GMG Kastamonuspor’dan hareketle “Kastamonu neden şampiyon olmalı” sualimizin cevap kökünü toplumsal haleti ruhaniyemizin deruninden başlamak suretiyle bugune kadar kaza kaza getirmek ve gelecek tahayyüllerimizin üzerine monte etmekte fayda var…
İstanbul haricindeki tüm şehirlerde olduğu üzre, Kastamonu’da da futbol, evvel ezelden beri toplumsal yapıyı ifade eden müesses nizama isyan/başkaldırı/cürettir.
Anadolu şehirlerinin “kimliklerini/aidiyetlerini/mensubiyetlerini” hem mayalandırdıkları hem de ifşa eyledikleri bir eylem alanı/aracı olarak nitelendirsek ne olur futbolu...
Anadolu'da futbol; sosyopolitik manada "İstanbul" ile özdeşleşen "merkez"in kah “acıyarak” kah "küçümseyerek” baktığı ve kimi zaman vicdanı sızladığında “kurtarmaya lütfeden" tahakkümüne karşı Anadolu’nun (taşra/çevre) bir nevi “Yeter! Söz Milletin” haykırışıdır.
Kastamonu’nun da “profesyonel lig” yolculuğundaki atardamarı yahut diğer deyişle “ana akımı” bu toplumsal haleti ruhiye üzerine kuruludur…
Bir yanıyla “Fakir ama gururlu gencin” rüştünü halden bilmez yedi düvele ispat etmek, bir yanıyla da bir türlü izah edilemediği düşünülen ilin cümle kıymetini “herkesçe menkul” haline getirmek, nihayetinde derdin derman ile buluşturulma yolculuğudur.
Geri bırak(tır)ılmışlığa, görmezden gelinmişliğe, “Türk Mehmet nöbete” uygulamasına itirazıdır futbol; Kastamonu’nun…
“Kastamonu’da kalmışlığın” tüm handikaplarına rağmen “Yıkılmadık ayaktayız” narasıdır.
Anadolu ilidir Kastamonu…
Anadolulu olmanın sevabına da günahına da nail olmuş bir yöre olduğuna, hatta "batının doğusu" kabulüne, Ilgaz'ın ardında yapayalnız kaldığına itiraz eden var mı?
1970'lerin sonunda şehir dışında oynanan terfi maçında son dakikada yıkılmış olmanın tüm kederine karşı, “Vur davulcu davula, şerefimizle geldik, şerefimizle gideriz” diyecek kadar vakur, bir o kadar da acıya direngen, yanık ama yürekli Kastamonulular...
Çıktığı basamakları habire indiği ve yine tırmandığı “Deja vu” tarihidir Kastamonu mazisi.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Anadolu adeta barbarlar tarafından hırpalanmış körpe bir genç kız gibidir; gözü, kolu, bacağı veya herhangi uzuvlarından biri eksik insanların, hastaların ve yaşlıların yaşadığı bir mezarlığı andıran bir yerdir” tamına elbette ilk cüzden girer Kastamonu…
Yoksulluk/yoksunluk hallerinden tutun da kimsesiz/sahipsiz olmaya kadar uzanan keçi yollarından mütevellit kadim Anadolu ili Kastamonu.
“Kimsesizlik” demişken…
“Kimsesizlerin kimsesi” olarak buyur edilen cumhuriyet sayesinde her ferdinin başını sokacağı bir saçak altı buldu mu acep Kastamonu?
Ne derece doğrudur bilinmez ama Ankara’nın sert valisi Nevzat Tandoğan’ın (1929-1946) Anadoluluya biçtiği görevi “Sizin iki vazifeniz var: birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek; ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek” şeklinde dile getirdiği ifade ediliyor matbuatta…
Rejim değişse de yerinden oynamayan görev tanımı Anadolulunun ne hazindir ki bu.
Ankara’dan bahis açmışken, Anadolulunun makus kaderini Ulus/Sıhhiye hattındaki “kentsel” dönüşümün izdüşümünde irdelemek bir fikir verir diye düşünüyorum, “Hergele Meydanı-Hergelen Meydanı-Opera Meydanı”, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ulus' un ilerisindeki “sefir” muhitlerine geçişlerine izin verilmeyen Anadolu "çarıklıları” için son “darbe” meydana kondurulmuş opera binası olsa gerek…
Sen türkülerinle güzel ve kilitlisin Anadolu.
Debelendiği çukurdan ancak ve ancak İstanbul'un (zahmet olmazsa) lütfu ile çıkacağına iman edilen Anadolu’nun bir gün çelik çomaklarını çukurdan çıkaracağını beklememek manasız olurdu…
Anadolu’da biriken “kimlik” basıncı elbet patlayacaktı “insani" kurallar gereğince.
Patlamanın “siyasi” kısmı bu yazının konusu değil ancak İdris Küçükömer’in Türkiye’deki parti parselizasyonuna ilişkin meşhur “sağ soldur, sol sağdır” aforizmasından hareket etmekte fayda var, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri” ile Anadolu halkının iradesi yeni kurulan devlet aksamına yansımış (gibi) olsa da, cumhuriyetin hemen ilanı akabinde “patlak veren” Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimleri henüz Anadolu’nun/taşranın müessem nizam içinde kendini hak ettiği/dilediği yoğunlukta bulamadığının işaretiydi…
“Demokrat Parti” ve ardından “Adalet Partisi” ile Anadolu şehirleri namına “taşlar yerine oturdu”.
Futbola geçiş yaparsak…
Türkiye’de futbolun “üniter” hal alması işte tam da “sağcıların” iktidara geldiği 1950’li yıllara tekabül eder, 1937’deki 3 metropolün (İstanbul, İzmir, Ankara) mahalli lig şampiyonlarından oluşan “milli küme” ve 1959’daki “milli lig” ardından 1963’te “ikinci lig” ve 1967’de “üçüncü lig” kurulmasıyla futbol “Anadolulaştı”.
Kastamonu’nun 1950’li yıllarına baktığımızda köşe taşı “Çamspor”, "Suspor”, “Kastamonuspor” kulüplerini görüyoruz, yerel amatör ligin 3 atlısı, Adalet Partisi’nin ülkeye futbol hediyesi/hedefi “üniterleştirme” seferberliğinden Kastamonu da mahrum kalmadı…
Kastamonuspor 18 Mart 1950 tarihinde “yeşil-siyah” forma renkleriyle kuruldu, kurucularına bakıldığında kamu ve sivil toplum idarecileri yanı sıra “memleketin ali menfaatini” önceleyen ve Kastamonu Sancağı’nı yukarda tutmaya iman etmiş her renkten yurttaş var, devletin “Anadolu” projesi kapsamında Anadolu illerini 2’nci ve 3 lig altyapısında profesyonel deryalara taşıma hedefiyle örtüşmek için 1964 yılında evvela “Çamspor” ile “Suspor” evliliği, ardından da yeni adıyla “Çamsu Gençlik Spor Kulübü” ile 1966 “Kastamonu Spor Kulübü” aynı çatı altına girdiler, sene 1966.
Kastamonu Gazetesi’nde yayımlanan önceki bir yazımdan alıntı ile anlatayım Kastamonu’nun futbolda ulusallaşma serüvenini…
“Sivasspor ikinci lige alınmak için futbol federasyonuna başvurur, federasyon başkanı Orhan Şeref Apak bu talebi kabul etmez, aynı dönemde Spor Bakanı Kamil Ocak Kastamonu’ya gelir, yeni kurdukları KSK’nin ikinci lige alınması için Kastamonulular bakanı kuşatır, gelen yoğun isteği kıramayan Bakan Ocak, federasyon başkanı Apak’a KSK’nin ikinci lige alınması isteğini iletir, Apak’ın cevabı nettir, aynı taleple gelen Sivas’ı da reddetmiştir. Sivaslılar da Bakan Ocak’a giderler, siyasiler devreye girer, usturupluca ‘Ya Sivasspor’u ikinci lige alırsınız; ya da Sivas’tan oy almayı unutursunuz’ denir… Futbol Federasyonu direnemez, hem KSK hem de Sivasspor 1967-1968 sezonunda Türkiye ikinci ligi beyaz gruptaki yerlerini alır”.
1967 yılından 1969’a kadar o vaktin 2. Lig’inde, 1969’dan 1977’ye kadar 3. Lig’de, devamında amatör lig, 1984’te yeniden “üniterleşme" yine devlet kuşu olarak başına kondu Kastamonuspor’un, 2013’de bölgesel amatör küme, 2014’de yerel amatör lig, Tosya Belediyespor'un haklarını alarak aynı yıl bölgesel amatör lig, devamında üst üste lig atlayarak günümüzdeki 2’nci Lig limanına atılan “demir”…
2014 sonrası güzergahta “Kastamonu Belediyesi” ve devamında Cengiz Aygün liderliğindeki Aygün ailesinin büyük desteğini kayıt altına almamız elzem.
Bugün, GMG Kastamonuspor armalı Kastamonu'nun 2. Lig'de sampiyon olmasını istiyoruz, aslında meseleyi sportif tarafından evvel sosyolojik kulağından tutarak bu talebi dillendiriyoruz, ki bu yazının ana fikri ve konusu da budur zaten...
Evvela Kastamonulunun Alman İdealisti Schopenhauer diliyle söylemek gerekirse şampiyonluği "istemesi ve tasarlaması" lazım
Futbol; Kastamonululuk aidiyeti, ortak sosyal kimliği, birlik ve beraberliği, ortak duygu-düşünce-hedefi, özdeşleşmesi ve hepsinden evveli "güçlü olma" duygusu, "biz" olma halidir...
Futbol spordur ama daha çok sosyoloji/felsefe/matematiktir.
Çelik çomaktır futbol Anadolu'da/Kastamonu'da...
Yalan dünyaya karşı fırlatılan ve tuz buz eden.