Öğrencilere okulda yemek verilmesi ve bu sayede beden/zihin sağlıklarının daim eylenmesi kamuoyunda hep konuşulur durur, verildiğinde de durum ortada, “23” öğrenci mide bulantısıyla hastanelik…

İki tas yemeği layığı ile veremeyen “idare”.

“Liyakat/denetim/yükümlülük” olmadığı/kalmadığı/yapılanmadığı sürece “idare” katında…

Bugün 23 ise yarın 230’lardan ses verir hasta sayısı.

İdarenin öğrencileri uzaya göndermesini beklerken…

Hastaneye gönderdi.

Eğitim-öğretimin “acilen” şaha kalkmasını beklerken…

“Acil”lik oldu.

Lise’de yaşanan “gıda sorunu” iş bilmezlik ile ilintili değil…

Mevzu “liyakat”.

Günde 300 kişilik yemek çıkarmak mesele değil…

Öğrenci beslenmesine hangi besin türlerinin doğrudan uyacağını ve riske dair paydanın yüzde/binde/yüzbinde oran barındırmayacağını bilmektir “liyakat”.

Evvela gıda zincirinde “izlenebilirlik” mevzusudur mihenk taşı…

Bu altın kuralı bilmek için bilim insanı olmaya gerek yok, köy lokantası bile, kendi mutfağının dışında pişen yemeği masasına koymaz.

“İdare” bilmez…

“Liyakat” fakiridir çünkü.

(Taşımalı ve yatılı öğrenciler için çıkarılan yemeğe gündüzlü öğrenciler ve öğretmenlerin katılımları ile günde 300 kişinin oturduğu sofradan 23’ünün hastanelik olması/hissetmesi elbette gıda güvenliğinden daha çok “psikolojik/sosyolojik” vakadır…

Listedeki gıdalardan birine dair alerjisi olan bir kişinin dahi hastanenin yolunu tutması diğerlerini de tetikleyebilir.

Ki…

Fail olarak gösterilen “lahmacun”, içeriği itibarı ile, her mideye iyi gelmez.

Meselenin özü burada asıl…

Liyakatli yöneticiler bu krize evvela izin vermezler, velev ki olduğunda ocağın altını kısa sürede kısabilirler, kamuoyunu da bilgilendirirler.

Ne okul ne de maarif…

Tek kelime etti.

Lise’deki mevzu…

Kastamonu’daki “liyakat” komedilerinden biri olarak tarihe geçti.)

Not: Gençlik ve Spor Müdürlüğü ne alemde?...

“Liyakat” zirvede orada da değil mi?

Yeni “idareci” atandı geçtiğimiz günlerde…

Hızlı besbelli!

“Hentbol Kulüplü Küçükler Türkiye Yarı Finalleri” için “salon dolu” diyen bir “Kastamonu Gençlik ve Spor Müdürlüğü” var…

Türkiye şampiyonasına ev sahipliği yapmayacaksa bin bir emek ile Türkiye’nin en gözde hentbol salonu ne diye yapıldı o halde şehrimize?

Hentbol Federasyonu, Kastamonu her ne kadar hentboldan vazgeçmiş ola da, ilimizi tutuyor…

“2010, 2011, 2012 ve 2013” doğumluların 8 takım halinde mücadele edecekleri grup merkezlerinden biri için Kastamonu’yu seçti “destek” amaçlı.

“8” takım katılacak ya müsabakaya…

3’ü zaten Kastamonu kulübü, “DSİ Spor, Dinamik Spor, Esan Akü Kastamonu Merkez SK”.

Hentbol Federasyonu bakıyor ki Kastamonu “hentbol kenti” ve Avrupa Şampiyon Kulüpler Ligi maçlarına dahi ev sahipliği yapabilmiş organizasyon becerisi var ve salonu da “dillere destan, grup organizasyonu Kastamonu’ya vermeye niyet ediyor.

Cevap “salon dolu”…

Karabük’e veriliyor.

3 kulübümüze “masraf”…

Kastamonu turizmine “kayıp”.

8 takımın günde 4 maçına yer bulamayan hey gidi Kastamonu…

“Liyakat” her yerde!

(Kredi ve Yurtlar Kurumu, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı, devlete emanet öğrenci yurdun 8’incni katından “düştü”…

Burada ilgili kurumun “sorumluluk” alacak durumu yok haliyle!

Sorsanız, “Binlerce öğrencinin hangi birine sahip çıkacağız?” derler, “usanmazlar”…

Soracaksa müfettiş sorsun, savcı sorsun, vicdanları sorsun.)

Not 2: Cebrail Keleş’in “kar altında” fotoğrafı düşünce önüme…

Ahmet Arif’in “Karanfil Sokağı” belirdi zihnimde.

İlk 7 mısra…

“Tekmil ufuklar kışladı

Dört yan, onaltı rüzgar

Ve yedi iklim, beş kıta

Kar altındadır

Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar

Ray, asfalt, şose, makadam

Benim sarp yolum, patikam…”.

Keleş’in duyumsayan gözlerine bereket…

Arif’e iki dizedeki “mucip sebep” ve “kafi delil” kavramları ile hayatın tüm içeriğini anlattığı için rahmet.

(Muhteşem “şehirleşmeyi” görüyorsunuz aynı zamanda fotoğrafın tamamında…

Ah stadı da çıkarabilsek aradan.)

İki Tas Yemeği Sağlıklı Veremeyen “Idare”