Kurban bayramı öncesinde İçişleri bakanımız Sayın Ali Yerlikaya’nın açıklamaları sonrasında halkın gündemine trafik cezaları girmiş durumda. Bu nedenle yazımızda trafik cezalarını konu edineceğiz. Tabii ki işe iktisatçı mantığıyla bakarak açıklamalar yapacağız.

Öncelikle insanlar trafik cezaları karşısında nasıl davranacaklarını anlatalım. Şoför hız sınırını geçip geçmeme konusunda karar verecektir. Ya çok hızlı gidecek ya da hız sınırlarına uyacaktır. Bu kararı verirken hızlı gitmenin kendisine sağladığı faydayı ve hızlı gitmenin kendisine maliyetini karşılaştıracaktır. Hızlı gitmenin maliyeti kişinin beklenen trafik cezası ödemesidir. Beklenen trafik cezası ödemesi de yakalanma ihtimali ile yakalandığında ödeyeceği trafik cezası miktarının çarpımına eşittir. Örneğin; hızlı gitmenin cezası 1000 TL ve yakalanma maliyeti %10 olsun. Bu durumda şoförün beklenen trafik cezası 1000*0,10=100 TL olur. Şoförlerin hızlı gitmesini önlemek ve böylece trafik kazalarını azaltmak isteyen yönetim iki şey yapabilir. Birincisi; hız denetimlerini yaygınlaştırıp hızlı giden şoförlerin yakalanma ihtimalini artırabilir. Hız tespit eden kamera sayıları artırılabilir, seyyar radarlar konabilir. Böylece hızlı giden şoförün yakalanma ihtimali yukarıdaki örnekte %10 iken %25’e çıkar. İkincisi de hızlı gitmenin cezalarını artırabilir. Yukarıdaki örneğimizde hızlı gitmenin cezası 1000 TL idi. Bunu da devlet 2000 TL’ya yükseltmiş olsun. Yani hem yakalanma ihtimali hem de trafik cezaları arttırıldı. Bir de şimdi beklenen trafik cezasını hesaplayalım. 2000*0,25=500 TL. Gördüğünüz gibi beklenen trafik cezası 100 TL iken devletin aldığı iki önlem sonucunda bu rakam 500 TL oldu.

Hızlı gitmenin maliyetini yukarıda açıkladık. Şimdi de hızlı gitmenin şoföre sağladığı faydaya bakalım. Şoför çok önemli bir toplantıya yetişmek isteyebilir. Örneğin; Araplara bir mal ihraç etmeyi başarırsa 10 milyon Dolar kazanacaktır veya çok önemli bir doktordur ve ölümcül hastasını ameliyat etmelidir. Buna benzer bir sürü durum (düğüne yetişmek isteyen damat vb.) olabilir. Bunlar da kişinin hızlı gitmekten sağladığı faydadır. Doktor ameliyata yetişirse insanın hayatını kurtaracaktır. Damat düğüne yetişirse evlenecektir. İş adamı toplantıya yetişirse 10 milyon $ kazanacaktır.

Şoför yukarıda açıkladığımız iki şeyi yani hızlı gitmenin maliyetini ve hızlı gitmenin faydasını karşılaştırıp kararını verecektir. Örneğimizde devlet hızlı gitmenin maliyetini 100 TL’dan 500 TL’ya çıkartmıştı. Ameliyata yetişmek isteyen doktor, düğüne yetişmek isteyen damat, toplantıya yetişmek isteyen işadamı için 500 TL de önemli değildir. Maliyet 5 kat artmasına rağmen bu kişiler hızlı otomobil süreceklerdir. Ama normal durumlarda şoförler maliyet 5 kat arttığı ve artık hızlı gitmenin faydasını geçtiği için hızlı gitmeyeceklerdir. Kurban bayramında köyünüze gittiğinizi düşünelim. Kimse köye bir saat erken varacağım diye Dünya kadar trafik cezası ödemek istemez.

Şimdi “Hocam! Yukarıda dünya kadar sayı vardı. Biraz basit anlatsana” diyeceksiniz. Anlatalım. Hızlı gitmenin size sağladığı fayda vardır. Gideceğiniz yere bir saat veya iki saat erken gidersiniz. Bir de bunun karşılığında ödeyeceğiniz trafik cezası vardır. Siz “ödeyeceğim trafik cezası oraya bir saat erken gitmeme değer mi?“ diye düşünürsünüz. Eğer değdiğine kanaat ederseniz hızlı gidersiniz. Eğer “değmez” diye düşünürseniz hızlı gitmezsiniz.

İçişleri bakanlığının açıklamasına göre Kurban bayramında 3913 kaza oldu ve 44 vatandaşımız vefat etti. Geçen sene Kurban bayramında ise 7216 kaza olmuş ve 72 vatandaşımız vefat etmişti. Yani trafik kazaları da trafik kazalarında ölenlerin sayısı da düşmüş. İçişleri bakanlığının hız tespit eden kamera, radar ve trafik cezası tutarlarını artırmasının başarılı olduğu görünüyor. Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla trafik cezalarının devlete maddi kazanç sağladığı için arttırıldığı yönünde eleştiriler gördüm. Trafik cezalarının devlete maddi kazanç sağladığı doğrudur. Bu konuda iki önemli itirazım var. Birincisi; devlet yol, köprü, hastane, havalimanı, okul, konut (TOKİ) gibi harcamaları için paraya ihtiyaç duyar. Bu parayı da ihmali bulunan, suçlu olanlardan karşılaması kadar normaldir. Yani hız sınırlarına uyan kişiden uzun yolda 110 km hız sınırına uyan kişi yerine 150 km hız yapan kişiden para alması normaldir. İkincisi; devlet para kazanmıştır ama bir şeyi daha başarmıştır. Trafik kazası ve kazada vefat eden kişi sayısını azaltmıştır. Geçen sene kurban bayramına göre (Ölü sayısı 72’den 44’e inmiş) 28 kişi daha az vefat etmiştir ki bunun kazancı devletin mali kazancından çok daha önemlidir.

Muhtemelen aranızdan “kolaysa uzun yolda sen de hız sınırına uy da görelim” diyenleriniz olacaktır. Ben de durumu deneyimledim. Ankara’ya gittim ve giderken 100 km.’yi aşmamaya gayret ettim (Bölünmüş yollarda hız sınırı 110 km). Geçtiğim anlarda farkına varıp hemen hızımı 100’e indirdim. Çünkü cezalar yüksek ve insan ister istemez ceza yerim diye üç buçuk atıyor. Hızı 100 km ile sınırlandırmakta fazla zorlanmadım. Zorlandığım anlar hız sınırının bir anda 50’ye indiği anlar oldu. 100-105 ile gidiyorsunuz karşınızda önce 90 işareti iniyorsunuz, biraz sonra 70 işaretini görünce zorlanarak da olsa 70’e iniyorsunuz ama biraz sonra 50 olunca bayağı zorlanıyorsunuz. Neredeyse frenin sonuna dek basmak gerekiyor. İçişleri bakanlığımız ve emniyet nasıl bir politika izler bilmiyorum ama uzun yolda hızını 100-105’den 50’ye indirmek işkence gibi bir şey. Arkanızda başka araç (hele de kamyon, tır vb.) varsa riski de yüksek. Arkanızdaki bir an dalgınsa sizi ezip geçebilir. Şöyle bir önerim var. Hız indirmek için 90-70-50 biçiminde kademeli azalış yapılıyor. 90-70-50 tabelaları arasındaki mesafe artırılabilir. Örneğin; 90 ile 70 tabelası arasındaki mesafe 100 metre ise 200 metre olabilir. Böylece şoförün hızını indirmesi için daha fazla zamanı olur. Şoförler de hızını indirmek için bu kadar zorlanmaz.

Trafik cezalarının önemli bir faydasını daha açıklayalım. Belki aranızda “Kırık Cam Teorisi” kavramını duyan olmuştur. Zengin bir muhite bir otomobil park ediyorlar ve uzun süre otomobil olduğu yerde kalmasına rağmen kimse otomobilden bir parça sökmüyor, hırsızlık yapmıyor ve otomobile zarar vermiyor. Sonra deneyin ikinci aşamasında otomobilin arka kelebek camını kırıyorlar. Camın kırık olduğu görülünce otomobilin bazı parçaları yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. Lastikler, jantlar, çamurluklar, aynalar… Yani insanlar otomobilin camının kırılmasının cezası olmadığını gördüklerinde hırsızlık yapabiliyorlar. Ama hırsızlık yapanın ceza yiyeceğini görürlerse de hırsızlık yapmıyorlar. Trafik cezalarının artması diğer suçları da önemli oranda azaltıyor. Şimdi insanlar “alt tarafı hızlı otomobil sürmüş birine bile devlet dünya kadar ceza veriyor, şu suçu işlersem bana neler olur” diye düşünüyor ve suç işlemiyor. Yani trafik cezaları diğer suç oranlarını da düşürebiliyor.