İLİ KASTAMONU
İLÇESİ MERKEZ
YERİ ILGAZ DAĞI
Tenzile ve Ünzile’nin mezarları Ilgaz dağının en yüksek zirvesinin bulunduğu büyük Hacet Tepesinin biraz aşağısındadır. İki mezar arasında biraz mesafe vardır. Bir de Küçük Hacet Tepesinin zirvesinin hemen kenarında da Haceh Sultan’ın mezarı vardır. Bu üç mezara da halk türbe demektedir.
Halk arasında bu türbeler ile ilgili birbirlerinden farklı rivayetler anlatılmaktadır. Bu rivayetlerin sayısı bir hayli fazladır. Bu rivayetlerin ortak bazı özellikleri dikkati çekmektedir. Bu ortak özelliklerin en belirgin özelliği ise bu türbelerde yatanların baba kız oldukları ve diğer ortak özellikleri ise ya mladi 1074 yılından sonra Tutak Beyin kumandanlarından Gümüş Tiginin oğlu Kara Tiginin, Kastamonu’yu düşmandan aldıktan sonra Çankırı’ya giderken, hem Kastamonu, hem de Çankırı tarafını gözlemek için burada bıraktığı ve onun en güvendiği zat olan Haceh Sultan’ın burada bıraktığı rivayetidir. Yine başka bir rivayet ise Kastamonu Kalesini Haçlı ordusundan temizleyen, Çobanoğlu Hüsameddin Ata Beyin Kırım Fethinden dönüp Emir Ül Ümera olarak Kastamonu’dan Çankırı ve oradan Ankara, Eskişehir ve Kütahya civarındaki oba beylerini bir arada tutmak için iç kısımlara ve Bizans sınırlarına doğru giderken miladi 1211 yılından sonra buradan geçerken Kastamonu ve Çankırı Civarlarını izlemek için Ilgaz Dağının tepesinde bıraktığına inanılan en güvendiği kumandanlarından olan Hacet Sultanı bu tepede gözcü ve haberci olarak bıraktığı rivayetidir.
Bu ve benzeri rivayetlerin bir ortak özelliği de bu mezarlarda yatan kişiler ile ilgili anlatılanlardır. Burada en önemli bulduğum üç rivayeti kısaca anlatmak istiyorum.
Önce Tenzile ve Ünzile ile ilgili rivayeti anlatmak istiyorum. Bu iki kız kardeş Pastırma Ayazının sonlarında, Ilgaz Dağının tepesinde, Babaları Haceh Sultan,haberci, yani ulak olarak görev yaparken babalarının kış boyunca onun yemek ve ekmek ihtiyaçlarını karşılamak üzere, anneleri Saide Hatun Ahlat pekmezi kaynatır. Yaptığı pekmez ile kışlık olarak yaptığı, Bişi ekmeklerini kızlarının sırtına otuzar okka olarak sarar ve bir güvlek Pekmez ile bir güvlek tere yağı ile Pastırma ve Sucuk ilave ederek, kızlarına verir ve bir sabah erkenden onları Ilgaz dağının tepesine yolcu eder. Onlara da giderken “ Babanız Küçük Ilgazın Tepesinde, sakın Büyük Ilgaz dağına gitmeyin” diye de tembih eder. İki kızın yol arkadaşı olarak da Kangal köpeği yanlarındadır. Köyleri ise Ilgaz dağının eteklerindeki son köy olan Ahlat köyü olup, burası Ilgaz dağına çıkmak için en son köydür. Yol yokuştur. Tepeye de bir günlük uzaktadır. Onlara ertesi gün akşama kadar köye geri dönmelerin ve Babalarının yanında bir geceden fazla kalmamalarını da tembih eder. İki kız kardeş dağa tırmanırken Ilgaz Dağının tepesini görürler ve kendilerine göre daha küçük gördükleri tepeye yönelirler. Bir sis ortalığı kaplar ve göz gözü görmez. Onlar tırmanmaya devam ederler ve akşam olup ortalığın kararmaya başladığında tepeye yaklaşırlar ve Babalarına seslenirler. Ancak bir cevap da alamazlar. Bu sırada kar da başlamış ve hava da iyice soğumuştur. Ancak çıktıkları tepe babalarının bulunduğu tepe değildir. Bunu bile fark etmezler ve soğuk iliklerine kadar işlemeye başlamış ve uykuları da gelmiştir. Ayazda sağa sola koşarken birbirlerini de kaybetmişle ve uykuya dalmışlardır. Bu sırada kar da neredeyse iki arşın kadar yükselmiştir. Ertesi gün gece olduğunda köpekleri Kangal köye dönmüş, ancak iki kız kardeş ise geri gelmemiştir. Köyde de kar kalınlığı bir arşını bulmak üzeredir. Anneleri iyice telaşlanmış ve sabaha kadar da uyumamıştır. Bu sırada kar yağmaya devam etmektedir. Pekmez kazanı da kaynamaya devam etmektedir.
Aradan bir gece daha geçmesine karşılık dönmeyen kızlarını aramak için köylülerden yardım ister. Ancak bu kış kıyamet nedeni ile hiçbir komşusu kızları aramaya gitmez. O da tek başına ayağına giyleleri, yani hedikleri giyer ve Kangalı da yanına alarak Ilgaz’ın tepesine doğru doğru yola çıkar ve aradan uzun zaman geçmesine karşılık bir daha köye dönemez. Yaz gelip karlar erdiğinde Babaları Haceh sultan köye iner. Ancak açlıktan ve yorgunluktan perişan vaziyettedir. Olan biteni köylülerden öğrenen Haceh Sultan hem karısını hem de kızlarını aramak için dağa geri döner. Giderken de köy halkına sitem eder ve “ Haneniz on dörtten on beş olmasın, öküzünüz tek kalsın eş olmasın, Sizden komşu da kul da olmaz, Eviniz yansa da kül olmaz” diye mırıldanarak köyden ayrılmıştır. Rivayet o dur ki, tenzile ve Ünzileyi bulmuş ve büyük Ilgaz Dağının yamacına gömmüştür. Ancak tüm aramalara karşılık eşi Saide Hatundan ve Kangaldan bir haber yoktur. Sanki dağ yarılıp içine girmişlerdir.
O günden sonra her yaz ayı geldiğinde halk arasında uç uç böceği diye bilinen ve yine halk arasında müjde böceği diye bilinen kırmızı beyaz benekli böcekler Ilgaz Dağının tepesinden iner ve Tenzile ile Ünzileden müjde ile gelir ve bazı kişilerin ellerine konarlarmış. Büyük Ilgaz dağına çıkanlar da Ağustos ayının sonlarında bu iki kızın mezarlarını bulur ve dua ederlermiş. Ancak büyük Ilgaz Dağının başından ise kar hiç eksik olmazmış.
İkinci Rivayet ise Haceh Sultan ile ilgili olup bu zatın mezarı da görev yaptığı küçük Ilgaz tepesinin üzerindeki küçük düzlük alandadır. Sadece mezar taşları ağustos ayının sonlarında ortaya çıkar ve buraya da çok az sayıda ziyaretçi gelirmiş. Ne zaman vefat ettiği bilinmeyen Haceh Sultan bu mezarda , yani buradaki türbesinde yatmaktadır. Bu zat ile ilgili olarak da anlatılanlara bakılırsa bunlar üç erkek kardeş olup Büyük kardeşin mezarı Küçük Ilgaz Dağının tepesinde, Ortanca kardeşin Mezarı Ankara’da Hacet Tepesinde, Küçük kardeşlerinin mezarı ise Cide yakınlarında Hacet Kayasının yanındaki geçidin kenarındadır.
Bu üç kardeş her sabah, sabah namazlarını Mekke’de, Kabe’de kılarlarmış. Hac zamanında da üç gün orda kalırlarmış. Kastamonu’dan Uzun Evliya’nın yanından hac için gidenlerden bir kişi, diğer atlardan farklı olarak kendi yetiştirdiği beyaz yeleli atı ile yolculuğa çıkmış. Diğerlerinin atları ise koyu renkli Canik atları imiş. Bu kişinin atı ise hem heybetli, hem de gösterişli imiş. Üç ay süren yolculuktan sonra Hac vazifesini hep birlikte ifa etmişler. Dönüş yolculuğu başladığında bu heybetli at hastalanmış ve bu atın sahibi de siz gidin. Ben yolda size yetişirim. Benim atım daha heybetli vahşidir deyip atının iyileşmesini beklemeye başlamış. Ardan birkaç gün geçtikten sonra da atı ölmüş. Günler geçtikten sonra da ne parası kalmış ne de dizlerinde derman kalmış. Geceleri de Kabe’nin yakınlarında çaresizce geçirmeye başlamış. Bir sabah namazı vaktinde onun bu halini gören bir kişi yanına gelmiş ve demiş ki” He sabah Kastamonu’dan üç ermiş gelip sabah namazlarını burada kılarlar. Sen naza onların arkasında dur. Farz namazı bitip sol selam verildiğinde ortadaki zatın eteğinden tut. Sakın geç kalma sağa selam vermeden bunu yap. Yoksa onlar o anda gözden kaybolurlar” demiş. Denileni yapan bu zat sabah namazında denilen yerde sabah namazını kıldıktan sonra kendisine söylenen anda ortadaki yeşil sarıklı kişinin eteğinden tutmuş ve bu zat “ sen de kimsin. Ne istiyorsun” diye sorduğunda “ burada kaldım. Kastamonu’ya dönmek istiyorum” dediğinde “ yum gözlerini. Ben aç deyinceye kadar da sakın açma” demiş. Gözlerini açtığında kendisini Ilgaz Dağının tepesinde bulmuş. Bir ses işitmiş. “hadi yolun açık olsun. Hacorta da Uzun Evliya karşında duruyor. İki günde oraya ulaşırsın. Hacı arkadaşların da iki güne kadar orada olacaklar. Sakın bundan kimseye bahsetme” demiş. Hac vazifesinden bu şekilde Kastamonu’ya dönen bu zat her yıl Ağustos ayının sonlarında Ilgaz Dağına çıkmış ve buradaki mezarı da vefatına kadar ziyaret etmiş. Ancak son zamanlarında bu olayı başkalarına da anlatmış ve sözünde de durmamış. O günden itibaren her kim Ilgazın zirvesine çıksa aşağıdaki soğuk suda abdest alıp zirvedeki mezarın yanında iki rekat şükür namazı kılar olmuş. Bu zat bazılarının gönüllerine su serpmiş, bazıları da hiçbir şey hissetmemiş. Rivayet o dur ki bu olay tamamen niyetle ilgili imiş. Kar, tufan, boranın eks,k olmadığı Ilgaz dağının zirvesinde bir türbe var. Burada bazı kişilere göre Haceh, bazı kişilere göre de Hacet sultan yatıyor. O, gönüllere açılan kapının bekçisi olarak orada duruyor. Tenzile ve Ünzilenin babası olan bu zatın mekanı cennet ruhu şad olsun.
Üçüncü rivayet ise; Ilgaz dağının zirvesinde yatan zatın adı Hacet Sultan imiş. Bu zat bu yüce dağın başında hem Ilgaz Dağının Güneyi Hem de Kuzeyini gözlemekte imiş. Kızlarını tenzile ve Ünzilenin mezarları da karşıdaki zirvenin yamacında imiş. Bu nedenle bu yüce dağı hiç terk etmemiş. Hatunu ise bu dağın eteklerinde bir yerde kayıplara karışmış. Onu kimse bulamamış. Köylüler de kış aylarında tek başına dağa gitmesine yardımcı olmamış. O günden sonra Ahlat köyünde hane sayısı on dörtten on beş olmamış. Bir çift öküzü de koşamamışlar. Hep öküzleri tek kalmış. Köyleri de sıkça yangın geçirmiş. Köy yanmış, ancak kül de çıkmamış. Hacet Sultanın bedduası bu köyün üzerine olmuş ve bu köyden hiç kimse de onmamış. Ahlat’tan başka meyveler de çok az ürün verir olmuş. Çoğu da kuruyup gitmiş. Haceh veya Hacet Sultanın babasının mezarı da bu köyde imiş. Büyük bir meşe ağacının dibindeki bu mezar ise hiçbir zaman bu köydeki yangınlardan etkilenmemiş ve bu meşe ağacı da hiç yanmamış. Bu köyden her kim, bilerek veya bilmeyerek bu meşe ağacından bir dal kesip odun yapsa evi yanmış ve kor alev olmuş.
Günümüzde bu meşe ağacının çevresinde birkaç mezar var. Hangisinin Haceh Sultanın mezarı olduğu belli değil. Ayrıca bu köyde Benli Sultan denilen bir Külliye ve bir de Benli Sultanın Türbe var.
Buralarda yatan gönül sultanlarının mekanları cennet ruhları şad olsun.