Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı/

Zemheri bitip de karlar erimeye başlayınca, hani cemreler düşmeden az evvelinden, bahar gelince memleketimin dağlarına; 
Gözüm yollarda kulağım telefonda olur.
İllaki Şenpazar Âşıklı orta mahallesinden Kaşıkçı Yüksel ustamdan bir haber beklerim.
-Şef senin kardelenler baş verdi, karlar erimeden yetiş der.
Ağlı’nın, Seydiler’in  “Savaşan Şahinleri”…
Şenpazar’a kardelenlere diye çıkarım yola.
Barış Manço merhumun şarkısında diyor ya “ Ya Nasip” diye bizimki de o hesap. Daha oyrağa tırmanırken gözüm yol kenarlarında olur.
Sarıçiğdem ararım mesela, bakarım gün vurmuş yamaçlara ya da buhur-meryemlerin ( Siklamen)mor çiçeklerini seçmeye çalışırım karlar arasından.
Sonra Devrekâni ovasına inerken sağda Yaralıgöz dağına bir göz atarım. Sis denizi içinde yüzen adalar misali bir görüntü varsa hiç durmam dönerim. Yoksa da ne gam. Devam ederim Seydiler’e doğru.
Seydiler’de eski dostum Acaip Acıktım lokantasının sahibi Ahmet Öcal’la demli bir çay eşliğinde iki lafın belini kırarız. 
Yolların, gökyüzünün efendileri; Kızıl Şahinler…
Cebrail Keleş Köşe (5)
Ya nasip diyerek çıkmışız ya yola. Bahtımıza, önümüze, ne serer talihimiz bilemem. Ağlı’ya döndüğümüzden sonra artık ayağımı gazdan çekip aheste aheste giderim. Gözüm direklerde olur. Bu saatlerde bilirim ki Kızıl Şahinler oturmuş etrafı gözetliyorlardır. Yeni sürülmüş tarla, yeni filizlenmiş ekin tarlaları onların açık büfesidir adeta. Fareleri çok uzaktan görür anında tepesinde biter. Arada bir yer konusunda dalaşırlar. İşte o zaman tam bir savaşan şahin olurlar. Bildiğin F16 hızında manevra gücünde gökyüzünde eşsiz bir şölen sunarlar.
Direklerin tepesindeki şahinleri fotoğraflamak çok zor bir iş. Çok dikkatli olarak yolları gözetlerken aracın gazındaki en küçük değişikliği anında hissedip direğin üstünden, tünediği yerden anında kalkarlar. Bir türlü istediğim gibi çekemem.
Bu yol tam bir doğa turu yaptırır bana bu mevsimde.
Kış sonrası azıcık bir su birikintisi birçok göçmen kuş için mola yeridir. Onları avlamak isteyen yırtıcılar için de açık büfe sayılır.
Burada nelerle karşılaşacağımı bilemem kimi gün bir şahin savaşına denk gelirim, kimi gün bir turna sürüsü beni karşılar. Bazen su çullukları, bazen de çeltikçiler, ya da yağmurcun kuşları artık ne denk gelirse.
Hepsi de birbirinden güzel, harika doğa zenginliğimizdir. 
Ürkütmeden çekmeye çalışırım.
Bazen de sadece seyrederim. Nasılsa bir kuş telelensim yok. İstediğim gibi çekemeyeceğimi biliyorum öyleyse bu anın keyfini çıkarmak en iyisi.
Ağlıda kuş fotosu çekmenin en keyifli anları ise artık iş bitmiş çekecek bir şey kalmadığı zaman bir molayı hak ettiğim zamanlardır. Çakıroğullarında, Yanıkkayalar da ya da şadumanın yerinde Tuncay ustamın Sultanahmet köftecisinde bir lezzet molası veririm.
Sütlaç efsanedir tavsiye ederim.
Şenpazar; şimşir kaşığın anavatanı…
Kış kar zemheri arasında gidip gelirken bir güzellik haberi beklerim. Uzun yıllardır buralara gelir giderken artık aileden biri sayıldığım kaşıkçı Yüksel Erdoğan ustam;
-Kardelenler açtı, kar erimeden gel diye arayınca kuşları şahinleri bırakıp yolumu da yönümü de Şenpazar’a çevirdim.
Yüksel ustamın aşıklıdaki evinin önüne park edip kardelenler nerede deyince o bildik gülümsemesiyle,
-hele uzun yoldan geldiniz, az bir soluklanın kardelenleri sonra çekersin diyerek çaya davet ediyor.
Balkondan o bildiğim ezberlediğim manzarayı izliyorum. Dağlı geçidi, şehribani kanyonu ve malyas koca sakal, harmangeriş hepsi bir arada hatta çok uzaklarda kızılcasu bile gözüküyor.
çayla birlikte gelen tepsiye bakıyorum.
 Her zaman sofranın değişmezi mantarlı börek bu sefer yok.
Mantar bu sene çok az oldu, kurak gitti havalar. Olanı da kıza, oğlana İstanbul’a yolladık diyor.
Şenpazar Âşıklı köyü Orta Mahallesi yamaçta kurulmuş şirin bir yer. Bu mahalledeki herkesle akraba gibiyiz, hepsi tanır bizi.
Arılar, kardelenler, çuha çiçekleri derken olan olmayan ne varsa karla kaplı dik yamaçta düşe kalka çekiyoruz. Yüksel ustamın balkonundaki giyle (hedik) de epeydir gözüm var ama bir türlü ikna edemiyorum. Babası Asım Ustama şikâyet etsem de fayda etmiyor.
Asım ustam demişken yaşın kaç desem yıllardır hiç değişmiyor hep aynı cevabı alıyorum.
Kafa kâğıdına göre doksan, görünüşte 60, gönlüme göre de 18 yaşındayım diyor. Bir de yeşil ördek gibi daldım göllere türküsünü tutturdu mu değmeyin keyfine.
Bir keyifli gün daha, memleketimin dağlarında köylerinde sona eriyor.
Ağır ağır OSB nin yokuşundan aşağı iniyoruz. Dilimde bir şiir gözümde Ilgaz ve karşımda ışıkları yanmış Kastamonu var. 

Memleket isterim…
Hani “Memleket isterim” şiirinde diyor ya Cahit Sıtkı Tarancı;
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Balıkçı Şef de der ki;
Memleket isterim,
Bahar geldiğinde,
Gök kızıl, kirenler sapsarı, kardelenler bembeyaz olsun;
Ilgaz sevginin, sevdanın, güzelliğin diyarı olsun.

7 Şubat 2024- Kastamonu
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef
Cebrail Keleş Köşe (9)Cebrail Keleş Köşe (2)Cebrail Keleş Köşe (1)