“Ya İstiklal” deyip yola düştük…
Kadim Kastamonu’nun sonbahar vurgunu akasyalarına yeşil yaprak takmaktır bir görevimiz, memleketin hakkı-hukuku ve eksiği-gediği için yeri geldiğinde samanlıkta “gözümüz kapalı” iğne aramaktır bir görevimiz de, doğrunun-gerçeğin-liyakatin üzerinin kir tutmasına mani olmayı da unutmamak lazım.
Elimizde “kürek” kar kürürüz…
Elimizde “kazma”, aydınlığın önünü kesen tüneli deleriz, “Ya İstiklal”.
Elimizde “toz bezi”…
Halının altını sileriz.
Elimizde “sarı saman kağıt”…
Zalimin topuna zırhımız, “namussuza, halden bilmeze, kahpe yalana” meydan okuruz, “Ya İstiklal Ya Ölüm”.
“Az”, “küçük” manasına da gelir kök itibarı ile “İstiklal”…
“Az” ve “küçük olabiliriz” olmasına da, “yürek cehennem”, külümüz yeter “cümleye”.
Ve…
“Hiçe sayarız” engeli-bariyeri-seti, fitne-fücur-çukuru, al al yangın şarkılarını.
“Ya İstiklal” deyip çıktık yola…
Nihayetimiz “yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan” olsa da, mevzu Kastamonu ise, bal eyleyeceğiz.
(“Kastamonu” denildiğinde zihnimde birbirine “tezat” iki şairin ölümsüz dizeleri beliriyor her defasında…
“Nazım” ve “Necip Fazıl”.
Nazım Hikmet’in “Büyük insanlık gemide güverte yolcusu / Trende üçüncü mevki / Şosede yayan /Büyük insanlık” satırlarından “insanlık” kelimesini çıkarıyorum, yerine “Kastamonu” koyuyorum hınzırca…
Sizin de diliniz-kulağınız-zihniniz alışsın, tahrif edilmiş haliyle okuyalım, “Büyük Kastamonu gemide güverte yolcusu / Trende üçüncü mevki / Şosede yayan / Büyük Kastamonu”.
İronik…
“Büyük Kastamonu”.
Ve Necip Fazıl Kısakürek’in “Sakarya” dizeleri…
“Sakarya; saf çocuğu, masum Anadolu’nun”.
Tahrifat yapalım…
“Kastamonu; saf çocuğu, masum Anadolu’nun”.
Birleştirdiğimizde iki şiirden dizeleri ortaya çıkan “bütün” tam da “Kastamonu” tarihidir…
“Kastamonu; saf çocuğu, masum Anadolu’nun / Büyük Kastamonu gemide güverte yolcusu / Trende üçüncü mevki / Şosede yayan / Büyük Kastamonu”.
“Kastamonu İstiklal Gazetesi” işte tam da bu dizelerdeki “Kastamonu nereden geldi nereye gidiyor?” sorusunun geleceğe sari “iyimserlik” ile cevaplanmasına yönelik gayrettir…
Masum Anadolu’nun saf çocuğu elbet güverteden/üçüncü mevkiden-şoseden kurtulacaktır bir gün.
O “bir gün” hangi gündür?...
“Kastamonu İstiklal Gazetesi” o bir güne yürünen yolda Kastamonu’nun yoldaşıdır-omuzdaşıdır-yarenidir.
“Kastamonu İstiklal Gazetesi”…
Edebidir satırları ancak nihayetinde “gazete, toplum içindir” kafasındadır.
Bu “kafa”…
Devrimizdeki gazetecilik sektöründe az bulunur kafadır haberiniz olsun, “ip” gibi yürüyen azdır, sermayenin-siyasetin rüzgarında “sağa” savrulan da “sola” savrulan da çoktur.
Kastamonu İstiklal Gazetesi’nin pusulası-sorumluluğu-yükümlülüğü ne midir?...
Akif’ten okuyalım “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu /Gelir de adl-i ilahi sorar Ömer’den onu”.
Kastamonu’da değil kaybolan bir koyundan…
Bir kuru daldan hesap sorulmaya ve ödemeye razı “Kastamonu İstiklal Gazetesi”.)
(“1 Şubat 2023” günü…
“Korkma… Mazisi 150 yılı bulan Kastamonu yerel basın külliyatına yeni bir sayfa ekliyoruz bugün... Adımız ‘İstiklal’” satırlarını evvela tarihin çelik haznesine döküp, finalini de, “Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince, aklımız erdiğince Kastamonu'nun sesi ve kulağı olacağız... Acısıyla tatlısıyla nice yıllara. İlk sözümüz ‘Korkma’ olsun... Vesselam” satırları ile bitirmişiz.
Üzerinden tam 2 yıl geçti…
Pasajdaki tüm kelimelere can verdik.
Ne korktuk…
Ne de gözümüzü-kulağımızı-vicdanımızı kaçırdık.
Ne yerel gazetecilikten kurumlarının “halkla ilişkiler müdürlüğü” görevini bekleyen atanmışlara ne de “kendilerinden yana yontulmasını” bekleyen seçilmişlere kulak-boyun astık…
“Basınımızın güzide temsilcileri” olduk.
E “meyve veren ağaç taşlanır”…
Az taş yemedik.
“Şaşarım” diyor Akif meydan okurken yedi düvele…
Biz de “şaşıyoruz”.)