Gazi Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920 Cuma günü Büyük Millet Meclisi’nin ilanının ardından hükümetin kurulması meselesine dair Meclis üyelerine önerilerini teklif etti…
Aslında o günkü gerçek durum Osmanlı saltanatının ve hilafetin fiilen ortadan kalkmış olduğundan hareketle yeni bir devletin kurulmasını zaruri kılıyordu.
Ancak…
Nutuktan okuyalım: “Fakat durumu olduğu gibi açıklamak, gayenin büsbütün kaybedilmesine yol açabilirdi. Çünkü halkın fikir ve temayülleri henüz Padişah ve Halife’nin mazur durumda bulunduğu merkezindeydi. Hatta Meclis’te, ilk anda, Hilafet ve Saltanat makamıyla temas ve İstanbul Hükümetiyle uzlaşma aramak cereyanı baş göstermişti.”
Gazi Mustafa Kemal somut koşulları göz önüne alarak “gayeyi saklı tutan” teklifini bir önerge halinde Meclis’e sundu…
Kısa bir münakaşa ve bazı itirazlara rağmen kabul edildi.
Nutuk’tan okuyalım…
“1- Hükümet kurulması zaruridir.
2- Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya padişah yerine bir başkasını tanımak mümkün değildir.
3- Mecliste yoğunlaşan milli iradenin, fiilen vatanın mukadderatını ele almış olduğunu kabul etmek temel prensiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet yoktur.
4- Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar. Meclisten, vekil olarak seçilecek bir heyet, hükümet işlerine bakar. Meclis başkanı, bu heyetin de başkanıdır.
Not: Padişah ve Halife, baskı ve hakaretten kurtulduğu zaman, Meclisin düzenleyeceği kanuni esaslar çerçevesinde sorumluluk ve yetkilerine sahip olur.”
Öncesine gidersek…
16 Mart’ta İstanbul’un işgalinin ardından olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankara’da toplanması zarureti doğmuştu.
19 Mart 1920’de bu yönde bir tebliğ yayımladı Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Komutanlar ile iki gün sürece telgraf üzerinden istişarede bulundu, ilk yazdığı müsveddede “Meclisimüessisan” (Kurucu Meclis) kavramını kullandı, rejimi yetkisine sahip olacaktı meclis.
Bu terim ya anlaşılamadı ya da o anlatmak istediğini anlatmak istemediği için uygun bulunmadı…
“Olağanüstü yetkiye sahip bir meclis” teriminde karar kıl(ın)dı.
Seçimler on beş gün içinde yurt sathında tamamlanacaktı…
Seçilenler Ankara’dan çoğunluğu sağlamak üzere Ankara’ya hareket edeceklerdi.
Meclis 23 Nisan 1920’de açıldı...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk açık ve gizli oturumlarda bir iki gün devam eden konuşma ve açıklamaların ardından Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildi.
(Kastamonu'nun TBMM 1. Dönem Milletvekilleri...
"Abdülkadir Kemali Öğütçü, Mehmet Besim Fazlıoğlu, Mehmet Hulusi Erdemir, Mehmet Murat Pala, Ahmet Rüştü Çolakoğlu, Sabri Dura, Suat Soyer, Yusuf Kemal Tengirşek".
Kastamonu'un ilk dönem milletvekillerinin her birinin hayat hikayesini anlatan yazılarıma Kastamonu Gazetesi ve Kastamonu İstiklal Gazetesi arşivlerinden ulaşmak mümkün...
Merak edene haliyle.)
Not: 1981 yılında çıkarılan kanun ile resmi ismini aldı...
"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı".
Kastamonu İl Milli Egitim Müdürlüğü'nün merasim programını duyurduğu afiş evlere şenlik...
Güya tasarım yapmışlar, bayramın resmi ismi kaynatılmış, en basit imla kurallarından dahi bihaber kalınmış.
Muasır medeniyete ulaşmanın önündeki en büyük engel eğitim idarecileri mi yoksa?...
İki satır metnin hakkından gelemeyenlerle uzaya çıkılır çıkılmasına da geri dönülür mü?
Stadın ismi yerli yerine dönmüş şükür...
Yeni isim icat edilmişti malum.
Not 2: Şevket Süreyya Aydemir'in "Cumhuriyet'in 50 Yılı" söyleşisinde (28 Ekim 1973) yaptığı konuşmadan bir pasaj naklediyorum...
"Bu başlayan Cumhuriyet hareketi nereye gidebilirdi?" sorusuna cevap veriyor.
1973'te durum neydi bakalım?...
"O zaman Yakup Kadri ile işbirliği yaparak yürüttüğümüz Kadro hareketinde şu söylenmiştir: Eğer Atatürk'ün getirdiği bu prensipler tedvin edilmezse, nazariyelere bağlanmaz ve prensipleri meydana konmazsa, bu hareket oligarşiye gider. Bu prensipler o zaman sıralandı, numaralandı. Bugün dahi İngiltere, Hindistan ya da Amerika'dan gelen araştırıcılar bunlar üzerinde çalışırlar. Yazık ki bunlar üzerinde Türkiye'de işlenilmemiştir. Evvela bürokrat, ondan sonra pasif, daha sonra da oligarşik bir nizama kaymış bulunuyoruz. Oligarşi ise azınlık menfaat kadro yahut gruplarının milli kader üstünde hakimiyeti demektir... Hareketler ve prensipler üstünde işlenilmeyince bir süre sonra gerçek değerlerini kaybederek, bayağı ve gölge hükümlere dönüşürler. 1931 ve 1932'de belirtildiği gibi, bu hareket de tedvin edilmeyince bir kelime Atatürkçülüğü'ne inkılâp etti. Bugün Türkiye'de kelime Atatürkçülüğü, fikir Atatürkçülüğüne galiptir."
"Kelime Atatürkçülüğü"...
Aman uzak olsun.