Fenerbahçe başkanlığını 2018 yılında seçilen Ali Koç, yedi sezondur Fenerbahçe’yi şampiyon yapamadı. Yedi sene içinde Galatasaray, Başakşehir, Beşiktaş, Trabzon şampiyonluk yaşadı. Neredeyse şampiyon olmayan kulüp kalmadı. Ali Koç döneminde Fenerbahçe, Kadıköy’de uzun zamandır yenilmediği Galatasaray, Trabzon gibi takımlara yenildi. Yedi sene içinde Fenerbahçe sadece bir kez Türkiye kupası kazanabildi. Fenerbahçe gibi bir takım için bu istatistiklerin başarısızlık olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Peki! Koç holding gibi Türkiye’nin en önemli kuruluşunu başarı ile yöneten Ali Koç, neden Fenerbahçe’de başarısız olmuştur?

Yazımızın başında öncelikle bir işletmeyi yönetmekle spor kulübünü işletmenin farkını belirterek başlayalım. Bir işletmenin amacı kârını maksimize etmektir. Dolayısıyla işletme yüksek kâr ederse işletme yönetimi başarılıdır. Bir malı ucuza alıp pahalıya satarsa işletme başarılıdır. Spor kulübünün ise amacı sportif başarıdır. Ekonomik başarı, sportif başarıya götüren bir araçtır. Yani spor kulübü çok kâr ederse değil çok şampiyonluk elde ederse başarılıdır.

Şimdi Ali Koç’un başkanlığında neler yaptığını kısaca anlatalım. O zaman tablo gözünüzde daha net canlanacaktır. İlk geldiği sene Fenerbahçe’nin Bursaspor’u 2-1 yendiği maçta golleri Guliano ve Joseph attı. Birkaç gün sonra ikisini de iyi paraya sattı. O sene Fenerbahçe’nin en fazla gol atan oyuncusu Fernandao’yu da sattı. Bitmedi, takımın en iyi oyuncusu Elif Elmas’ı da İtalya’ya sattı. Oyuncu satma eylemi bitti mi? Tabi ki hayır. Sonraki sene takımın gol yükünü tek başına çeken leblebi gibi gol atan Vedat Muriç’i de sattı. Bunları sattıktan sonra da Comolli denen bir adamın önerdiği ne kadar ucuz adam varsa aldı. Takım neredeyse küme düşüyordu. Kaza ile transfer ettiği birkaç oyuncu çıktı. Kim Min Jae bunlardan biri ama onu da sattı. Kim Min Jae’yi satıp yerine Samet’i aldı. Sonraki sene takımın en fazla gol atan oyuncuları Arda Güler ve Valencia’yı sattı. Onların yerine de Cengiz Ünder ve Umut Nayır’ı aldı. Bitti mi? Hayır. Sonra da takımın en iyisi Ferdi Kadıoğlu’nu sattı. Yerine de sol bek almadı. Oysa “50 milyona satmam” demişti. Kısaca takımda biraz sivrilen biri varsa onu iyi fiyata birilerine sattı. İki senede kritik maçlarda gol atan Batshuayi’yi de sattı. Berke Özer’in de bonservisinin yarısını kimseye duyurmadan Eyüp’e sattı. Bu sene de Osayi Samuel ve İrfan Can Kahveci’yi satacak gibi duruyor. Bu oyunculardan iki tanesini satmasaydı şimdi Fenerbahçe en az bir şampiyonluk kazanmıştı.

Durumu kısa ve basit biçimde anlatalım. Ali Koç, futbolcuyu 1 TL’ya transfer ediyor. Sonra bu oyuncu iyi oynadıysa onu biraz parlatıyor. Kafasında 5 TL fiyat belirliyor. Basına “7 TL’dan bir kuruş aşağıya satmam” falan gibi şeyler söylüyor. Oyuncuyu beğenen diğer kulüpler de teklif getiriyor. Sıkı pazarlıklar ile oyuncuyu 5 TL’ya satıyor. Sonra o oyuncu yerine 5 tane ucuz oyuncu alıyor. Aldığı oyunculardan dört tanesi işe yaramaz çıkıyor. İçlerinden bir tanesi biraz işe yarayan oyuncu çıkıyor (o da belki). Ali Koç, onu da aynı taktiklerle satıyor. Sonuçta Fenerbahçe ekonomik olarak zor duruma düşmüyor hatta transferlerden para bile kazandığı oluyor. Ferdi’yi 30 milyona satıp yerine sol bek almıyor, 30 milyon cebinde kalıyor. Teknik direktöre de “Ostorwolde falan ile idare edin” diyor. Ticari bir işletme için başarılı ama Fenerbahçe ticari işletme değil, spor kulübü… Fenerbahçe’nin amacı da kendi yağıyla kavrulmak veya üç kuruş para kazanmak değil. Arda, Ferdi, Batshuayi, Vedat, Guliano, Elif Elmas, Kim Min Jae gibi oyuncuları satan takımın da başarısız olması sürpriz değil. Belki de Ali Bey kendi içinden “Fenerbahçe’ye para kazandırdım, zarar etmedim” falan diye düşünüp seviniyor ve kendini başarılı görüyor. Ama başarılı değil, çünkü Fenerbahçe ticari bir işletme değil. Fenerbahçe’nin üç kuruş para kazanması taraftarın umurunda değil.

Bir diğer hatası da futbolcuları kendi şirketindeki mühendis, işletmeci, yöneticiler gibi görmesi. Koç Holding’te çalışanların çoğu Türkiye ve Dünya’nın önemli üniversitelerinden mezun olmuş adamlar. İTÜ, ODTÜ, Harvard, LSE, MIT gibi üniversitelerden gelen zeki, çalışkan ve disiplinli adamlar ile futbolcular aynı değil. Bakın! Fenerbahçe’ye gelen oyuncu ilk 6 ay çok üst düzey oynuyor, sonra ortama bakıyor. Takımdaki herkesin saldığını görünce o da salıyor. Senin futbolcuların Türkiye, Brezilya, Afrika gibi ülkelerden gelen disiplinsizliğe meyilli adamlar. Günden bilmem kaç saat çalışarak İTÜ’yü kazanmış sonra İTÜ’yü derece ile bitirip yüksek lisans falan yapmış adamdaki disiplini futbolcularda göremezsin. Fenerbahçe bir maçta çok kötü oynadığında Aziz Yıldırım soyunma odasına iner, tüm futbolcuları azarlar hepsini pişman ederdi. Sonra da en az birkaç maç futbolcular canını dişine takarak ölümüne oynardı, çünkü aynı biçimde Aziz Yıldırım’dan azar yemek istemezlerdi. Bir defasında takım otobüsünü yolun ortasında durdurup oyuncuları yolun ortasında bıraktığı bile olmuştu. Bir de Ali Koç zamanı futbolculara bakın. Beşiktaş’a yenilmiş ve bu nedenle takım belki de şampiyonluğu kaybetmiş ama bazı oyuncuların umurunda değil. Seyircinin önünde gülüyor, şakalaşıyorlar.

Bu arada Galatasaray’ın hamlelerine bir karşılık da veremiyor. Galatasaray’a karşı oynayan Anadolu takımlarının yıldız oyuncuları nedense hep ortalama performanslarının altında kalıyor. Ali Koç neden böyle olduğunu sorguluyor mu? Tabi ki hayır. Cihan Aydın, Kadir Sağlam, Atilla Karaoğlan, Halil Umut Meler, Arda Kardeşler, Zorbay Küçük gibi  maç yönetmek konusunda başarılı olamayan hakemler var. Sezon başından beri Galatasaray’ın maçlarının neredeyse yarısını bu hakemler yönetmiş. Ali Koç, bir önlem alabildi mi? Engelleyebildi mi? Tabi ki hayır. Düşünün! Oyuncu yokluğundan ilk onbirinde Barış Alper Yılmaz’ı oynatan Galatasaray’a şampiyonluğu kaybediyorsun. Daha kötü ne olabilir ki! Avrupa’da yan bakandan dört, düz bakandan beş yiyen Galatasaray, ligde Beşiktaş ve Trabzon haricindeki tüm takımları yürüyerek yenmiş. Neden böyle olduğunu sorgulayan bir Fenerbahçe başkanı yok ki ortada.

Kısaca Aziz Yıldırım ile Ali Koç arasında ciddi fark var. Ali Bey, ticari bir işletmeyi, Koç Holding’i çok başarılı biçimde yönetebilir ama spor kulübü yönetmek ona göre değil. Muhtemelen spor kulübü yönetmek doğasına aykırı. Olmuyor işte! Eğer olmuyorsa çok da ısrar etmemek gerek.