Lider, bir grup insanı bir araya getirerek belirli hedeflere ulaşma sürecinde rehberlik eden kişidir. Başarılı liderler çalışma arkadaşlarını seçerken liyakati esas alır ve sağlam kadrolar kurarlar.
Yönetici ise, Organizasyonun içindeki kaynakları düzenleyerek ve etkin bir şekilde kullanarak belirli hedeflere ulaşmayı sağlayan kişidir. Yöneticiler çalışma arkadaşlarını yani ekiplerini her zaman kendileri seçme şansına sahip değildir.
Iyi bir lider, duygularını, güçlü ve zayıf yönlerini bilir ve bunu etkili bir şekilde kullanmak için çaba gösterir. Liderin farkındalık duygusu ve sezileri güçlüdür.
Lider olma özellikleri arasında, vizyon sahibi olmayı, empati kurabilme yeteneğini, kararlılığı, iyi bir dinleyici olmayı, sürekli öğrenme isteğini ve esnekliği sayalabiliriz.
Nesne odaklı liderler kadrolarını oluştururken liyakattan daha çok sadakate önem verirler. Onlarda biat kültürü ağır basar.
Bugün, modern dünyaya baktığımızda, İki farklı lider yada yönetici modeli görüyoruz.
İlki obje odaklı, buna tüccar kafalı lider yada yöneticide diyoruz. Diğeri ise insan odaklı lider modeli.
ABD Başkanı Trump'a baktığımızda tipik bir obje odaklı lider profili görüyoruz. Obje odaklı yada kaba tabirle tüccar kafalı liderler empati yapmayı pek bilmezler. Egoları çok yüksektir. Övgü almaktan çok hoşlanırlar. Onlar için başarıya giden her yol mübahtır. Bunlar kendi zihniyetlerindeki liderlerle ve kadrolarla daha iyi anlaşırlar.
Atatürk insan odaklı bir liderdi.
Ulusuyla bütünleşmesi, Anadolu insanını arkasına alması, onların sevgisini ve güvenini kazanması bunun en büyük göstergesidir. Aksi halde başarıya ulaşılabilir miydi?
Ülkelerin liderlerinden en küçük işletmelerin yöneticilerine kadar gözlemlediğimizde; birbirinden keskin hatlarla ayrılan 2 farklı lider karakteri ile karşılaşıyoruz. Belirgin olarak kurumsal şirketlerde, yönetim modeli çeşitlemelerinde, bu iki model ön plana çıkıyor. Buna nesne odaklı ve insan odaklı yönetim modeli diyoruz.
90 lı yıllardan sonra, dünyada etkisini iyice hissettiren; vahşi kapitalizm ve kıyasıya rekabet şirketleri, ister istemez nesne odaklı yönetim anlayışına zorladı. Bugün, küresel ölçekteki şirketlerin tepe yönetimlerine baktığınızda çoğunlukla nesne odaklı yöneticiler görürsünüz.
Nesne odaklı yöneticiler dünyayı objeler gözlüğü ile algılarlar ve değerlendirirler. Dikkatleri; üretim prosesleri, projeler, malzemeler, kar ve zarar üzerinedir.
Geçmişte, başarılı lider profilinde görmeye alışık olduğumuz yüksek duygusal zeka; nesne odaklı yöneticilerde pek aranmaz.
Her ne kadar vahşi kapitalizmin pandemiden güçlenerek çıktığını savunanlar olsa da aklı başında şirketler; yavaş yavaş eski yönetim anlayışına yani insan odaklı yönetim modeline dönmeye başladılar bile.
İnsan odaklı yönetim anlayışında başarı; insanların hayatlarına dokunma biçimi ile tanımlanır.
İnsan odaklı yönetim modelinde; Kişisel gelişimi teşvik eden, sürdürülebilir bir iş modeli ile şekillendirilen güçlü ve net bir vizyon ön plandadır.
Bu yönetim modeli güvene dayanır. Her çalışanın en iyi taraflarını ortaya çıkarmaya ve bunu kutlamaya odaklanır. Ekiplerin ve çalışanların anlamlı bir rolleri olmasını sağlar. Gurur duygusunu pekiştirir. Ekipleri ve çalışanları daha iyisi için zorlar. Herkesi “gerçek başarıyı” bulmaları için özgür bırakır. Olumlu ve içgörülü iletişim çalışanları ve ekipleri işlerini yaparken güçlü kılar. Tüm çalışanlarda şirketini sahiplenme ve aidiyet duygusu en üst seviyededir.
Kurumsal yapıdaki, büyük firmalarda; insan odaklı yöneticilerle çalışanlar mutlu ve huzurludur. Bu tür firmalar "Kişisel Gelişim Eğitimleri"ne büyük kaynaklar ayırırlar. Çalışanların kendilerini geliştirmeleri için fırsatlar sunarlar.
Nesne odaklı yönetim anlayışıyla bir yere kadar. Bu yönetim anlayışının; ülkelere ve şirketlere kan kaybettirdiğini düşünüyorum. Tabi tek neden bu değil. rekabet, küresel dengeler, daralan pazar, tedarik zincirinde yaşanan aksaklıklar gibi başka nedenlerde var.
Gözlemleye bildiğim kadarıyla, artık tüm dünyada; nesne odaklı yönetim anlayışı; yerini insan odaklı yönetim anlayışına terkediyor. Dünyanın en başarılı, en büyük şirketlerinin ve ülkelerin yöneticilerine baktığımızda da bunu net olarak görüyoruz.
Pandemiden ve dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizden daha az etkilenen hatta güçlenerek çıkan şirketlere bakınız! İnsan odaklı yönetim anlayışının benimsediğini göreceksiniz.
Merkezine insanı almadığınız hiç bir işte başarıyı kolay kolay yakalayamazsınız!