuşkonmaz)Yılan kuyruğu, gevrilcan. Kedirgen, sarmaşık, tilkikuyruğu, diken. Tarakdalı Otu, , Semiz Otu

Ebegümeci, ısırgan ve şarşur ekşili pilav için bulunmaz nimettir.

Kedi cırnağı da güzeldir, hafif tuzlayarak yenilmelidir. Madımak, bizim bu çevrede ibi otu adıyla bilinir

Bir hayalim var…

Kastamonu cumhuriyet meydanında standlar kurulmuş, her ilçe kendi otlarını fotoğraflarla broşürlerle tanıtıyor, sadece taze olarak değil, konservesiyle, kurutulmuşuyla, yemeği ile her çeşit ürünü sunuyor.

Dedeleri, neneler kendi çocukluğundaki otları torunlara anlatıyor tanıtıyor.

İşte köşede Balıkçı şef tıpkı annesinin ona yaptığı gibi, biraz yumurta, çokça yeşillik bir bardak ayran almış bir bağ yemlüğü, yufkaya sarıp koca bir dürüm yapmış torunları Ilgaz ve inci Aybalaya hem yediriyor hem anlatıyor.

Bir kahvenin kırk yıl hatırı varsa bu dürümün 60 yıllık damakta kalan tadı vardır.

Biliyorum…

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
22 Nisan 2025- Kastamonu