“Kastamonu Türkiye’nin en yoksul ili” veya “illerinden biri” diyenler “yoksulluk” görmemiş, İkinci Paylaşım Savaşı döneminde Kastamonu’da açlıktan ölen insanlar oldu, hayatta kalmanın çaresini ceviz kabuğunu öğütüp safraya koymakta buldu halk…
Elbette “yolunu bulanlar da” olmadı değil.
“Halk” soğan-ekmek bulamazken…
Konaklarıyla, hanlarıyla, balolarıyla akan hayatta mesut “vatandaşlar” da vardı aynı dönemde.
Zaten zor dönen geçimin İkinci Paylaşım Savaşı’nın getirdiği darlık ile külliyen raydan çıkması üzerine memleketin ahvalinin farkına varabilmek ve iyileştirebilmek için dönemin hükümeti/partisi “CHP”, illere “parti müfettişi” gönderiyordu, altyapıdan üstyapıya tüm verilerin dökümünü görmek için…
Kastamonu’da 1939-1950 döneminde 8 parti müfettişi görev yaptı ve rapor yazdı.
Kastamonu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Öğrencisi Emine Pür’ün “CHP Teftiş Raporlarına Göre Kastamonu’nun Sosyal, Kültürel ve Ekonomik durumu (1939-1948)” içerikli çalışması Kastamonu’daki durumu bilimsel veriler ışığında göz önüne seriyor…
Çalışmada “Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edinilen teftiş raporlarının” kaynak olarak kullanılması, şüpheye mahal bırakmıyor, o vakit ki Kastamonu’nun haline ilişkin.
İkinci Paylaşım Savaşı yıllarını okuyalım…
“İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından itibaren hayatın gittikçe pahalanması ve yiyecek maddelerinin serbest satılamaması dolayısıyla geçim çok zor bir hal almıştır. Dolayısıyla elde bulunan hayvan, eşya ne varsa satılmıştır. Hükümet tarafından dağıtılan tohumun mühim bir kısmı yenilmiştir. Açlığı gidermek için bazı mıntıkalarda ceviz kabuğu, mısır koçanı, armut kurusu ve erik çekirdeği el değirmeninde dövülerek yiyecek bir madde haline getirilmiştir. Halk arasında açlıktan ölenler olduğu belirtilmiştir. Resmi doktor raporlarıyla da açlıktan ölenler tespit edilmiştir. Ayrıca çok ekilen mısır ve siyezi bir taraftan don, diğer taraftan san ve kuraklık vurmuştur. Artık satılabilecek ne hayvan ne de eşya kalmıştır. Cide, İnebolu, Küre, Daday, Araç, Taşköprü ve Kargı’da vatandaşlar tohum ve yiyecek sıkıntısı çekmektedir. 1944 yılına gelindiğinde Kastamonu’nun hemen her yerinde kibrit, bazı yerlerinde çay ve tuza ihtiyaç duyulmaktadır. Kışın Kastamonu yolları kapandığı için kışlık ihtiyacı karşılayacak şekilde tekel maddelerinin gönderilmesi gerekmektedir. Bu maddeler düzenli olarak gönderilmediği için kış mevsiminde çok pahalı olarak temin edilmektedir.”
Mesleğe ilk başladığım yıllardan itibaren “Kastamonu Gastronomisi” tanımının alt başlıklarda klasörlenmesi gereğini söyler dururum…
“Yoksul gastronomisi” cüzlerden biri örneğin.
Ağanın “kuzu biryanı” ayrı…
Yoksulun “ceviz kabuğu, mısır koçanı, armut kurusu ve erik çekirdeği” unu ayrı.
Keza…
Vala Nureddin (Va-Nu) “Bu Dünyadan Nazım Geçti” kitabında 1921 Kastamonu’sunu tasvir eder, köylerin misafir odalarında Tanrı misafirlerine ikram edilen yemeği ayrıntısıyla anlatır, “Yenen yemekler, bazlamaç ile bulamaç idi. Anadolu’nun başka yerlerinde sac ekmeğine bazlama diyorlardı. Buralarda bir de ‘ç’ harfi ilave ediyorlar. Bulamaç ise sulandırılmış un.”
Bazlamaç ve bulamacı bulamayanlar da vardı elbet…
Un beslemese de “doyurucu”.
(Halkın açlıktan “kırıldığı” İkinci Paylaşım Savaşı yıllarında…
Kastamonu bir nevi “müstakbel sanayi şehri” idi, el dokuma sanayisi “almış başını gitmişti”, 1942 yılında ildeki mevcut “3 Bin 528” tezgâh yanı sıra “2 bin 100” üyeli Kastamonu’da Dokumacılar Kooperatifi’ne üye olmak isteyen vatandaşlar sıradaydı, iplik tedarikinde zaman zaman “yokluk” olsa da tezgahlar işliyordu.
Neden halkın bir kısmı açlıktan ölüyordu peki?...
Bu ne yaman çelişki?)
(“Eğitim merkezi Kastamonu” diyoruz ilimizin geçmişini överken?...
Kimler için “eğitim merkezi” idi?
Pür’ün makalesinden okuyalım...
“İl merkezinin eğitim durumu hakkında şu bilgiler verilmiştir: 1944 yılında ilkokul çağında 53.100 çocuk vardır. Bu çocuklardan ancak 15.623’ü okullara devam etmektedir. Bu rakam mevcut tahsil çağındaki çocukların % 29,42’si demektir. Kastamonu vilayetinde toplamda 302 okul bulunmaktadır. Bu okullarda 261 öğretmen ve 201 eğitmen vardır. (BCA, 490.1.0.0.669.252.1, s. 166). Kastamonu ilinin 9 kazasında ortaokul mevcut değildir (BCA, 490.1.0.0.669.253.1, s. 130). 1945 yılında Kastamonu’da bulunan okullar hakkında şu bilgiler verilmiştir. İl merkezinde bir erkek lisesi vardır. Birkaç sene evvel bu müessese genişletilerek bin mevcutlu hale getirilmiştir. Binanın laboratuvar, kalorifer ve sıhhi tesisatının tamamlanması gerekmektedir. Seksen sene evvel Kastamonu’da açılmış olan Erkek Sanat Okulu, birkaç sene evvel Erkek Sanat Enstitüsü’ne çevrilmiştir. Noksanlarıyla beraber bu müessesenin verimi yüksektir ve 450 talebesi bulunmaktadır. Kastamonu merkezinde bulunan Akşam Kız Sanat Okulu 1944 yılındaki depremde yıkılmış ve çocuklar açıkta kalmıştır. Tahsilin yarıda kalmaması için bir ev ortaokula verilmiş ve dersler burada yapılmaya başlanmıştır.”
İlkokul çağındaki “37 bin 477” çocuğun okula gidememesi…
Kastamonu’yu “eğitim merkezi” yapar mı?
“Varsılların eğitimi”…
“Yoksulların eğitimi”.)
(1944’de Kastamonu’daki ilkokul çağında çocuk sayısı “53 bin 100”…
2025’te Kastamonu’daki ilkokul çağında çocuk sayısı ise “16 bin 96”.
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Haramiler” şiirinden mısralar ile bitirelim…
“Gelen gitti / Gelen gitti / Ağlayan gülen gitti / Yerle yeri / Toprak bozuk / Gül ektim diken bitti.”)
(Pür’ün makalesi web ortamında mevcut…
Kastamonu’nun ilçe ilçe nasıl “eksildiği” rakamlarla sabit, ekonomi yanı sıra sağlık ve eğitimdeki garabetin sonucu elbette dış göçe kapı aralamış, nüfus olarak o kadar eriyen ilçeler var ki zerre izahı imkansız.
Cumhuriyetin temeline harç koyan Kastamonu’nun bu dönemdeki çöküntüsünü kavrayabilmek zor…
Bir yanda balolar, diğer yanda fukaralık, madalyonun iki ayrı yüzü.)