Kanlıca mantarı çılgınlığı her yerde.
 

Sevgili günlük merhaba,

29 Eylül 2024 Kastamonu,

Güzel güneşli bir Eylül ayının son günlerindeyiz. Hava gündüz sıcak geceleri serin. Sonbahar işte. Mevsimlerin en yakışıklısı, en güzelinin ilk ayak sesleri duyulmaya başladı bile. İlk olarak Ilgaz zirvede gördüğüm güz çiğdemleri artık yaylalardan şehre kadar inmişler.

Eylül de bitti artık. Gözümüz Ilgaz’ın zirvesinde her an beyaz gelinliğini giyebilir. Hatta son aldığımız haberlere göre yağmış diyorlar.

Madem eylülün son günlerindeyiz buraya büyük usta Turgut Uyar’ın şu şiiri yakışır diyorum.

“Eylül toparlandı gitti işte,

Ekim filan da gider bu gidişle,”

Bu günlerde sosyal medya çok hareketli, malum artık yaz bitti. Deniz kum güneş paylaşımları demode oldu. Yeni trend yağmur, dökülen yapraklar, cama vuran damlalar, elde kahve uzaklara bakarak çekeceğimiz storyler.

Vazgeçilmez klişelerden biridir, pencere önünde elde kahve, önümüzde okunmayan bir Oğuz Atay kitabı “Tutunamayanlar” ya da Sabahattin Ali’den Kürk mantolu Madonna”

Üstüne yazacağımız hazır sözler de bolca internette var.

“Eylül toparlandı gitti, ekim de gider”  “Kasımda aşk başkadır.” , “Aralık bıraktım kapıyı aşk girsin diye”  sonbahar ayları için bunlar yeterli, kar yağsın hele onun için de düşünürüz bir şeyler.

Yeni yıla kadar böyle romantik takılırız diyorum.

Kanlıca çılgınlığı

Sonbahar sadece yağmur, düşen yapraklar ya da boğazlı kazak demek değil.

Kastamonu’da sonbahar demek turşu, pekmez, hasıl harman sonu kışa hazırlık demektir. Bir de özlenen, yolu gözlenen, hasretle beklenendir.

O da Kim mi tabi ki Kanlıca Mantarı,

 Her sene bekleriz, bazen hiç görülmez unutturur kendini. Ama bir geldi mi de pir gelir. Öyle zamanlar olmuştur ki tabiri caizse kürekle topladığımız yıllar bile olmuştur.

İlk zamanlar adeta taneyle satılan, hassas kuyumcu terazisinde tartılan, bulunmaz Hint kumaşı muamelesi gören eski dostumuz, misafirliğini uzatıp her tarafa yayılınca biraz gözden düştü gibi. Her yerde görülmeye başlayınca dağ taş, elinde sepet, pazar çantası, poşet olanlarla doldu taştı.

Şehirde bir kanlıca mantar turizmi başladı.

Kulaktan kulağa yayın yapan ve en büyük tiraja sahip olan fısıltı gazetesiyle anında yayılan haberlerle gidilecek istikamet belirlenir oldu.

Ben de şehirde 50+ yaş üzerindekilere Nasrullah meydanında kulak kabartıp dinledim.

Ağasının ganlgöl civarında yer gök kanlıcaymış kürekle topluyorlarmış,

Benli sultana giden kamyonla toplamış,

Gadıdağa giden kovalarla dönmüş,

En iyisi araç yolu orada en az 5 kova toplamayana gülüyorlarmış…

Güvenilir kaynaklardan İstihbaratı alınca benim de güzergâh belli oldu, bir 

Cebrail Keleş (8)-3

Balıkçı Şef de Kanlıca peşinde…

Sevgili günlük ilk kanlıca akımını başlattığımı söylersem biraz abartmış olabilirim ama yine de ilk fotoğraflardan birini ben yükledim diyebilirim.

Daha sonbaharın ilk günlerindeydik, hafif bir yağmur çiselemişti. Bizim asfalt ekibi ile Çatalçam köyünde öğle yemeği molasında bir araya gelmiştik. Oturduğumuz yerde bir tane minicik kanlıca mantarına rastlayınca,

Ben de mevsimin ilk kanlıca mantarını bulduk bundan sonra bol bol olur diye paylaştım.

Ondan sonra kanlıca haberleri patladı gitti.

En özendiğim emek verdiğim fotoğrafımın sosyal medyada aldığı beğeni ortalaması belli. Ama mantar haberi ve fotosu inanılmaz rakamlara ulaştı.

Tatil günü evde oturup bir yandan TRT 2 de Western izlerken biryandan da sosyal medyada gezinen şef, mantar paylaşım istatistiklerini görünce aniden bir aydınlanma yaşadı ve

 -hanım sepetimi getir mantara gidiyoruz dedi.

- Nereye gidiyorsun, hem mantarı nedecen üstelik seni bilirim şimdi en uzak ıssız yerlere gidersin, hem oralarda harcadığın yakıt parasına Kebecinin önünden iki kasa en iyisinden alırsın.

-Önemli olan satın almak değil onu herkes yapar, Balıkçı şef mantara para vermez,  dur bir bakayım avucumun içine  hımmm navigasyonum bana mantarın Araç yolunda olduğunu gösteriyor diye oldukça serin kimsenin gülmediği bir espri bile yaptım.

Araç yolunda dağ başında park yeri aramak…

Sevgili günlük tüm itirazlara rağmen, sepetim, botum, çakımı aldım, Ilgaz’ıma doluşup çıktık yola. Avucumun içi buralar, kaybolmazsınız merak etmeyin, bu dağdaki her ağacı bilirim diyerek konu komşuya gideceğimiz yerle ilgili etkili bir giriş yaptım. Çok da etkilenmeseler de olsun ben yine de söyledim.

 Kuru benzinlik sonrası yolun her iki tarafı otopark olmuş Gelersin,tepelce, yarören  yaylasına giden yollarda izdiham oluşmuş. Hele Kavak köyüne giriş çıkış yapan aracın hesabı tutulacak gibi değil.

Mecburen tekrar avucumun içne navigasyonuma baktım bir yer biliyorum kimse yoktur oralarda diyerek Ahlatçık yoluna döndüm.

Daha ilk virajda sağlı sollu park etmiş araçlardan zor döndüm, ağaçlardan çok insan var. Herkesin elinde bir sepet, baktığım her yerden birer ikişer geziyorlar.

Ama asla pes etmedim, devam edelim buralar çok ayakaltı buralarda kalmamıştır diyerek düştük yola. Aş Buzağı veren, yk buzağı verenden geçtik, Geycek yol ayrımında durup bir düşündüm.

Dışarı çıkıp havayı kokladım (aslında hiç koku almam) parmağımı ıslatıp rüzgârın yönüne baktım herkes merakla ne söyleyeceğim diye bekliyordu,

-Devam ediyoruz mantar ileride bunu hissedebiliyorum dedim.

Cebrail Keleş (2)-3

Mantar nasıl bulunmaz!

Sevgili günlük, yola çıktık ama içimde bir endişe yok değildi. Baktım benden beklenti epey fazla, ama gerçekleşme oranı çok düşük. İşi garantiye almak için daha önce de biraz mantar bulduğum yerde durdum.

-İşte geldik hissediyorum mantarlar bizi bekliyor. Hadi bakalım diyerek uzunca bir motivasyon konuşması yapacaktım ki müsaade etmediler.

Ben de taktım sepeti koluma, düştüm ormanın içinde gördüğüm ilk yola.

Her taraf mantar dolu, ama yenen cinsten bir tane yok.

Homurtular yükselmeye başladı. Hele şuraya bakalım kesin vardır, burada olur iyice bakın şu pürlerin altına derken epeyce gezeledik ama üç beş tane ancak bulabildik.

Hemen bir şeyler yapma gereği duydum, B planına geçiyoruz diyerek Ilgaz’ın direksiyonuna yapıştım, çok karizmatik bir hareketle vitesi 4x 4 e aldım, kısık bir sesle atlayın dedim yeni bir planım var.

Doğanın kalbine giden yol nereden geçer?

İşte böyle sevgili günlük, macera devam ediyor. Nerde kalmıştık haa evet, yapacak bir şey yok diyerek Ilgaz’ı 4x4 vitesine alıp ana yoldan çıkmıştım.

-Bu yollarda bizden başka kimse olmaz, hey yavrum hey Ilgaz kişniyor bir maşallahınızı alırım demeye kalmadı, az ileride son model bir binek araç gördüm. Bu benim ve Ilgaz’ın karizmayı azıcık çiziktirse de oralı olmadık.

Aracın yanından geçerken baktım el sallıyor.

Oooo kimler gelmiş diyen güler yüzlü bir dost gözüktü.

Hal hatır sohbet derken gözümüz dolu kovalara ve kovadan taşan kanlıcalara kaydı.

Tarık Gödeloğlu ve oğlu mantar toplama işini bitirmişler. Bir Kastamonulunun hiç duymak istemediği o sihirli soruyu sorduk,

-Kanlıcaları nereden buldunuz?

- Şimdi Kastamonu’da bir yer demek isterdim ama madem aynı yerdeyiz işte şuralardan inin buralardan dolaşın etrafa bakın diyerek çok ayrıntılı bir yer tarifi yaptı.

Hanımlara siz ateşi yakın biz kanlıcalarla geliyoruz, en fazla yarım saatimizi alır, bilemedin kırk beş dakika, hadi olmadı en geç 1 saate buradayız. Haa olurda gelemezsek AFAD ı arayın diyerek kovaları sepeti kapıp yamadan aşağı yuvarlana yuvarlana indik.

Aşağı iniş iyi de yokuş yukarı çıkmak biraz zorluyor ne de olsa yaş kemale ermiş.

Yine de Tarık Bey kadar olmasa da biz de bulduk.

Aracın yanına vardığımızda dil bir karış dışarı çıkmıştı, su su diye inledim.

Çimenin üstünde 10 dk yatınca ancak kendime gelebildim.

İlk gözüme çarpan yanan ateş oldu.

Çoktan kanlıcalar doğranmış, tava hazırlanmış bizi bekliyorlarmış.

Durun açılın ben bir gurmeyim bana bırakın dedim.

Tarık Bey, benim aşçı olduğum fikrini çok benimsemedi sanırım; sen dinlen ben hallederim dedi ve kanlıcaları pişirdi.

Sevgili günlük bu durumlarda bir şekilde işe yaramam lazım diye düşünürüm. Baktım mütevazi yer soframızda her şey var ama çatal yok. Hemen bırakın bana ben hallederim dedim. En yakın çalıdan bir dal kesip ucunu sivrittim. Güzel bir çatal oldu.

Tavaya kaşık, çatal sallayamasam da bol bol söğüt dalı dürttüm.

Son zamanlarda yediğim en güzel, en lezzetli yemekti.

Belediyemize teklifimdir…

Sevgili Belediye Başkanımızdan ricamdır. Bolu Belediyesi şehrin girişine kocaman kocaman kanlıca mantarı yerleştirmiş. Baktıkça imrendim, hatta kıskandım. Neden bizim şehrimizin uygun yerine de bu kanlıcalar yerleştirilmez. Her mevsim önünde fotomuzun olduğu mantarımız olur.

Ne dersiniz?

Sevgili günlük…

Çoğu memlekette olmayan bir doğal zenginliğe sahibiz. Özellikle de Kastamonu sonbaharında başka yerlerde olmayan bir güzellik yaşanır.

Biz sonbahar demeyiz, kısaca Kanlıca mevsimi diyoruz.

Bu mevsimde neler mi yapılır, öncelikle mantar ama illa ki kanlıca toplanır. Bu tüm ailenin katılabildiği harika bir etkinliktir. Orman içinde heyecan, macera ve adrenalinin tavan yapar. Yaşa, başa bakmaz. Neneler, dedeler, oğullar, kızlar, torunlar tüm aile aynı hedefin etrafında toplanırlar.

Gençler tüm dağı üç kere dolanırken, ben gibi ihtiyarlar yol kenarlarında düzlüklerde torunla birlikte gezer.

Kanlıca deyip geçmemek lazım özellikle o turuncu rengi gördüğündeki oluşan mutluluk anlatılmaz.

Bu parayla satın alınamayacak bir duygudur.

Nesilden boyu aktarılan sözlü bir tarihtir.

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef