Hayatboyu mütellim kalmayana, olmuşa ve olacağa mütecessis olmayana, ömrünü tenevvür mevziinde doldurmayana ceberrut şedidliğinde müztehziydi…
Dayanamazdı cühelaya.
Müstahaka haddini de hududunu da gözünün yaşına bakmamacasına bildirirdi…
Püskürtürdü bildiğiniz.

Hurdahaş eder bırakırdı…
Katlanamazdı içi boş, riyakar, destursuz bilgiçliğe.
Kimseyi madun gördüğünden değildi, haşa, herkese hak ettiği kıymeti vermesiyleydi…
Kuyumcu terazisi gibiydi tartısı, zerre-i miskal eksik ya da fazla tarttığı olmadı, neyse o.
Okumuş ama kavramamışlara tilt olurdu…
Gözlerinden çivek yağdırırdı.
Sükutu bilmeyeni, havsalası yetmediği halde bilgi deryasında ördeklik taslayanı, malihülyası inkişaf olmayanı…
Moralmen fikri inkıraza sürüklerdi.
Zimmi de değil…
Alanen.
Dağılmış ordular gibi kaçacak bucak arardı muvazenesini yitirmiş cahil birlikleri…
“Yürrü”.
Her kazananı o olurdu fikri rallilerin…
Mütekamil idi çünkü.
(Mustafa Tuzcu’yu kalplerimizdeki nur içine defnedeli 9 yıl geride kaldı…
Gidenin ardından geçen bir yılın 365 gün olmadığını sevenler bilir.
18 Ağustos seneyi devriye…
Her devriye ışığı raptıdır yaşanmış yılların.
“Ağabeyimizdi”…
Epeycemizin.
Dinlerdik…
“Sus küçüğün” bildiğimiz için.
Fotoğraflara baktıkça, ne kadar üzerine su konulursa konulsun kimyasını bozmayan dem misali, hafızamda canlanıyor mazi…
“Tuzcuist” günlerimiz.
Devrekani sırtlarından girip Ağlı’dan çıktığımız “maden safarisi”, kısa bir süre devam ettirdiğimiz haftanın Perşembe öğleleri Plevne Restoran ritüeli, çok güldüğümüz Cenevizlilerin hikayeleri…
Gelip gelip duruyor zihin otobanımda.
Kastamonu’nun yerel ekonomik potansiyeli ile kalkınmasının yol haritasını çizmek niyetiyle kamu/sivil bir komisyon çalışması icat etmiş ve Mustafa Tuzcu’yu da rica minnet “pirinç” grubuna girmeye razı etmiştik…
İlk toplantıda katılımcıların tüm devrelerini yaktı.

Kimse ona ayak uyduramazdı…
Düşünme hızına yetişemezdi.
Uçardı o…
Yaya bırakırdı cemi cümleyi.
Delikanlı yaşında KATSO Başkanı oldu…
Aynı yaşında Kastamonuspor Başkanı da oldu.
Güreş ağası da oldu…
At yarışları ağası da.
Sporu sever miydi açıkçası emin değilim…
Sonuca bakardı.
“Tümdengelimci” olduğu için…
Kimi yollara çıkmaya hiç gerek görmezdi.
“Analistti” aslında…
Her ne konu olursa olsun “tez-antitez-sentez” işletir, “neden-sonuç” bağını kurar, kaç bilinmeyenli olursa olsun denklemi kağıt kaleme gerek kalmaksızın zihninde çözerdi.
Onun zihninin geçtiği yollar sarp…
Etekleri bile dağ.
O dönüş yolundayken…
Kafile henüz yola çıkardı.
Pratikti…
Analitikti.
Sezgisi çok güçlüydü…
İpucu gerekmezdi ipin sonunu getirmesine.
Zarafet sahibiydi…
Adabımuaşeret gurusuydu.
“Münzevi” idi kalabalıklar içinde…
Müstehzi gülüşü alametifarikasıydı.

Rahmet olsun…
Bakidir hatırası.