Kamuoyunda çevre sorunları ile ilgili düzenlemeleri içeren ve Türkiye’de konu ile ilgili ilk kanun olan “İklim kanunu” ile ilgili büyük bir bilgi kirliliği yaşandığını düşünüyorum. İlgili kurumlar bu konuda açıklama yapmaya çalışıyor ama ben bu açıklamaların yetersiz olduğunu ve ilgili birimlerin başarılı bir iletişim stratejisi izlemediklerini düşünmüyorum. İlgili bakanlıkta ve bakanlığa bağlı birimlerde çok sayıda uzman var ve bu uzmanların, bu konudaki doğruları/yanlışları/eksiklikleri birlikte değerlendirip toplumu endişelendiren konularla ilgili tatmin edici açıklamaları yapmaları gerekiyor. Ayrıca bu alanda çalışan çevre uzmanı bilim insanlarımızın da toplumu bilgilendirmeleri önemlidir. Konu ile ilgili bilim insanlarımızın gerek ekosistem/çevre boyutu gerekse bu kanunun hukuki boyutuyla ilgili yapacakları bilimsel çalışmalar da önemli olacak. Bu tür konularda sempozyum, çalıştay vb. etkinliklerin düzenlenmesi de gündeme gelmelidir. YÖK, üniversiteler, bazı STK’lar ve iş dünyasının temsil eden kuruluşlar işbirliği halinde bu tür organizasyonları düzenleyebilirler.
19. Yüzyıldan sonra, sanayi devrimi ve artan sanayi üretimiyle beraber, atmosferin ve yeryüzündeki su ve toprak kaynaklarının hızla kirletildiği bir gerçektir. Bu nedenle, sonun başlangıcını görmeden tedbir almak gerekiyor. Güneşten gelen ve özellikle deri kanserine yol açan zararlı morötesi (UV) ışınlarını süzen ozon tabakasındaki delik/incelme 50-60 yıldır tartışılıyor. Ozon tabakasına zarar veren en önemli gaz olan kloroflorokarbon (/KFK/CFC) vb. gazların 1990’lı yıllardan itibaren yasaklanması veya kullanımına sınır getirilmesi neticesinde ozon tabakasındaki deliğin büyük oranda kapandığı, incelmenin de yavaşladığı bildirilmiştir. Aşırı gaz salınımından (CO2, CH4 vd.) kaynaklanan sera etkisi de küresel ısıma vb. sorunların temel kaynağını teşkil etmektedir.
İklim kanunu ile ilgili düzenlemeler Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) çerçevesinde yapılmaktadır. Bu düzenlemelerin sadece Avrupa ülkeleri ile sınırlı kalmaması ve bu tür sorunlar küresel boyutta ele alınması gerekiyor. ABD, Çin, Rusya gibi sanayi üretimi ve karbon salınımı çok yüksek olan ülkelerin de bu tür düzenlemeleri yapmaları şarttır. Bu tür düzenlemeleri hayat geçiren ülkeler, bu ülkeler üzerinde bir baskı oluşturmalıdır. En büyük çelişki ve tartışılan bir konu da bu ülkelerin neden bu tür tedbirlere katkı vermediği hususudur. “Bu ülkeler katılmıyor” diyerek, bu tür işbirlikçilerinden geri durmak da kanaatime göre doğru değildir ve mümkünse, bu gelişmeleri, çevre korunumu boyutuyla beraber ekonomik kalkınma için de ayrıca fırsata çevirmek gerekiyor.
Bu tür girişimlerin ve düzenlemelerin üreticilerimize çok fazla ek maliyet getirmeden hayata geçirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır, Bu tür düzenlemelerle zorunlu hale getirilen atık gaz arıtma ve Emisyon Takip Sistemi (ETS) vb. altyapı yatırımları ile ilgili harcamalar için ilgili devlet kurumlarımız; sanayicilerimize, ziraat ve hayvancılık alanında üretim yapan çiftçilerimize/üreticilerimize gereken destekleri vermelidir. Son yıllarda, bu tür düzenlemeler katı atık ve sıvı atık alanlarında yapılmış ve bu amaçla ülkemizde faaliyet gösteren kamu/özel birçok atık arıtma sistemi hayata geçirilmiştir.
BU SÜREÇ FIRSATA ÇEVRİLEBİLİR
Kanaatime göre Türkiye, iklim kanunu ile ilgili bu süreci fırsata çevirebilir, çevirmek de istiyor. İlgili kurumlarımız da bunun farkında... Son 10-15 yılda özellikle rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi vb. yenilenebilir enerji kaynaklarındaki gelişmelerde Türkiye çağ atlamıştır. Bu tür enerjilerin yaygınlaşması çevreye salınan zararlı gazları azaltacaktır ve petrole olan bağımlılığı da düşürecektir. Bu gelişmeler, petrol üreticisi ülkeleri de endişelendiriyor olabilir. Kamuoyunda yapılan “hayvancılık alanında kısıtlamalar gelecek, et üretimi düşecek, yapay et tüketimi teşvik edilecek” vb. spekülasyonların gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Bu tür uygulamalar Avrupa ülkelerinde varsa bile, Türkiye’de çıkarılan mevcut kanun incelendiğinde, bu tür uygulamalarla ilgili herhangi bir düzenlemenin olmadığı görülecektir. İleride bu tür dayatmaların olacağı endişesi de var. Bu tür endişelerin, bu düzenlemeye karşı çıkanlar için önemli gerekçeler olduğunu düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu konu ile ilgili kurumlardan tatmin edici açıklamaların gelmemesi de bazı insanları haklı olarak bazı endişelere sevk edebilmektedir. Bize uygun olmayan uygulamaların dayatılması söz konusu olamaz, olsa bile buna karşı çıkma özgürlüğümüz de var.
Türkiye, bu tür düzenlemelerle, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması, enerji verimliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve arazi kullanımının iyileştirilmesi gibi alanlara öncelik vermek istiyor. Orta ve uzun vadede bu tür düzenlemeler doğru uygulanabilirse, özellikle yenilenebilir enerji üretimi daha etkili bir şekilde teşvik edilebilirse, bu alanda çok büyük kazanımlarımız olabilir.
SON SÖZLER
Gelecek nesilleri de düşünerek, her ülkenin, küresel ısınmanın olumsuz etkileriyle mücadele etmesi gerekiyor. Özellikle Türkiye gibi, coğrafi konumundan dolayı küresel ısınmadan çok etkilen ülkeler için bu mücadele hayati önem taşıyor. Atık gazların zararı sadece sera etkisi ve ozon tabakasının incelemesiyle sınırlı değildir. Sanayileşmenin yoğun olduğu Marmara vb. bölgelerimizde çevreye salınan yoğun miktardaki atık gazların asit yağmurlarına sebep olabileceğini, bu yağmurların da toprağın verimini düşürdüğünü, deniz ve göllerdeki diğer canlıları yaşamını ve tarihi eserlerin aşınmasına sebep olduğunu da unutmamalıyız.
Bu tür düzenlemelerin, toplumun tüm kesimlerinin zarar görmediği ve aksine, maddi olarak da gelişimine katkı vereceği bir şekilde hayata geçirilmesi gerekiyor. Çevre sağlığına ve korunumuna büyük önem veren bir medeniyetin öncüleri olan milletimizin sağlıklı bir çevre ve ekosisteme vereceği katkılar hepimiz için çok büyük bir anlam ifade edebilir ve gurur vesilesi olabilir.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1. Pirinç, O. ve Beşer, B. H. (2024). Küresel Isınmayla Mücadelede Sera Gazı Etkisi Ve Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatına Uyumuna Yönelik Bir İnceleme. Journal of Management Theory and Practices Research. Cilt/Volume :5 | Sayı/Issue: 1 | Haziran/June 2024.
2. Aygün E. (1989). Ozon Tabakasındaki deliklerin sebepleri ve Sonuçları. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergissi, Şubat 1989 Sayısı. Sayfa: 46-49. Link: OZON TABAKASINDAKİ DELİNME-TİBİTAK YAZI.pdf
3. İklim Kanunu (mevzuat), Resmi Gazete, tarih: 9 Temmuz 2025, sayı: 329511. Link: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/07/20250709-1.htm