Omurgasız, ilkesiz ve ahlaksız bir kaç insanın bir araya gelip bir oluşum içerisine girdiklerinde korkunç bir manzara meydana gelir. Allah muhafaza insanlara yapamayacakları kötülük yoktur. Vicdani rahatsızlık duymazlar. Hak , hukuk ve adalet asla umurunda olmayacak ve kazanma adına sonuç alabilecekleri her türlü kirli işi mübah sayacaklardır. Çıkarları için en yakın arkadaşını , akrabasını hatta eşini bile bir araç olarak görüp kullanacaklardır. Bataklığa düşen herkes onların dostudur. Böylelerinin önemli mevkilere getirilmesi ve aslında kendilerinin ilkesizlik dışında her hangi bir marifeti olmadan bu gücün karakter problemi olan insanların eline geçmesi kadar tehlikeli bir durum yoktur. Bir makam ehil olanın eline teslim edilirse o makam o ehil kişiyle şereflenir. Makam kişiden güç alır. Çünkü nihayetinde makamlar kişiler eliyle teşekkül etmiş ve bugünlere gelinmiştir. Türk Devlet teşkilatı ve yapısını incelediğimizde o kadar köklü bir geçmişi vardır ki binlerce yıllık devlet geleneklerimizin hala yer yer kendini hissettirdiğini görürüz. Kendini devletine adamış dünyalık hiç bir şeye tenezzül etmeyen , her türlü maddi çıkar karşısında devletinin geleceğini ve bekasını üstün tutan nice isimsiz kahramanların emeği var Devletimizin üzerinde . Binlerce yıllık devlet geleneklerimizi , insanına değer vermenin en kestirme yolu olarak görmüşler ve " İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın" prensibiyle hareket etmişlerdir.

Bu kadar köklü bir devlet geleneği olan bir toplumda nasıl oluyorda yolsuzluk , rüşvet , ayrımcılık almış başını gitmiş ,devlet içinde yuvalanan terör örgütlerinin cirit attığı alan haline dönüşüyor. Devlet bekası ve güvenliği söz konusu olduğunda sıfır tolerans olmalı. Dünya da hiç bir devlet kendi güvenliğini ve geleceğini tehdit eden olşuma izin vermez. Dünyada sanırım ülkemizden başka bir coğrafyada devletin ve milletin birliği , beraberliği üzerine yemin eden bir meclis üyesinin üzerine yemin ettiği devletine hainlik yaptığı görülmemiştir.

Kamu hizmetlerinin vatandaşa sunulmasında ayrımcılık , rüşvet ve her türlü yolsuzluk en az terör örgütleri ve faaliyetleri kadar tehlikelidir. Şöyle ki devletin güçlü olması o devletin vatandaşlarının devletine güvenmesi , vatandaşlık görevlerini ve ödevlerini gönüllü olarak yerine getirmesi , kuruşuna kadar vergisini

ödemesi ile mümkündür. Yolsuzluk , rüşvet , vergi kaçırmak devletin vatandaş nezdinde güven kaybetmesine sebep olur . Devletine güvenmeyen bir toplum yasal zorunluluğun dışında hiç bir işi isteyerek yapmaz ve buda devleti güç  duruma düşürür. Güçlü devletler adaletin herdaim tecelli ettiği , kanunların koşulsuz şartsız ve istisnasız uygulandığı devletlerdir. Kurumları güçlü kılacak en önemli unsur onu karşılıksız ve çıkarsız sevecek gönül bağı kurmuş çalışanlarının ve yönetenlerinin varlığıyla mümkündür. Elbette ki kişilerin maddi gelirleri ve imkanları iş tercihi yaparken önemlidir. Ama sırf maddi imkanlarını iyileştirmek ya da toplumda özel bir konum elde etmek için bir iş tercihi yapılırsa ve bu iş kamu hizmeti veren bir kurum olursa sonuç muhakkak olumsuz olacaktır. Çünkü kişinin kişisel beklentisi karşılanmadığında gayrimeşru yollara başvurma olasılığı artacaktır. Dünyevi amaçlar ön plana çıkarsa ideller ertelenir ya da yok olur. Sonra para kazanmak için insanları kesen , biçen cerrahlar gibi döner sermayeli kurum yada kuruluşlara torpilli atamalar ve o kurumlara atanabilmek için her türlü gayri meşruluğu mübah sayan ilginç insanlar bir kanser hücresi gibi sarar devletin bünyesini. Bir devletin içten çökertilmesinin en kestirme yolu da budur. Böylelerine de bir geçit verilirse daha hiç bir engel tanımaz ve kendi çıkarlarına hizmet etemeyen herkesi düşmanlaştırıp ortadan kaldırmak için her yolu dener. Ve kendi kişilik ve karakterine uygun kim varsa bir araya gelip ciddi bir güç oluştururlar. Ve kendilerini haklı çıkaracak argümanları bulup ortaya koymakta gecikmezler. Aslında onların yaptığı işleri çekemeyen birilerinin olduğunu iddia edip kendilerinden olmayan herkesi dışlarlar. Çok ta güzel kamuoyu oluşturup toplumda saygın kişiler haline gelmeyi dahi başarırlar. Hatta inandığınız doğrulardan dolayı size kendinizi kötü hissettirmekle kalmazlar her türlü ayak oyunlarıyla sizi alt etmeye çalışırlar. Hiç bir şeye güçleri yetmezse sizi yalnızlaştırıp bundan kendilerine pay çıkarırlar. Ve bunuda sizin adınıza bir başarısızlık olarak dile getirip kendi adlarına da başarı addederler. Oysa ki iki yüzlü , kişiliksiz , kimliksiz ve karaktersiz insalardan oluşacak bir sosyal çevrenin varlığındansa doğru ve dürüst olduğunuz için yalnız kalmayı tercih etmektir başarı. Çünkü" Karanlıklar gün ışığından, yalanlar ise doğrudan kaçar; güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar; sakın kederlenme, doğru kişilerin kaderidir yalnızlık; kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar."

Bu kişilere sorsanız haktan , adaletten ve hukuktan da hiç taviz vermezler. Ama kendi hakkından, kendi adaletinden . Ve sırası geldiğinde çok dindardır  bunlar. Çok milliyetçi ve mukaddesatçıdırlar. Ama tamamen kendi çıkarlarına göre düzenlenmiş bir anlayışla. Sorun Ömerin gücünü örnek almak değil zaten ki. Marifet Hz.Ömer in gücüne sahip iken adaletini gösterebilmekte. Mehmed Âkif onun ağzından bu hassâsiyeti şöyle ifade eder: Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,

Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu...

Gücü ve makamı kullanırken adaleti elden bırakmamalıyız. Yoksa zalimlerde güçlüdür. Ömeri Ebu Cehilden ayıran özellik budur işte. Kişisel hırs ve beklentilerine kullanılan her makam devletin içten çökertilmesi demektir. Ve kesinlikle terör kapsamına alınmalıdır. Hiç bir devlet yetkilisinin vatandaşını haksızlığa uğratmaya ve devlete olan bağlılığını zedelemeye hakkı yoktur.

Küçük ince ayarlarla haketmediğiniz makamlara gelebilirsiniz , maddi imkanlara kavuşabilirsiniz. Saltanat sürüp güzel ve konforlu bir hayat yaşayabilirsiniz. Ancak bütün bunlar sizi kurtarmaz ve asla bu imkanlar sizi mutlu edemez. Çünkü bir faniyi mutlu edecek tek şey:" Çocuklarınıza bırakabileceğiniz en değerli miras ; Onurlu bir hayat hikayesidir." prensibi olacaktır.

Kadir ARMAN