800 YAŞINDAKİ İHSANGAZİ-KIZILELLER KÖYÜ-KAVAK MAHALLESİNDEKİ NAMAZGÂH ÇAMI...

“Yüzyıllık bir yalnızlık, Anıt çamın sessiz türküsü…”

O, bir anıt ağaç…

O, tarihimizin sessiz tanığı.

Ağaçlar her toplumda binlerce yıldır yeniden doğuşun, ölümsüz bir hayatın sembolü olarak bilinmişlerdir. Özellikle çam ağaçları uzun ömürleri ve güzel, mistik görünüşleriyle her toplumda önemli bir yere sahip olmuşlar.

Bizim memleketin her tarafı çam ormanlarıyla dolu. Yüzlerce yıldır bu topraklarda ormanlarla iç içe yaşamışız, hayatımızın değişmez bir parçası bilmişiz. Evimizi, eşyalarımızı, sepetimizi yapmışız, yetmemiş kesip odun yapıp ısınmışız, yaprağından, altındaki otundan, çalısından, gıcısından, kabuğundan, soymuğuna, pekmezine kadar her alanda faydalanmışız.

Yaşamımız boyunca bize sadık bir hayat arkadaşı olmuş hatta ölüme giderken bile son sığınağımız olmuş.

Orta Asya’dan bize miras Çam ağacı sevgisi.

Biz Türkler çam ağacıyla bağımızı hiç koparmamışız.

Orta Asya’dan başlayan uzun göç esnasında kültürümüzü de yükleyip bu topraklara getirmişiz.

“Bütün dünya kültürlerinde, dünya görüşünün temel sembollerinden biri hayat ağacı (kozmik ağaç, dünya ağacı)’dır. Bu sembol, en ilkel kabilelerden en modern kültürlere kadar pek çok uygarlığın mitolojisinde görülür.”

“İnsanın sınırsız yaşama isteğinden ve ölümü kabul edemeyişinden kaynaklanan, öldükten sonra dirilme inancının simgesidir ağaç. Kökleriyle toprağın derinliklerine inen, dallarıyla göğe doğru uzanan ağaç, dünya var oldukça sürekli kullanılacak örge olarak karşımıza çıkacaktır. Yaşam süresi, toprağa yakın yerinden kesildiğinde kökünden yeniden sürgün vermesi, bazı cinslerinde yaprağının sürekli yeşil kalması ve yapraklarını döken cinsinde ise; baharda yeniden canlanması, doğa güçlerine karşı direnmesi ve göğe yakınlığı gibi nedenlerle ağaç, insanlık tarafından kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir “

“Ötüken Dağı da çam ağacı gibi Şamanlar için kutsallık atfeder. Ötüken’de geçen bu masalda yerin merkezini temsil eden çam ağacı; göğü, yeri ve cehennemi birbirine bağlar.”

”Birçok kaynakta kutsal çam ağacı, farklı isimlerle anılmıştır. Bunlar; Evren ağacı, kozmik ağaç, hayat ağacı, bilgi ağacı, dünya ağacı gibi isimlerdir.”

“Çam ağacının eski Türklerde ölümsüzlüğü ve tenasühü (yeniden doğuş)  simgelediği sonucuna ulaşılmıştır.”

Kastamonu’da çam ağacı sevgisi…
Uzun zamandır memleketimizde dağ tepe, köy kasaba dolanırım. Her köşesinde ayrı bir hikâye yaşadığım bana çok şey katan birçok şey e şahit olup yazdım, fotoğrafladım.

Bana çok enteresan gelen bir uygulamayı iş arkadaşımızın yakını vefat ettiğinde gördüm.

Merkeze yakın bir köy, cenaze eve geldi, namazı kılındıktan sonra dualar eşliğinde mezarlığa doğru yola çıkıldı. Köyün kenarındaki bir çam koruluğu aynı zamanda mezarlık olarak düzenlenmiş.  Bu köyde vefat eden herkes için bu mezarlıkta bir çam ağacı var dediler. Köyden biri vefat ettiğinde bir çam kesiliyor, hemen aynı anda kesilip tahta haline getiriliyor. Cenaze toprağa verilirken üstü çam ağacından tahtalarla kapatılıyor. Bu köyde yüzlerce yıldır uygulanan bir gelenek dediler.

Düşünüyorum da “Çam ağacının eski Türklerde ölümsüzlüğü ve tenasühü (yeniden doğuş)  simgelediği” ,için mi yapıyorlar bilmeden. Atalarımızdan kalan bir adet midir?

Bilmiyorum belki de hala o eski kültürümüzden bize kalan mirastır.

Gidenin arkasından su dökmek, Kurşun dökmek, Lohusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele, “nazar boncuğu” veya “göz boncuğu” takmak, Su içerken kafanın elle desteklenmesi, ölenin arkasından 40’ncı günde verilen yemek, “40’ın çıkması”  gibi.

800 yaşındaki yalnız çamın hikâyesi

Yıl 2013

İhsangazi’den yukarı Kızıleller köyüne doğru çıkıyorum. Yolda yolcu da, araçta buralara epeyce aşina, yani biz biliriz buraları, epeyce gelmiş geçmişliğimiz vardır. Yine de her geldiğimizde hayranlığımızın bir kat daha arttığı yerlerden biridir.  Aynı yerden belki kaç kez geçmişimdir bilmiyorum, ama her geçtiğimde bana bambaşka görünen bu kayadan taştan heykellere bayılır fotosunu çekmeye doyamam.

Kastamonu’nun her tarafında farklı bir özellik var. Buralar da bana değişik formasyonlu jeolojik yapısıyla çok enteresan geliyor.  Adeta jeolojik bir açık hava laboratuarındayım. Doğa burada bir sanatçı/heykeltıraş edasıyla kayaları tepeleri öyle bir yontmuş ki adeta soyut bir sanat galerisinde geziyorum hissi veriyor.

Dağlar ayrı güzel, kayalar dereler hele de o tepelerde tek tük görünen ahşap evler ayrı bir güzel. Bir müze değerinde olan köylerimiz var. Yüzyıllık çam ağaçlarından yapılma duvarları, bedevradan çatıları önünde kurulukları, bahçesinde gezinen tavukları, köpekleriyle hepsi çok tanıdık. Yolumuzun üstündeki  kızıleller köyündeki kaç yaşında olduğu bilinmeyen anıt çam ağacı da tanıdık.

Kızılellerdeki türbe çamını iyi biliyorum. Tam yolumun üstündedir, ne zaman gitsem durur o ağaca bir sarılırım. Dua ederim gölgesinde bir solukluk dinlenirim.

Yine bir gün kızıleller de durmuş muhtarla öteden beriden konuşurken madem Ilgaz’a çıkacaksın bizim bir ağacımız daha var onu da gör dedi.

Kavak mahallesi Ilgaz’a tırmanan yolda, hayret bu ağacı nasıl fark etmemişim diye kendime kızdım.

Düştük yola çok geçmeden bir virajda yolun altında gelip geçenin fark etmediği o muhteşem ağacı buldum. Belki de fark edilmemesi bu zamana kadar yaşamasının sebebidir.

Uzaktan bakıyorum, muhteşem bir gövdesi, muazzam yapısıyla çok güzel bir ağaç. Yakınına geldikçe büyüyor büyüyor. O büyüdükçe ben küçülüyorum. Dibindeki o küçücük çalılardan farkım yok.

Sarılıyorum gövdesine, dokunuyorum kabuklarına.
Anıt Ağaçlar Kitabında şöyle anlatmışız bu ağacı.

Ağacın bulunduğu yükseklik rakım 1450 mt.

Boyu 27 mt

Yaşı 800 yıl

Çevresi 6.50 mt

Kalınlık 2.50 mt

Bu bir anıt ağaç, ancak resmi olarak tescilli mi bilmiyorum.

Zamanında yazdık tescillensin diye ancak dikkate alan olmuyor genelde.

Ağacın hemen kökünün üstünde bir küçük set var, zamanında kesilmiş bir koldan geriye kalan. Sırtımı yaslayıp gözümü yukarı dallarına dikip dinliyorum.

Yüzlerce yıldır bu yamaçta yalnız bir başına duran bir abide, canlı ama sessiz bir tanık.

Gözümü kapatıp hayal etmeye çalışıyorum,

Daha buralarda bizim adımız bile bilinmezken o buradan Ilgaz’ı seyrediyordu. Gölgesinde kimler dinlenmişti bilinmez. Belki bir Roma askeri, belki bir Bizans köylüsü ya da Selçuklu beylerinden biriydi. Atlarla, kağnılarla, niceleri bu yoldan geçerken durup dinlenmişlerdir gölgesinde...

Gel zaman git zaman bu çam ağacının etrafına bizler gelip konmuşuz, çadırları yıkıp buraları yurt bellemişiz. Ağaç lazım olunca orman içinden ihtiyaç kadarını almışız. Ama bu yaşlı, bilge hayat ağacına dokunmamışız.

Taa Orta Asya’ dan bu yana sevmişiz Çam ağaçlarını..dilek dua için kullanmışız, yağmur isterken tanrıdan elimiz açıp bu ağacın altında köylüler namaza,duaya durmuşlar.Kim bilir kaç yüzyıl bu çamın altında namaz duası için eller semaya kalkıp, alınlar secdeye vardı,dillerden amin sedaları Ilgaz’da yankılandı.

Bu ağaç tarihimizin sessiz tanıklarından anıt ağaçlarından biri.

Hail Cibran’ın dediği gibi  “Ağaçlar toprağın göğe yazdığı şiirlerdir…”

Ilgaz’ı yüzlerce yıldır seyreden ve toprağın şiirini semaya ulaştıran canlı bir anıt.

Ötüken den bu yana çam ağaçlarını sevmişiz.

Atalarımız yere düşen gıcısından yeni bir hayat çıktığını görmüşler, yıkılan, kesilen ağacın kökünden bir fidanın baş verdiğini, geçmişle gelecek arasında bir köprü olduğunu düşünmüşler.

Eğer siz de bir koca çam görürseniz, burulmuş dallarını sevin, kat kat olmuş gövdesine sarılın kim bilir kaç yüzyıl öteden toprağın yazdığı bir şiiri bile duyabilirsiniz.

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
14 Nisan 2025/Kastamonu

Cebrai̇l Keleş Köşe (5)-8

Cebrai̇l Keleş Köşe (1)-15Cebrai̇l Keleş Köşe (3)-13Cebrai̇l Keleş Köşe (2)-16Cebrai̇l Keleş Köşe (4)-12Cebrai̇l Keleş Köşe (6)-13Cebrai̇l Köşe (3)-1Cebrai̇l Köşe (2)Cebrai̇l Köşe (1)-1Cebrai̇l Köşe (4)