Toplumsal Huzur toprağa ekilen bir tohum gibidir. Onun da yeşermesi ve meyveye durması için zamana ihtiyaç vardır. Ülkemiz, bizim bildiğimiz yetmişli yıllardan bu yana pek çok huzursuzlukların varlığını hissetmiş sıkıntılarını çekmiştir.

Siyasi yapılanma ile bölünen saflarımız, bütün olmaya güç olmaya mani olması yanında, bizi birbirimize düşürmüş çok yönlü huzursuzluğun sebebi olmuştur. Pay edilen yaşam alanları, siyasi ideolojilerle param parça olmuş yürekler bütün olmayı başaramamıştır.

Müslüman ve inanan bir toplum olmamıza rağmen bizi yoktan var eden Zat-ı Zülcelal hazretlerinin “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, bölünüp parçalanmayın” (Al-i İmran:103) emrini kulak ardı etmenin zilletini yaşadık senelerce.

Sınıfların ikiye bölündüğü, kampüsde yalnız gezilemediği, tuvaletin dönüşümlü kullanıldığı dönemlerde üniversite okuduk. Güvensizliğin, umutsuzluğun, yokluğun kol gezdiği o karamsar günleri gördük.  Bu karamsal günlerin kaybedeni hep biz olduk, devletimiz oldu, afaki söylemlerle hayatı çalınan gençliğimiz oldu. Millet adına,  devlet adına ortak payda oluşturamamanın cezasını misliyle çektik.

1989 senesinde ODTU de katıldığımız bir internet konferansında ODTU de yıllarca hocalık yapmış ABD de yirmi yıllık hocalık yaşamı olan bir hocamız manidar bir bitiriş konuşmasını gerçekleştirdi. Bu konuşmada hala kulaklarımda çınlayan şu cümleyi kurmuştu.”Ben ODTU de iken kafa yapım çok farklı idi, şimdi ABD de kafa yapım çok değişti. Biz Toranto sokağında yetmiş milletten insan hiç sorunsuz, problemsiz yaşıyoruz. Sizler de ülkemizde bunu sağlamalısınız”. Evet, konfransta çok elit bir tabakaya, saygın üniversite rektörlerinin, hocalarının talebelerinin olduğu bir topluluğa hitap etmişti ve anlamlı bir mesaj sunmuştu. ABD bunu nasıl başarmıştı ? ABD ülkesinde yaşayan her kesimin ABD vatandaşlığı kıymetine verdiği değerle bunu başarmıştı. ABD kimliğine sahip herkes aynı hakka sahipti.

Bugünse içerisinde bulunduğumuz yapıda eski günlerde olduğu gibi huzuru bozmak sureti ile onun sağladığı refahı insanımıza çok gören, algı ve yalanlarla insanımızın özellikle gençliğin beynini bulandıran, beraberliğimize dinamit olan siyasi yapılanmalar, dernekler gibi kurumların olduğunu görmek bizi son derece bizar etmektedir. Doğru yapılanları takdir etmek, yanlışları medeniyet ölçüleri içerisinde ikna edici projelerle ortaya koyarak daha güzel sonuçlara ulaşmak varken itici olma anlayışımızdan hiç taviz vermiyoruz. Ülkemiz insanı bizim yapı taşlarımızdır onları iyi niyet harcı ile döşersek daha sağlıklı bir kulvar oluşturacağımızı unutmamalıyız. Son zamanlarda insanları yaşam değeri olan açlıkla korkutarak ümitsiz etmek beyinlerini bulandırmak iyi niyetin mahsülü değildir. Anadolu’muz doğusu, batısı ile, kuzeyi ve güneyi ile emsali olmayan bir güzelliğe sahiptir. Rabbim ruhlarını şad etsin, ecdadımız bize emsalsiz bir ülke hediye etmiş, hem de topraklarını kanıyla sulamıştır. Anadolu’da bir ağaca sırtını yaslasan ot yesen yaşarsın. Özellikle sırtımızı yaslayarak hayat bulduğumuz Ilgaz dağı, gözümüzün önündeki en canlı örnektir. Değişik, çok zengin bitki örtüsü ile doyumsuz bir güzelliğe sahiptir. Anadolu’yu var eden ecdadımız heybesinde bir dilim ekmeği yokken, ayağında çarığı yokken toplanıp, gösteri yapıp açlık narası attıklarına kimse şahit olmamış, tarih kitaplarında buna ait bir satır işgali olmamıştır. Milli mücadele sonrası Anadolu’da açlığa dayalı bölgeyi kışkırtmak ve isyan çıkartmak üzere gelen bir heyetinin raporu aynen şöyledir. “Evet burada çok açlık var fakat, herkes her şeyini bir biri ile paylaşıyor ve emsalsiz bir sabrın varlığı ile yaşıyor. Burada asla bir isyan göremezsiniz.”

Huzurun düşmanı olan sosyal medya fenomenleri, sokak spikerleri karınları tok sırtı pek insanlar, gençliğin ümitlerini yok etme noktasında asaletsiz bildirimlerde bulunmakta ve kargaşaya zemin oluşturmaktalar. Neymiş efendim, gençlik ümitsizmiş, iş bulamıyor, ünüversite bitirip işsiz geziyormuş gibi söylemler revaçta. İnternet ile değişen dünya, global yapıda dünya insanlarının bir biri ile tanışık olduğu bir çağda yaşıyoruz. Eğitimini almış, çalışkan dürüst bir insanın, bilgisayara vakıf, hayatına bir veya iki dil koymuş bir genç asla işsiz ve aç kalmayacağı aşikardır. Dünyanın anahtarı dildir. Genç günümüzde ana dili yanına ana dili gibi bir dil daha koymak zorundadır. Bin dört yüz sene önce sevgili Peygamberimiz(s.a.v) “Bir dil iki insandır.”   Diyerek dilin önemine işaret etmiştir. Hayatı sadece oyundan oynaştan ibaret gören, çalışmayan, cırcır böceğini rehber edinen bir gençlik tabi ki ümitsiz, gelecekte aç ve kullanılabilir bir piyondan başka bir şey olmayacaktır.  Bugün herkesin cebindeki cep telefonunda dünyanın tüm kütüphaneleri, dokümanları mevcuttur.Bize düşense, bunun kıymetini iyi bilmek, bu teknolojiyi bilgi noktasında kullanabilmektir.  Okuduğumuz yıllarda zor şer bulduğumuz saman yapraklı bir test kitabına ganimet bulmuşçasına sevinir kıymetini bilirdik. Bu günse birinci hamur kâğıda basılı kitaplar yerlerde sürünüyor.

Açıkçası şunu ifade etmek isterim ki; Son içerisinde yaşadığımız yılların toplumsal huzurunun kıymetini iyi bilmeli, oyuna gelmemeliyiz. Bayatlamış sloganlarla, uygulamaya koyulmuş huzuru bozan senaryolara rağbet etmemeliyiz. İnsanımızı özellikle ilim için uğraşan gençliğimizi sokağa davet edenlerin haklı bir gerekçeleri olmadığını, sadece idoolojisine mahkum etmek istediklerini iyi okumalıyız. Bunun sebebi ise, bizi güçlü görmek istemeyen emperyalistlerin bir oyunu olduğunu iyi bilmeliyiz. Ve dinamik huzuru muhafaza etmeliyiz. Huzuru koruduğumuzda yaşam standardımız da artacaktır. Onun için diyoruz ki; Toplumsal huzurumuz yaşam iksirimizdir.  Sağlıcakla kalınız.