Tarihi Kentler Birliği’nin (TKB) üç aylık periyotla çıkan yayım organı “Yerel Kimlik” dergisinin dumanı üstünde, her sayısında olduğu gibi “yine” Kastamonu ili namına ders üstüne ders, “şehirleşme bilimi” meraklılarına tavsiye ederim…

“Afetlere karşı şehir yapılanması” ana gündemlerinden biri bu sayının.

Öğrenmek için dışımızda neyin olup bittiğine akıl bulacağımız kaynak yayımlardan biri…

“Mukayese” sevmesek de her ne kadar.

En iyisini biliriz “biz”…

Hamasetimiz yok mu hamasetimiz.

TKB Başkanı ve Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Hayrettin Güngör derginin “önsöz” yazısına kayıt düşmüş…

“Her fırsatta vurguluyoruz, bu yıl ana gündemimiz ‘dayanıklı kentler’. Özellikle afetlere dayanıklı kentler yaratabilmemiz için doğayla uyumlu planlamalar yapmalıyız; yeşil alanlar, kamusal alanlar, meydanlar kentlerimizin vazgeçilmezi olmalı.”

Bozkurt merkezli yaşadığımız sel felaketi ve ardından gelen 6 Şubat depremlerinden beri dilimize yapıştı “afetlere karşı dirençli kentler” sloganı…

Yahut “korunaklı kentler”, ya da “dayanıklı kentler”, hangisini seçerseniz seçin aynı kapıya çıkıyor.

İyi de nasıl olacak?..

Pek çok parçanın şehir boyutunda bütünleşmesi ile elbette. 

“Yeşil alan” da bu parçalardan biri…

“Nefes almak” yahut “kent estetiği” ötesinde bizatihi “afet panzehiri”.

ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, İÜ Cerrahpaşa Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ünal Akkemik, dergideki “Afetlere Karşı Kent İçi Yeşil Alanlar” yazısında kelime kelime anlatıyor, pasajları paylaşayım…

“Kent içindeki yeşil alanların oranı yükseldikçe şiddetli yağışların sele ve özellikle taşkınlara dönüşmesi azalmaktadır. Kent sağlığı, kent ısısı, kent estetiği gibi doğrudan insan yaşamını etkileyen kentsel yeşil alanlar kentlerin, kent insanlarının ve kent ormanları ve parklarının da daha dayanıklı hâle gelmesini sağlamaktadır.”

E elinizi vicdanınıza koyun, ilimizin yekun kentlerine göz gezdirin, kırsaldaki yerleşimlerimiz bile “betona kesmiş” değil mi?..

“Tretuvar” kavramına hayranım misal!

“Kentsel yeşil alanlar genişletilmeli” alt başlığı altında sürdürüyor önerilerini Prof. Dr. Akkemik…

“Kentsel yeşil alanlar; kent ormanları, kent koruları, parklar, akarsu ve vadilerdeki yeşil kuşaklar, mezarlıklar, otoyol şevleri gibi büyük oranda kamuya açık ve aktif şekilde kullanılan yeşil alanlardır. Bu alanların en önemli özelliği de ağaç örtüsüyle kaplı olmalarıdır.” 

Burada “es” verelim…

Belediyeciler “meydan” kavramından “parke zeminle kaplanmış alan” anlıyor ekseriyetle, en illet oldukları “toprak kaplı alan”, beton dökemedikleri alanı meydandan saymıyorlar.

Ağaç sevmezler…

Nasrullah Meydanı’nda bir ıhlamur ağacı vardı seneler seneler önce misal, kestiler, beton diktiler yerine. 

Devam edelim…

“Dayanıklı kentlerin oluşturulmasındaki önemli kriterlerden biri de beton yüzeylerin azaltılarak yağan yağmur suları için geçirimli olan toprak yüzeylerin artırılmasıdır. Bu durum artan ağaç örtüsüyle birleştiğinde, bir yandan yeşil örtü için toprağın daha fazla suya doymasını ve suyun canlı yaşamı için kullanılmasını sağlayacak diğer taraftan da yağmur sularının yüzeysel akışa geçme oranını düşürecektir. Sel ve taşkınların etkilerini azaltan bu durum, kentin daha dirençli hâle gelmesini sağlayacaktır.”

“Ağaçlandırma” diyoruz da, bu iş için de “bilim” lazım, “köyden indim şehre” ile olmuyor…

“Kent ağaçlarının yaşam alanları doğal ortamlarındaki koşullara göre çok daha büyük riskler barındırmaktadır. Ağaç gövdesine kadar gelen beton ya da sert zemin, aşırı budama, çim biçme ya da başka nedenlerle gövdelerin alt ve orta kısımlarının yaralanması, uygun olmayan ağaç türlerinin dikilmesi gibi risklerden dolayı; aynı türün kentteki bireyleri, doğada yetişenlere kıyasla daha kısa ömürlü olmaktadır. O nedenle kentiçi ağaç dikiminde tür seçimi, yer seçimi, dikilen yerdeki çimlerin varlığı, sulama ve budama gibi koşullar mutlaka dikkate alınmalıdır.”

Uzun lafın özü…

Ezberleri yeni baştan tazelemekte fayda var şehircilikte.

“Yeşil alan”…

“Hayat alanı”.

Not: Bartın Valisi olduğu dönemde tanıma şerefine layık olduğum, telefon görüşmelerimiz ve yazdığı kitaplarını okumamla birlikte dünyaya bakışını çok daha derinden kavradığım, “kültür insanı” Vali İsa Küçük’ün “Manzaraya bir de buradan bakmak” başlıklı yazısı doyumsuz bu sayıda…

Tekrar tekrar okudum.

“Betül ve Metin Sözen’e, gelecek kuşakların hakkını koruma çabalarına saygıyla…” notunu düştüğü yazı emsalsiz…

Vefa manifestosu.