Sami Bozacı’yı ebedi hayata yolcu ettik, gelip geçici bu dünyada adı ve anısı yaşayacak, iyi bilirdik…

Çok severdik.

İnsandı…

Adamdı.

Yaşar Oktay sayesinde tanıdım Sami Abi’yi, Kastamonu Demirspor’dan öğrencisiymiş, senelerin dostluğu…

Yaşar Oktay’ı kaybedene kadar da hep öğrencisi kaldı.

Hiç unutmam…

Kastamonuspor’un maçının olduğu gün sabah erkenden toplanırdık, “Yaşar Oktay, Sami Abi, Hüseyin (Yalçın) ve ben”, sabahın köründe “ayran” içerdik.

“Dut” olurduk…

Maça giderdik.

Maç çıkışı yeniden “ayran masası”…

“Bülbül” olurduk.

Dördümüzün de acısı da sevinci de ortadaydı…

Sakınmazdık birbirimizden, dalga geçerdik kendimizle, en büyük eğlencemiz buydu.

“Kimse bilmezken 3-5-2’yi ilk ben oynattım, Sami’yi 5’linin sağına koydum, gider gelirdi” diye anlatırdı Yaşar Oktay…

Nasıl hayretle dinlerdim.

Yaşar Oktay’ı yolcu ettik ilk…

Ardından Sami Abi gitti.

Hüseyin’im İstanbul’da…

Ben Kastamonu’da.

Ne maç keyfi kaldı…

Ne de ayran tadı.

Yaşar Oktay’a selam götür…

Çok özlediğimizi söyle Sami Abi.

Uğurlar olsun…

Görüşmek üzere. 

Not: “8 Mart”, aslı “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, fabrika işçilerinin protestosu neticesinde tarihe kaydoldu…

Günümüzde oldu “Dünya Kadınlar Günü”.

Patron kadın da kutluyor…

Ortak oldu işçilerin “mücadele” ve “anma” gününe.

ABD’de çalışma koşullarını protesto ederek greve giden ve bu mücadele esnasında çıkan yangında 129’u hayatını kaybeden kadın fabrika işçilerinin anısı ve azmidir “8 Mart”…

“Gün” haline dönüşmesinin altında da “sosyalist” kadınlar var.

Tarihi süreç her yerde yazılı…

Merak edenler okur.

Ne zamanki “liberal” ve “feminist” hareketler el attı 8 Mart’a…

“Cıvıdı”.

Her sahiplenen…

Su kattı çorbaya.

“Dünya Kadınlar Günü” hali aldı(rıldı)ğından beri “hiç methetme”…

Nazarımda hükmü yok.

Kimi zamanlarda yazı yazdıysam da…

“Adet yerini bulsun” türünden.

“8 Mart”…

Salonlarda balolarla, hamasi nutuklarla, çalgı çengiyle kutlanacak bir gün değil.

Ojeli parmakların eseri değil…

Elleri nasırlı, gözleri uykulu, alınları çizgili emekçi kadınların günü.

Fabrikada anılır…

Tarlada anılır.

Kuaförden çıkıp salonlara koşan varsıl kadınlar…

Kendilerine başka bir eğlence bulsunlar.

(8 Mart’ın içinin boşaltılmasındaki asıl kabahat emeği savunan kesimlerin…

Tam da sosyalistlerin aslında.

SSCB’nin çöküşünün ardından “sol” ideoloji, “emek” eksenli olmaktan çıkıp “kültür” eksenli hale geldi, “üretim ilişkisi” ile bağı koptu…

Ülkemiz bu arızayı en kallavi yaşadı.

Sırf “yaşam kalitesi düşer” endişesi ile varsıl patronlar “sol” partilerin çatısı altına girdiler gizliden…

Sol partiler dönüştü ve sağın yerini aldı adeta.

Sağ ise emekçi kesimlerin yuvası oldu…

Ah Profesör İdris Küçükömer ah, zamanımızda yaşasaydı, “Düzenin Yabancılaşması” kitabındaki satırlarının sağlamasını net olarak görürdü.

Çankaya, Kadiköy, Etiler ne diye “sol” partilerin kalesi de…

Mamak, Sultanbeyli… neden “sağ” oy deposu?

8 Mart’ın başına da gelen bu…

Emekçiler patronlara kaptırdı tarihlerinin en anlamlı günlerinden birini.)