Belediye Kuzeykent’te Ramazan ayı boyunca “iftar çadırı” kuracak, Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün “çadırları” Merkez Spor Salonu ve Öğretmenevi’nde…
Akmescit’teki yoksul vatandaş iftar çadırlarına nasıl ulaşacak efendiler?
“Honsalar, Esentepe, Suluceviz, Saat Kulesi, Bayır, Vakıf, İnci Tepesi…”…
Şehrin kenar semtleri hiç mi akla gelmez?
“İftar çadırı” yeri tespitinde “gelir demografisi” göz önüne alınmaz mı?...
Kuzeykent mi “yoksul” “Coruk Tepesi” mi?
“Hisarardı”…
Adı üstünde hisarın ardı, gözü görmez efendilerin, kalpleri hissetmez, bilinçleri yetmez.
Topçuoğlu’nun ara sokakları…
Arada kaynayan haneler.
“Arka sokaklar”…
Toplumsal vicdanın ön yüzüne çıkamazlar, coğrafyanın “kader” olmasından değil, “keder” olmasından.
Kuzeykent’te iftar çadırı nerede?…
Atlanbaçlı vatandaş nerede?
Vakıflar Bölge Müdürlüğü iftar çadırları Merkez’in ihtiyacını ne oranda giderir?…
Toplamda “300” kişilik sandalyeden söz ediliyor, üzülerek belirteyim “gidermez”, kayıtlı vatandaşlar haricindeki “Tanrı misafirleri” için ayrılabilecek çatal-kaşık sayısı yekunun yüzde 10’u olur olmaz.
Gerek yerel yönetim gerekse mülki idare…
İftar hassasiyetinde sınıfta kaldı mı?
(Haddizatında…
İhtiyaç sahiplerini iftar alanında toplamaktansa, her ihtiyaç sahibine perakende iftar paketi götürmek evladır, doğrusu budur.
Eve servis…
“Ayağa gitmek”.
Hangi çağda yaşıyoruz?…
Gerçek ihtiyaç sahibini belirlemeyen, birebir hizmet götürmeyen, veren elin de alan elin de göründüğü “dayanışma” mı olur?
Kayıtsız…
Nezaketsiz.
Gerek yerel gerekse mülki idarenin” medeni dayanışma” yöntemini bulmasını bekliyoruz…
Çok zor değil aslında, sadece dünyaya kulak kabartmakla, okumakla ilgili.
Not: Gıda maddeleri odası başkanı Ramazan ayında alışverişin yerel esnaftan yapılmasını önerdi…
Yerel esnaf kaldı mı?
Dile kolay “yerel esnaf” kelamı…
Mum değil projektör ile arayın, bakın bakalım bulabiliyor musunuz yerel esnaf, kalmış mı arada derede?
İkinci soru ülkemizde tüm esnaf birliklerine sorulmalı…
Üyeniz esnafın ayakta kalması, kapitalist rekabete dayanması, sürdürülür olabilmesi için ne yaptınız, ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız?
Geçtiğimiz gün fotoğrafları vardı…
Ülkedeki cümle esnaf odası temsilcileri Antalya’da “lüks” otelde “esnaf sorunlarını” konuşuyorlardı!
İçim eridi…
Esnaf karda kıyamette, temsilcileri Antalya baharında, böyleyken böyle.
Esnaf odaları esnaf için ne yapar?...
Her esnaf bu soruyu kendine sorsun ve “yerel esnaftan alışveriş yapın” komedisi artık bitsin.
(Esnaf odalarından üyeleri için ne yaptıklarına dair bilgi gelirse aynen paylaşırım burada...
“Yerel tabir” ile “Nerdeee”).

Not 2: “Yerli” bir yazar “Ali Turgay Karayel”…
“Yerli” olması okunurluk mahallinin coğrafik olarak “yerel” kalmasından değil, “yerel” dertler ile dertlenmesinden; yurdunun insanının, çiçeğinin, karıncasının hallerini yazmasından.
Kağıda yazmıyor inanın…
Gönle işliyor kelimeden nakışları ile.
“Karşılaşma” isimli kitabının “arka kapak yazısı” tam da “önünüzde” nasıl bir evren açılacağını anlatıyor ilk sayfanın kapısından içeri girdiğinizde…
“Varoluşa, düzen eleştirisine, geçmişe, taşra yaşamına, büyük kent ile insan ilişkisine, çürümeye, düşlere, pişmanlıklara, korkulara… ilişkin öyküleriyle yazar, bizi bizle karşı karşıya getiriyor… Gösterişten uzak, akıcı dil, içten anlatım, kitaptan çıkıverecekmiş gibi her biri inandırıcı kahramanlar… Yanı sıra, ince alaylar eşliğinde yergiler…”.
Günümüz edebiyatında “bizi bize anlatan” satır o kadar azaldı ki, “sanat yapmak” için ilk hamlenin yazarın toplumuna “yabancılaşması” gerekliliği aldı başını gitti, “bizi” anlatmak başka toplumların “yabancılaşmışlarına” mı kaldı?...
Karayel “onlardan” değil, yerelin yeli o, kokusu da tozu da sürati de aşina.
Nice kitapları olsun…
Toprağımız da insanımız da göğümüz de dil bulsun sayesinde.
