Kastamonu’ya meftun, hayat çizgisinde daim mutedil, içiyle de dışıyla da baki muteber Muhsin Altındağ; ardında yeri doldurulamaz bir boşluk bırakarak Kastamonu diyarından göç eyledi ebediyete…
Şehir bir beyefendi daha eksildi.
Kök saldığı Kastamonu’yu sorumluluk duyarak ve uğruna emek vererek sevmeye ve sahiplenmeye dair bir neslin değil bir şehrin son burçlarından biriydi Muhsin Altındağ…
Kale düştü düşüyor.
Kim dertlenecek Kastamonu’nun kadim yahut peydah sorunları ile nazik ve mütefekkirce bundan böyle?...
Kim usturupluca dile getirecek?
Eline kalem alıp kim yazıya dökecek?…
Hemşerileri duysun derdiyle kim veryansın edecek?
Küçüğüne de, akranına da, büyüğüne de saygı ve sevgide kusur etmeden, iyi niyetin bayraktarlığında, karıncayı dahi ezmeden gönülden gönle kim yol eyleyecek?...
Yaşı değil aklı kemale ermenin yaktığı yangın ile kim Kastamonu’nun içine düştüğü dert denizini buharlaştırmanın fedaisi olacak?
Şehrin son serdengeçtilerindendi…
Kalplerdeki nurlar içinde yaşayacak.
(Banka Sokak’taki “Altındağ Tuhafiye” sayesinde ilk müşerref oldum şehrin bu kadim ailesi ile…
Tuhafiye müşterisi değildim, dükkanın bir duvarına raptedilmiş dergi bayiinin müptelasıydım, sene 90’lar.
“Deli” gibi okuduğum yıllar…
Bugün “okumaz olsaydım” dediğim yıllar.
2000’li yıllarla birlikte sarı kağıtlar üzerine hayal çizmeye başlayınca Kastamonu Gazetesi’nde, tam sayfa bir yazı çıkarmıştım Muhsin Altındağ ile söyleşimden, rahmetli babasının ticari yolculuğunu kayda düşürmüştük beraber, siyah-beyaz fotoğrafları eksik etmeyerek…
O yıllarda noktasız uzun paragraflar kuracak kadar fikri zengindi umutlarımız, kalemimiz ve okurumuz.
Bir zamanın kapanın elinde kalan ANAP’ının iktidarı kaybetmesiyle gözden ve gönülden düştüğü parti binasında söyleşiyi yapmıştık sanırım…
Gemiyi terk etmemişti, il başkanı olarak yalnız ama mağrur olarak dümendeydi, mevsim kış olmasına karşın oda sıcaktı.
Zamana, devre, güce meydan okumaktır bu…
Sabırdır, iradedir, akıntıya karşı durmaktır.
O söyleşide karşımdaki adamın aslında yanımda durduğunu anladım…
Aynı telin ezgileriydik.)
(Toprak Su Başmühendisliği’nin Olukbaşı’ndaki Çam Apartmanı’nın iki dairesinde hizmet verdiği 1970’lerin hemen başına gidelim…
20 personelden biri “Muhsin Altındağ”.
Başmühendis “Mete Tufan”…
Memleket aşkıyla proje üreten vatan aşıkları.
Abana’da “fındık ve zeytin” üretimi olur muydu?...
Derhal proje hazırlandı, bakanlıktaki bürokratların ayak diremelerine karşın onay alındı ve sahaya inildi, Giresun’dan 70 bin “Giresun tombulu” fındık fidanı ile İzmir Bornova’dan bin adet zeytin fidanı alındı.
Muhsin Altındağ’ın Kastamonu Gazetesi’nde https://www.kastamonugazetesi.com.tr/bir-baslik-bir-ani/ yayımlanan kendi kaleminden okuyalım devamını…
“Abana Hacıveli girişindeki boş alana şantiyemizi kurduk, işçi alımına başladık. Burada düşünmediğimiz bir işçi sorunu ile karşılaştık. Yaklaşık 80 işçiye ihtiyacımız vardı, bulduğumuz işçi sayısı ise 13 idi. Çevreden edindiğimiz bilgi, bu işi o bölgenin kadınlarının da yapabilecekleri yönündeydi. Gerçi bölge kadınlarının çalışkan olduklarını biz de biliyorduk. Neticede 64 kadın işçi alımı yaptık. Fidan çukurlarını açacakları çatal bel dedikleri aletlerini, kazma ve küreklerini de kendileri temin edeceklerdi. Başlarına da o bölgenin otoriter bilinen, sevilen ve sayılan bir hanımefendisini çavuş görevlendirdik.”
Abana’nın “Denizbükü, Yeşilyuva ve Yakabaşı” köylerindeki şantiyenin 1973 yılında yöneticiliğini Muhsin Altındağ yaptı…
“Proje uygulama süresi 3 yıl planlanmasına rağmen 2 yılda tamamlandı. Bir fındık çukuruna (ocağına) 6 adet fındık fidanı dikimi ile 70 bin fidan için 11 bin 650 adet fındık ocağı açılmış oldu. Ayrıca bin zeytin fidanı da bu köylerin ayrı bölgelerine dikildi.”
Günümüzde Abana’da fındık ve zeytin yetiştiriliyorsa bu projenin uygulanması sayesindedir…
“Mete Tufan” ve “Muhsin Altındağ” başta olmak üzere tüm emekçilerine şükran.)
(Muhsin Altındağ’ın aynı yazısında geçen bir paragrafı paylaşmadan edemeyeceğim…
“İşçilere günlük yevmiyeleri haricinde çalıştıkları her gün için Amerikan yardımı olarak süt tozu, konserve balık, konserve Hollanda peyniri ve 2.5 kilo buğday veriliyordu. İşçiler en çok buğdaya rağbet ediyorlardı.”
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiiri ile anlayalım mevzuyu…
“Sen sofraya havyar da koysan / Kuzu kızartması da / Önce ekmeğe varır elim / Çilemin adı benim / Ekmek kavgası”.
Ne Amerika’nın süt tozu ne Hollanda Peyniri…
İlla, daim ve kaim “buğday”.)
(Muhsin Altındağ 1980’lerin ortasında Kastamonuspor yönetiminde yer aldı…
Memleketin “hamalı” olunca fındığın da sporun da emekçisi olmak kaçınılmaz.)
(Keza…
Kastamonu Kalkınma Vakfı’nın (KKV) da emekçisi idi Muhsin Altındağ.
KKV kongresinde yaptığı konuşmanın ardından 29 Aralık 2022’de Kastamonu Gazetesi’nde yayımlanan “Kalkınma ve vefa öğretmeni Altındağ” başlıklı yazımda hakkını teslim etmiştim karınca kararınca (https://www.kastamonugazetesi.com.tr/butunsehir-elzem-2-2-2-2-2/.)...
“Kastamonu Kalkınma Vakfı’nın geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşen genel kurulunda Muhsin Altındağ’ın yaptığı konuşma iki gün boyunca gazetemizde başköşede yer aldı… Başköşe bir konuşmaydı çünkü. Okurken duygulandım… Altındağ’ın solmayan baharına imrendim. Hafızam seneler önceye gitti, Altındağ ile yaptığım röportajlara, konu hep ‘kalkınma’ idi… Yıllar geçse de hep aynı yerinde ve iradesinde Altındağ. KKV’ye kurulduğu günden beri emek veren bir hemşerimiz… Hamasete hiç düşmeden hep somut öneriler üzerinden fikirlerini beyan eden bir memleket sevdalısı. ‘Vefa öğretmeni’ aynı zamanda… Vali Kamil Demircioğlu’nu ne kadar anlamlı anıyor. İnsan matematiğini yapmadan edemiyor… Kastamonu’da beş on daha Muhsin Altındağ olsa ne olur? En azından yalnız kalmamış olur sesi… Koro halinde söylenen memleket türküleri göğü sarar.)
(Muhsin Altındağ ile “Babalar Gecesi” toplantılarında bir arada oldum çokça…
En son Aralık ayındaki toplantıda yine konu “Kastamonu” idi.
Öyle bir dertlenirdi ki…
Rehberdi memleket aşıklığında.
Türküler söyledik…
Anılar dinledik.)