“Ne zaman başarılı bir iş görseniz, birisi bir zamanlar mutlaka cesur bir karar almıştır.”

(Prof. Dr. Peter Drucker)

“En zoru harekete geçme kararıdır. Geri kalanı ise sadece kararlılık meselesidir.”

(Amelia Earhat)

ÜNİVERSİTE–SANAYİ KÖPRÜSÜNÜN YENİ ADI: TEKNOPARKLAR VE TEKMER’LER

18. Yüzyılda başlayan sanayi devrimi, 21. Yüzyılda bilim, sanayi, teknoloji ve özellikle dijital teknolojilerdeki gelişmelerle baş döndürücü bir hızla devam ediyor. Dünya ülkeleri arasındaki Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) ve üretim alanındaki rekabette avantajlı bir konuma gelmek için yeni kurumlararası işbirliği model ve uygulamalarını geliştirmemiz gerekiyor. Bu noktada en kritik ortaklıklar, üniversiteler ile sanayi kuruluşlarının karşılıklı faydaya dayalı geliştirecekleri iş birlikleridir.

Üniversite–sanayi iş birliğine yönelik araştırmalarda uygulanabilirlik ve inovasyon büyük önem taşımaktadır. Düşük katma değerli ürünler yerine ileri teknolojiye yönelik Ar-Ge ve üretim faaliyetlerine ağırlık verilmesi ülkemize önemli kazanımlar sağlayacaktır. Bu nedenle üniversiteler bünyesindeki Ar-Ge merkezlerinin, Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin (Teknopark/Teknokent) ve Teknoloji Merkezlerinin (TEKMER) güçlü ve verimli çalışması kritik bir ihtiyaçtır.

TEKNOPARKLAR VE TEKMERLER ARASINDAKİ FARKLAR

Teknoparklar; üniversiteler, araştırma kurumları ve sanayi kuruluşlarının aynı ortamda Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerini yürüttüğü, bilgi ve teknoloji transferinin gerçekleştiği organize araştırma ve iş geliştirme ekosistemleridir. Amaçları, büyük ölçekli ve yüksek büyüme potansiyeline sahip teknoloji firmalarını çekmektir. TEKMER’ler ise; şehir merkezlerine daha yakın, daha küçük ve sade yapılardır. KOSGEB destekli bu merkezler, küçük ve orta ölçekli işletmelere kuluçka öncesi ve sonrası dönemlerde iş geliştirme, danışmanlık, finansmana erişim, ofis, ağlara katılım gibi hizmetler sunar. Bu merkezler yalnızca üniversiteler tarafından değil, kendini kanıtlamış kurum ve şirketler tarafından da kurulabilir.

Teknoparklar; daha kapsamlı mevzuatları, güçlü mali yapıları ve geniş alanları sayesinde firmalara çeşitli vergi avantajları, uygun kira olanakları ve ek mali destekler sunar. TEKMER’lerde bürokratik süreçler daha az olmakla birlikte, sınırlı finansman en önemli dezavantajlarıdır. Uzmanlar, TEKMER’leri Ar-Ge firmalarının Teknoparka geçmeden önceki ilk durağı olarak değerlendirmektedir.

Bazı üniversitelerin kurduğu TEKMER’lerdeki firmalar, bağlı oldukları Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) aracılığıyla TÜBİTAK, KOSGEB ve AB fonlarından da yararlanabilmektedir. TEKMERlerde raporlama vb. bürokratik süreçler Teknoparklara göre daha azdır. Sınırlı finansman kaynaklarına sahip olmaları TEKMERlerin en önemli dezavantajıdır. Orta ve uzun vadede bu merkezlerin sürdürülebilirliği için bütçe desteklerinin artırılması ve mevzuat düzenlemelerinin yapılması büyük önem taşımaktadır.

BİLİMDEN EKONOMİYE TEKNOLOJİ ÜSLERİ: AR-GE MERKEZLERİ İLE GELEN SESSİZ DEVRİM

Dünyada Teknopark, inovasyon bölgesi, TEKMER ve kuluçka merkezleri gibi adlarla anılan yaklaşık 6.000 teknoloji geliştirme ve Ar-Ge merkezi bulunmaktadır. Bu merkezlerde başta yazılım, bilgisayar ve iletişim teknolojileri olmak üzere; elektronik, makine, tarım, medikal, enerji, kimya, gıda, savunma ve otomotiv gibi pek çok sektörde Ar-Ge faaliyetleri yürütülmektedir. Türkiye’de, Ağustos 2025 itibariyle 39 adet TEKMER faaliyetlerine devam etmektedir.

Türkiye’de 2001 yılında, 4691 sayılı Kanun ile Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (Teknoparklar) kurulmuştur. Nisan 2025 itibariyle toplam 106 adet Teknoloji Geliştirme Bölgesinden 91’i faaliyette ve 15’i adedinin ise altyapı çalışmaları devam ettiği için henüz açılmamıştır. Orta Doğu Teknik (ODTÜ), İstanbul Teknik (İTÜ), Yıldız Teknik (YTÜ), Bilkent (BİLKENT), Boğaziçi (BOUN) ve İstanbul (İÜ) üniversitelerinde kurulu bulunan teknoparklar, ülkemizde önemli başarılara imza atan örneklerdir. Türkiye’deki teknoparklardaki firma sayısı 10.000’i aşmış, bu firmaların toplam ihracat tutarı ise yıllık %67 oranında artışla 2 milyar dolara ulaşmıştır. 2018’e kadar yapılan satışlar 63,3 milyar TL, ihracat ise 3,6 milyar dolar düzeyindeydi; bu rakamlar istikrarlı bir şekilde yükselerek 2024 yılında 595 milyar TL satış ve 11,2 milyar dolar ihracata çıkmıştır.

BU MERKEZLERİN BAŞARISINI ARTIRMAK İÇİN BAZI ÖNERİLER

· Üniversite yönetimlerinin bu merkezleri stratejik birimler olarak görmesi ve sahiplenmesi

· Yenilikçi yeni nesil üniversite kültürünün yaygınlaştırılması

· Kalite güvence sisteminin tavizsiz uygulanması; şeffaflık, hesap verebilirlik, liyakat ve sürdürülebilirliğe dayalı yönetim anlayışı

· Öğrencilerin Ar-Ge ve üretim süreçlerine katılımının teşvik edilmesi

· Sürdürülebilir finansman modellerinin geliştirilmesi

· Yerel yönetimler ve OSB’lerle güçlü iş birliği

· Başarılı TEKMER/TEKNOKENT modelleriyle deneyim paylaşımı

· Ar-Ge yönetimi, fikri mülkiyet ve iş geliştirme eğitimlerinin artırılması

· Yapay zekâ ve dijital teknolojilere hızlı entegrasyon

· Uluslararası boyutta, İslam ülkeleri arasında “Teknokentler Ağı” gibi stratejik iş birliklerinin kurulması

· Yapay zekâ odaklı tematik teknoparkların oluşturulması

SONUÇ

2000’li yıllardan sonra Türkiye Ar-Ge ekosistemindeki teknoparklardaki ve TEKMER’lerdeki gelişmelerle beraber bu alanda sessiz bir devrim yaşamaktadır. Bu merkezler üniversiteler ve işletmeler için yalnızca bir Ar-Ge alanı görülmemelidir. Bu merkezler endüstri 5.0 devrimine hızlı bir şekilde uyum sağlamaya çalışan işletmelere büyük katkı sağlayacağı gibi yeni nesil üniversitelere evrilme sürecinde de üniversitelerin gelişmesine, ekosisteminin kalıcı bir parçası olma ve ulusal/uluslararası görünürlüğüne/başarılarına büyük katkı sunacaktır.

Günü geldiğinde her kurum, kuruluş ve birey kendi hikâyesini yazacaktır ve bu hikâyeler birbirinin aynısı olmayacaktır. Gerçek ve kalıcı başarılar; benzerliklerden değil, müspet farklılıkların birleşiminden ve insanlığa fayda üreten yeni oluşumlardan doğacaktır. Önümüzde yapılacak çok iş var; önemli olan ortak akıl, iş birliği ve sürdürülebilir bir vizyonla ilerlemektir.