Kültürel mirasın korunmasında mevcudun içinden cımbızla “dönem” seçmek/çekmek yerine, mevcudu tüm dönemsel üniteleri ile korumaktan yanayım, ki paragrafın ilk virgülüne kadar olan bölümde günümüz restorasyon aklının bir türlü aşamadığı ve hata üstüne hata ettiği eksik izahını buluyor zaten…
İlla konak mı olmalı korumaya mükellef olabilmesi için?
Yahut bir diğer bakış açısıyla deşmek gerekirse…
İlla ve illa varsıl konutları mı olmalı kültür korumacılığının üstüne titrediği?
Halk nerede?...
“Halkın mimarisi” korunmaya namzet olmasın mı?
Ki…
Korunmaya talip en “yoğun” alandır halkın kültür ürünleri.
Hikayesi de çoktur halkın kültürünün…
Süreklilik arz eder.
“Aşağıimaret” fotoğrafını gördüğümde bittabi ilk zihnimden akan kelimelerdi yukarıdaki satırlara dizilenler…
Kastamonu’nun “halk mimarisi”.
Üst üste gibi mi?...
Hiç de değil.
Tarihi koşulların zorunlu kıldığı haliyle tam da olması gerektiği gibi…
Başka türlü olamadığı için bu halde.

(Kastamonu’nun antik vakitlerden itibaren “kale” merkezli şehirleştiği ön kabulünden hareketle, asalet ve gerekliliklerine göre kale surlarının başlayarak halkın eteklere yerleştiğini, ırmak etrafının ise tarımsal üretim için kullanıldığını varsayabiliriz…
Kaleden uzaklaşmanın can ve mal güvenliği namına sıkıntı olduğunu da gözden kaçırmamamız lazım zaten.
E bir de akıl ve mantık çalışıyor o vakit…
Tarım alanına ne diye ev kondursun vatandaş?
“Sel” var dahası…
Taşkın yatağı.
“Askeri” şartlara “asgari” şartların da eklenmesiyle “yama alanlar” olabildiği kadarıyla yerleşim mahalli oldu…
Yayvan bir apartman “mimarisicesine” günümüze ulaşan yapılaşmanın evvel sebebi bu.
Mevcut mimari yerleşimi dönemsel özelliklerini muhafaza ederek geleceğe nasıl taşırız?...
Taşır mıyız ya da!
Mesele bu…
Sadece konakları kıymete değer bulmayalım.)
(“Aşağıimaret” fotoğrafı…
“Mardin” fotoğraflarını anımsattı bana.
Mardin’de “yama” istikametindeki yerleşimler, hiç hilafsız, her “kültürseverin” görmelere ve methetmelere doyamadığı bir “mimari kült”…
Aşağıimaret’in ne eksiği var?
Mardin öne çıkarırken mimarisini…
Kastamonu neden hiç “buralı” değil.
Kaldı ki Kastamonu “konak” envanterinden dahi elini-yüzünü yıkamışken…
“Halk mimarisi” ne gerek?
Düşünce bütününde “istisna” olacak kadar dahi yer bulamayan “halk mimarisi” Kastamonu’nun…
Dünden yarına taşıdığı adeta “ur” hüviyetine mi dönüşmüş durumda acep?
Vaktiyle “şehirleşmemiz” buydu, üzerini mi örtelim, yok mu sayalım?...
Yoksa koruyup geleceğe mi taşıyalım?)

Not: Kastamonu’nun yerleşimde henüz tastamam “sel yatağına” inmediği vakitler...
Sel yatağının varsıllarca çoktan kayıtları altına alındığı devir ya da.
“Dar vadi” halindeki şehir coğrafyasında bir yanıyla “akıl dışı” yerleşimin, ki seneler senesi gerek Ilgaz istikametinden gelen sel gerekse şehrin farklı yönlerindeki derelerden gelen taşkın ile mücadele ile geçen mazi, tezahürünü bugün doyasıya yaşıyoruz…
En ranta maruf koridor özelliğini yitirmedi “sel yatağı”.
Diğer yandan da “dar alanda büyük paslaşmalar” mekanı “sel yatağı”…
“Rant imkanı” nasıl sağlanacaktı acep “sel yatağı” olmayaydı şehri Kastamonu’da?
Dahası…
Sel yatağının “iskan” halinin olmasından ve diretilmesinden doğan tüm “altyapı” faturası da halka pay edildi seneler senesi.
Derelerin ıslahından tutun da…
Sele karşı alınan cemi cümle önlemlere kadar.
Kastamonu’nun bilimsel ve sürdürülebilir şehirleşememesinin bir numaralı faili imar rantı ve mekanı da sel yatağıdır…
Yama bölgelerdeki “çarpık” imar ise asıl olması gereken ve terazinin masum kefesidir.