1980'lerin ilk yılları olmalı, ilkokul son sınıf mıydık neydik, "siyah önlük-beyaz yaka"...

Bayramlarda gramafon kağıdından kedi merdivenleri.

"Cumhuriyet İlkokulu"...

Yıllar önce kapandı.

En kötüsü de bu...

İlk mektebin koridorlarındaki izlerini bulamamak.

"Siyah önlük-beyaz yaka" dedim ya...

Hayat treninin ekonomi kompartımanı ile ilk yüzleşme vesilesi idi, kiminin önlük kumaşı yıl boyu güneşten hiç rengini atmaz, simsiyah kalırdı. Kimi naylonumsu kumaştan önlükleri tercih ederdi, çok daha ucuzdu besbelli, kış güneşinde dahi rengini hardal rengine çevirirdi, arkadaki kuşak bile dikiş tutmazdı, bir kenarından giderdi.

Ya beyaz yakalar?..

Nasıl bir kumaştı kimi beyaz yakalar, kolalı mıydı, asla sünmez ve şeklini kaybetmezdi. "Naylon yakalar" vardı bir de, boyunda iz bırakırdı.

Kombinler belliydi...

"Solmaz kumaş ve kolalı beyaz yaka" ve "naylon kumaşlı önlük ve naylon yaka".

Çapraz hiç olmadı...

Tabiata aykırıydı.

"Beyaz yakalılar"...

Aklımda o yaşta kaldı.

Siz "idari personel" anlarsınız "beyaz yakalı" dendiğinde...

Ben "çikolata hasreti çekmeyen çocuk" anlarım.

"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" öncesinde yarışma düzenledi "İl Milli Eğitim Müdürlüğü"...

Her bayram öncesinde vardı bu tür etkinlikler.

"Kompozisyon"...

"Resim".

Hiç unutmam...

İlkokullar arasında bilgi yarışması yapılırdı, televizyonda o vakit moda olan yarışmalar misali, üçerli öğrenciden oluşan okul grupları birbirleriyle yarışırlardı.

Hadi bana bu vakitte buluver öylesi bir heyecan...

Şehirde birinci olan grupta yer aldığımı hatırlıyorum.

Kompozisyon yarışmasında dereceye girdim...

Yazmaya dair sıkıntım o yaştan başlıyor.

"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" törenleri epeydir okul bahçesine hapsedildi malum...

O vakitlerde stadyumda yapılırdı.

Sınıflar süslenir...

Bayram için stadyuma gidilirdi.

Kompozisyon ve resim yarışmalarında dereceye giren öğrencilerin isimleri anons edildi...

Çıktık.

Koşu pistinin olduğu yerdeyiz...

Protokol tribününün hemen önü.

Ailemiz tribünde görebildiyse ne ala...

Fotoğraf çekecek alet o vakit ne gezer, en azından bizim ailede yok, hafızaya kuvvet.

Ödül vermek için abide bir isim anons edildi...

"Mete Tufan".

Vaktin "Toprak Su Müdürü"...

Müdürlüğünün çok ötesinde bir kıymet, makamından paye alan değil, makamına kıymet katan bir idareci.

Lacivert takım elbise...

Beyaz gömlek.

Mete Tufan devlet adabını da bilirdi...

Nerede ne giyileceğini de.

Ayrı bir birikimdir bu...

Her idarecide bulunmaz.

İl Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri ödülleri uzattılar Mete Tufan'a dereceye girenlere vermesi için...

O da yanaklarımızdan öperek ve tek tek tebrik ederek verdi ödülleri.

İşe bakar mısınız?..

Kompozisyon yarışması ödülleri "kuru boya kalem kutusu ile resim defteri", resim yarışması ödülleri "kırmızı kutu içinde dolmakalem".

İroni miydi?..

Yanlışlık mı?

Yanlışlıktı büyük ihtimal...

"Değiş tokuş" yapsak, yanaşır mı ressamlar, dolmakalemleri kapmışlar bir kere.

Mete Tufan'a sağlık ve ömür diliyorum...

Kastamonu için fedakarlıklarını ve emeğini yazmaya kalksam sayfalar yetmez.

O gün o yanlış ödül taksimatını yapanlara da uzun ömür diliyorum...

Yine hatırlardım da  o günü, bu kadar muzip bir gülümseme eksik olurdu illaki, aradan kaç yıl geçti bakın.

Cumhuriyetimizin 100'üncü yılı...

Hadi bakalım maarif müdürlüğü, kaç çocuğun hafızasında kırk yıl sonra dahi birebir hatırlanacak etkinliklere imza atabileceksiniz?

Az kaldı...

Göreceğiz.