İnsan yaşadığı yere benzer 

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer 

Suyunda yüzen balığa 

Toprağını iten çiçeğe 

Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine 

Edip Cansever/


Yaşadığımız yer Kastamonu, Dağların denize dik olarak uzandığı, Karadeniz bölgesindeyiz.

Ben de şimdi durmuşum Yaralıgözün karşısına hayranlıkla izliyorum manzarayı. Yeşilin her tonuyla ilmek ilmek işlenmiş bir halı var karşımda. Üstüne atılmış pamuk gibi duran ak bulutlar geziniyor zirvelerinde.

Bu dağlık bölgenin her yamacı bir şekilde tabanında oluşan küçük bir dere, çay, pınarla bitiyor. O yeşile can veren sular, bu yollarla tekrardan doğdukları yere Karadeniz’e kavuşuyorlar.

Coğrafyamızda ne var ne yok…

Şair diyor ya insan yaşadığı yere benzer diye. Bizim coğrafyamızda yaşayanlar da bu dağlara, ormanlara, suya, Karadeniz’in köpüklü dalgalarına ne kadar benziyor acaba?

Coğrafya demişken öncelikle çok geniş 13.108 km2 alanda yaşıyoruz. İklim desen İç Anadolu iklimi de var, Karadeniz de var.  Dağ var, tepe var, kanyonlar, mağaralar var ama geniş ovalarımız yok mesela. Zaten topraklarımızın çoğunluğu da %74,6’sı dağlık, ormanlık.

Anlaşıldığı üzere dağlık ve ormanlık bir memleketimiz var. İklim gereği de yağışlar oldukça fazla. Kışın kar, diğer mevsimlerde yağmur olarak epeyce nasibimizi alıyoruz.

Son yıllarda bize epey sorun çıkaran bu yağışların ana kaynağı Karadeniz.  Deniz üzerinden kalkan bulutlar rüzgârla kıyıyı geçip yükseliyor taa ki Yaralıgöze, göynük dağlarına çarpıncaya kadar. Artık bu duvar gibi yükselen sıradağları aşamayınca mecburen yüklerini boşaltıyor. Bu kimi zaman kar, kimi zaman yağmur oluyor. Dağlarda eriyen karlar, yamaçlara düşen yağmurlar küçük derelere, çaylara, nehirlere dönüşerek tekrar denize dönüyor.

Bu coğrafya da doğal olmayan bir şey yok.

Tarihin ilk çağlarından bu yana bu yörede yaşayanlar için her şeylerini yine bu dağlardan, derelerden elde ettikleri doğal malzemelerle yapmışlar. Yüzlerce yıldır bu coğrafyada yaşayanlar doğayla iç içe yaşamışlar. Evlerini bu ormanlardan gelen ağaçlarla, çatılarını dere kenarlarındaki kayran taşlarından yapmışlar. Evin önünde üç beş evleklik arazisini ekip biçmiş geçinip gitmişler.

Tıpkı yaşadıkları yere benzemiş hayatları.

Gösterişten uzak sade mutlu bir ömür sürmüşler. Uzaklara gitmeden derenin taşıyla evini yapmış, derenin suyuyla bahçesini sulamış, ormanıyla geçimini sağlamış.

Barışık yaşamışlar doğayla, ormanla.

Gün olmuş devran dönmüş.

Artık ne dağların, tepelerin dumanlı eğrileri, ne suyunda yüzen balığı, ne de toprağını iten çiçeği tanıdıkmış. Tüm dünyada yepyeni bir devir başlamış. Kimse benzemez olmuş yaşadığı yere. Şehirler kalabalıklaşmış, binalar yükselmiş. O sularını içtikleri, balıkların oynaştığı dereler kurumuş, kirlenmiş.

Küresel ısınma demişler, ozon gazı, artan karbon ayak izleri… Ne derseniz deyin artık kimse yaşadığı yerle barışık değilmiş.

Yağsın diye dualar ettiğimiz, rahmet dediğimiz, sesine, kokusuna şiirler yazdığımız o yağmur başladığında bile artık içimiz korkuyla dolar olmuş.

Biz bu coğrafyaya yabancı, bu coğrafya bize el kapısı olmuş…

Küresel iklim değişiklikleri ısınma bizi de derinden etkilemiş. Bu kadar güzel bir doğanın içinde yaşarken ve buraları tüm dünyaya güzelliklerle tanıtmak isterken adımız felaketlerle yan yana anılmaya başlamış. Kar yağmış beyaz esaret demişiz, erimiş sel felaketi demişiz. Toprak kaymış heyelan yolları kapattı diye başlık atmışız.

Başta sahil ilçelerimiz olmak üzere son yıllarda seller memleketi haline gelmişiz. Bilindiği gibi en son “11 Ağustos 2021'de ve 27 Haziran 2022 'de bu sene de 5 Haziranda aşırı yağış nedeniyle ilimizin büyük bölümünde sel felaketi yaşandı.

Biz de ilimizin selden etkilenen bölgelerinden izlenimler için yola düştük. İlk durağımız Çatalzeytin. Şehrin girişinde bizi karşılayan görüntü hiç iç açıcı değil. Yaz başlangıcında tatilcileri bekleyen cıvıl cıvıl bir sahil/tatil kent görünümü değil de tam bir inşaat alanı/şantiye bölgesine benziyor. Her taraf kazılmış, kamyonlar, iş makineleri hafriyatla dolu bir ilçe merkezinden geçiyoruz.

Tez zamanda düzelmesi dileği ile Akçay kenarından yukarılara doğru yol almaya başlıyoruz.

Yollar bağlanıyor birbirine, hayatlar bağlanıyor sevdiklerine.

Çatalzeytin Akçay…

Bu yollar bana hiç de yabancı değil.

Burası yaz, kış yıllardır devamlı gidip geldiğimiz yerler. Kimi zaman kar mücadelesi,  kimi zaman yol bakım onarım çalışması için sık sık uğradığımız köyler. Çok da severim buraları.  Eski dostlarımızla eskimeyen muhabbetlerimiz vardır. Bu kadar zaman geçirdiğimiz yerlerde birbirimize anlattığımız nice yol hikâyelerimiz çıkmıştır.

Dedim ya çok severim bu yolu. Giderken eşlik eder bize bir yanımızdaki yeşil tepeler bir yanımızdaki Akçay deresi.Geçmişe gidiyor aklım ve yanı başımızda akan o ismini aldığı ak köpüklü suları arıyor gözlerim. Akçay artık “ak” akmıyor. Kahverengi, kızıl renkli bir su delice bir hızla Karadeniz’e doğru coşarak gidiyor. Giderken de kıyısını köşesini yıkıp geçiyor.

Bu yol Çatak köyüne kadar akçayla paralel gider. Arada bir karşı kıyıya köprülerle bağlanır. Şimdi her köprübaşında yollarda çalışmalar sürüyor.

Kamyonlar, ekskavatörler, yükleyicilerin biri geliyor biri gidiyor.

Yollar, köprüler onarılıyor.

Tüm kamu kurum ve kuruluşları sahadalar.

Çamurlu yollarda, trafiğe kapanmış heyelanlı bölgelerde çalışan iş makinesi ve kamyonların izinden yürüyorum. İleride bekleyen İl Özel İdaresinin beyaz kamyonlarını görüyorum. Lastikleri çamura gömülmüş kamyonların güler yüzlü şoförleriyle selamlaşıyoruz.

Öğle vakti bir ağaç altında gölgede yemek yiyorlar. Selam verip oturuyoruz gölgeliğe. Az sonra yemek geliyor.

Birlikte kaşık sallıyoruz pilava.

El ele, gönül gönüle, devlet millet birlikte çalıştı…

Bozkurt Bayramgazi…

Bozkurt; sel felaketi sonrasında merkezde hummalı bir çalışma içine girdi. Devlet tüm imkânlarını seferber etti. Tüm kurum ve kuruluşlar el ele, gönül gönüle verdiler. evler işyerleri spor sahaları hastaneler okullar yaptı. Yepyeni bir Bozkurt yükseldi bu kısa zamanda.

Ancak Bayramgazi köyü ve yolunda durum çok sıkıntılı. Ezine çayının akış yönünde olan kısım her yağışta biraz daha çöküyor. Şimdi DSİ ve Çankırı/Kastamonu İl Özel İdaresi ve diğer kuruluşlar yol için seferber olmuş durumda.

Sadece bu yol değil heyelan ve sel tahribatı olan yerlerde kesintisiz bir çalışma devam ediyor.

Azdavay’a inen bulut…

Gidip görebildiğim yerlerden biri de Azdavay.

Son yağışlarda Yumacık deresi ve Devrekâni çayı yükselse de yapılan Tensip bendi sayesinde sıkıntı olmamış. Ancak şehir içinde yoğun bir sel izi görünüyor.

Belediye Başkanımız Osman Nuri Civelek’le seyir terasında konuşuyoruz. Şu karşı dağın üstüne bir bulut çöktü. Ben bu yaşa kadar böyle bir yağmur görmedim. Çok kısa bir sürede o kadar çok yağmur yağdı ki sanki gökten yere su boşaldı. Dik yamaçlardan hızla inen sular şehri kapladı bir anda.

Neyse ki kısa sürdü ve çok fazla bir sıkıntı olmadan geldi geçti. Diye o günü anlatıyor.

Karadeniz’de değişen mevsimler…

Bölgemizde gidip gördüğümüz yerlerde, yazılı,  görsel basında, sosyal medyada gördüğümüz kadarıyla selden etkilenmeyen yer yok gibi. Artık mevsimlere de güven kalmadı.

Eskiden var mıydı böyle şeyler diye araştırdık.

Bizim ihtiyarlarla havadan sudan konuşurken mevsimleri sorduk.

Onlar da hep aynı şeyden şikâyet ettiler.

 Bizim zamanımızda hiç bunlar yoktu. Mesela hortum bilmezdik artık her yerde görülüyor. Dolu tehlikesi bilmezdik şimdilerde elimizde battaniye, gözümüz telefona gelecek uyarıda. Kış aylarında kara hasret kaldık, baharda yağan kardan gözümüzü açamadık.
Bizim ihtiyarlar böyle diyor ya bilim ne diyor bu işe?

Bilim insanlarının bu konuda ciddi uyarıları var.

 “Karadeniz’de iklim değişimi veya iklimin afaki sonuçlarını bölgemizde aşırı yağışla kendini gösteren afetlerle gördük. Uzun vadede iklimsel olarak baktığımızda mevsimlerde kayma başladı" diyorlar.

Madem bu coğrafyada yaşıyoruz.

Mademki “Coğrafya kaderdir”

Kaderimse çekerim demeyeceğiz. Kaderi “keder” haline getirmeden bu coğrafyada doğaya karşı gelmeden onunla birlikte yaşamayı başaracağız.

Yağmur rahmettir/berekettir…

Cebrail Keleş/Balıkçı Şef

DJI_0781DJI_0720DJI_0464DJI_02000001-1_CKL6130_CKL6121