Özgörevini (misyon) “Atatürk ilke ve devrimlerini ve Cumhuriyet’in kazanımlarını koruma yolunda, bilimsel düşünme ve sorgulama yetilerini geliştiren, insan haklarına saygılı çağdaş bir yaşam ve eğitim için çözüm üretmek ve kamuoyu oluşturmaktır” olarak koyan “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” (ÇYDD) bu yolda Türkiye’de öncü/dünyada örnek bir sivil toplum örgütü olarak yoluna devam ediyor…

Nice 36 senelere “ÇYDD”.

Derneğin isminde geçen “Çağdaş” ne anlama geliyor?...
“Ulusal ve evrensel değerleri içselleştirmiş, laikliğe, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne inanan çok kültürlü bir toplumu zenginlik kabul eden, eleştiriye açık, üreten ve kamu yararını gözeten bir anlayıştır”.

Yukarıdaki tanıma/nitelemeye ola ki itiraz edenin ya aklı yok ya da aklı çok fitne fücurdan yana…
Olası bir dosdoğru yaşamın tüm kodlarını içeren bir yönerge/nizam/ütopya.

“Değerleri” nedir ÇYDD’nin?...
“Atatürk İlke ve Devrimlerine Bağlılık, Demokrasi Kültürü ve Laiklik, Hukukun Üstünlüğü, Dürüstlük-Güvenirlilik, Çevre Bilinci, Emeğe Saygı”.

ÇYDD’nin değerlerine itiraz eden elini kaldırsın…
Nasıl bir “çağdışı” hayali olduğunu anlatsın.

Anlatmasalar da…
Varlar.

İlkeleri nedir ÇYDD’nin?...
“Sorunların değil, çözümün bir parçası olmak: ÇYDD’nin amacı, ülke sorunlarının çözümüne yönelik somut projeler oluşturarak toplumun kalkınmasına katkıda bulunmaktır.
Resmi ve özel kuruluşlarla işbirliği yapmak: ÇYDD, amacı doğrultusundaki projelerini profesyonel çalışanları, gönüllüleri, ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde gerçekleştirir.
Partiler üstü konumunu korumak: ÇYDD, amacı doğrultusundaki çalışmalarında partiler üstü konumunu korumaya özen gösterir.”

Sivil toplum örgütlerinde hatta meslek örgütlerinde dahi en büyük ilkesizliklerden biridir “partilerin arka bahçesi” olmak…
ÇYDD’nin bir partiye değil “yakın”, taa uzaktan, hayal meyal seçilen bir mesafeden dahi “ilintisi” olması olası değil, olamaz.

ÇYDD 21 Şubat 1989’da kuruldu…
25 Şubat’ta yapılan toplantı neticesinde “Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aysel Ekşi, 2. Başkan Prof. Dr. Türkan Saylan, üyeler Prof. Dr. Aysel Çelikel, Prof. Dr. Necla Arat, Dr. Tüten Ang ve Birnur Özümert’ten oluşan geçici Yönetim Kurulu göreve başladı”.
 
16 Haziran 1990’da ilk genel kurul yapıldı…
19 Haziran 1990’da Prof. Dr. Türkan Saylan “Genel Başkan” seçildi.

Prof. Dr. Türkan Saylan’ın ardından Prof. Dr. Aysel Çeliker ve mevcut başkan Prof. Dr. Ayşe Yüksel liderliğinde günümüze ulaştı ÇYDD…
Acısı ve neşesi ile geride kalan 36 yıl.

125 şube…
Binlerce üye, gönüllü, bağışçı.

5 milyon kitap bağışı…
36 tam donanımlı kütüphane.

İlk/orta/yükseköğrenimdeki 200 bin öğrenciye destek…
Sayısız proje.

Kadim Kastamonu’nun övünç referanslarından biridir “ÇYDD Kastamonu Şubesi”…
İlimizdeki kız öğrenciler başta olmak üzere ilk/orta/yükseköğrenim öğrencilerinin yanında daim ve her geçen gün çemberini tırnakları ile kaza kaza büyütmekte. 

Tırnak kazısı makine destekli kazıdan daha derunidir…
Ne izi ne de kapısı kapanır.

Nice 36 yıllara ÇYDD…
Kamu yararına dernek olmanın tüm sorumluluklarını omzundan asla indirmeyen Türkiye’de öncü, dünyada örnek, dayanışmanın rehber sivil kuruluşu.


(Prof. Dr. Türkan Saylan elbette büyük değeri ulusumuzun…
Kastamonu ile yolu kesişti mi diye baktım, tek ben bakmamışım, kıymetli araştırmacı büyüğümüz hemşerimiz Nail Tan da merak etmiş ve cevabını Kastamonu Gazetesi’nde 30 Eylül 2021’deki “Bir zamanlar Prof. Dr. Türkan Saylan’ın da Yolu Kastamonu’ya düşmüştü” yazısında verdi.

Aylin Kulin’in Prof. Dr. Türkan Saylan’ın hayatını anlattığı “Türkan” isimli romanından bahisle Nail Tan, Prof. Dr. Türkan Saylan’ın ailesi ile birlikte Abana’da geçirdiği tatil için Kastamonu’ya geldiğini kaydediyor, ilgili pasajı okuyalım…
“Evlendiğimiz zaman balayına çıkamamıştık. Yaz başı baş başa deniz yolculuğu yapmak için Çağlayan’la Çınar’a İngilizcelerini ilerletebilecekleri bir yaz kampı bulduk. Önce çocuklardan yaz günlerinde asla okula gitmeyeceklerine dair ciddi itirazlar geldi. Ben de çocukları o kampa yollamak konusunda biraz kararsızdım, çünkü kamp hakkında duyduklarım inanılır gibi değildi. Limasollu Naci dedikleri bir Kıbrıslı, işlettiği İngilizce konuşma kampının hocalarını, İstanbul’a tatile gelmiş hippilerden seçiyor, onları az para ödeyerek hoca olarak tutuyordu. Kasabanın evlerini kiralıyor, genç kızları bir eve, delikanlıları başka bir eve, hocalık yapacak hippileri de bir başka eve yerleştiriyor, köy meydanındaki çay bahçesini de dershane olarak kullanıyordu. İngiliz gençler, Türk gençlerle sürekli İngilizce konuşuyor, birlikte top oynuyor, denize giriyor, şarkı söylüyor, dans ediyor, müzik yapıyordu. Tam benim çocuklara göre bir yerdi, ama önce gidip görmemiz gerekiyordu. Arabamıza doluşup Kastamonu’nun Abana ilçesine gittik. Sınıfın toplandığı çay bahçesine vardığımızda, gördüğüm manzara o kadar sevimliydi ki ben bile balayından vazgeçip orada kalmayı tercih edebilirdim. Güle oynaya İngilizce öğrenen gençlerin etrafında halka olmuş yerli halk da onlarla birlikte dil öğrenmeye çalışıyordu. Limasollu Naci, öğrencilerini Aslanlar, Kaplanlar gibi isimler taktığı gruplara ayırıyor, gruplar her konuda kendi aralarında yarışıyordu. Öğrenmenin eğlenceye dönüşmüş hâliydi bu. Çağlayan’la Çınar, onlar içi hazırladığım sırt çantalarını kaptıkları gibi, rengârenk giysili, uzun saçlı, kızlı erkekli kalabalığa doğru koştular ve sanırım hayatlarının en güzel tatilini yaptılar. Biz de kendi mavi yolculuğumuzu yapıp İstanbul’a döndük. Yaz sonu Çınar yatılı okuluna (Kabataş Erkek Lisesi), Çağlayan Maçka Meslek Lisesi’ne başladı.”

“Prof. Dr. Türkan Saylan”…
Anısı daim ve baki.)

Nice 36 Yıllara “Çydd”