Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Tarım Kurulu’nun “Tarım ve Hayvancılık Sürdürülebilirlik Raporu 2025” ülkemizin son çeyrek yüzyılına ışık tutuyor, üretim yanı sıra ihracat ve ithalattaki haller hem tonaj hem de döviz cinsinden okur ile bölüşülüyor, meraklıları için dosdoğru bir kaynak…

Rapor her ne kadar ülkemiz geneline odaklanmış olsa da kelimelerin arka fonundan Kastamonu namına da bilgilenmek olası.

https://tim.org.tr/files/downloads/Raporlar/TarimVeHayvancilikSurdurulebilirlikRaporu2025.pdf...

Linkinden rapora ulaşabilirsiniz.

Aşağıdaki paragraf raporun (en azından benim için) özeti adeta…

“Türkiye'nin toplam ihracatının yaklaşık %11’ini tarım sektörü oluşturmaktadır. Yıllar içerisinde temel tarım ürünleri ihracatının toplam tarım ihracat içerisindeki payının gerilediği, ancak işlenmiş tarım ürünleri ihracatının payının arttığı görülmektedir. 2023 yılı itibarıyla tarım ürünleri ihracatı gerçekleştirdiğimiz başlıca ülkeler Irak (5,2 milyar dolar; %17), Rusya (2,1 milyar dolar; %7), ABD (1,9 milyar dolar; %6,3), Almanya (1,8 milyar dolar; %6) ve Suriye (1 milyar dolar; %3,3) olarak sıralanmıştır. 2023 yılında, tarım ürünleri ihracatımızda, AB ülkelerinin payı %22 seviyesindedir. Tarım ürünleri ithalatı ise Türkiye’nin genel ithalatının (364,4 milyar dolar) %6,4’ünü oluşturmaktadır. Fasıllar itibariyle bakıldığında 2023 yılı itibariyle tarım ürünleri ithalatının %14,2’sini yağlı tohumlar; %23,1’ini hububat; %10,6’sını kepek, küspe ve diğer hayvan yemleri; %17,7’sini bitkisel ve hayvansal yağlar, %4,6’sını meyve ve sebzeler oluşturmaktadır. Hem iç piyasada hem de dış ticaret açısından Türkiye’de önemli bir konumda olan tarım sektörü, hem zorluklarla karşılaşmakta hem de bazı önemli gelişmeler kaydetmektedir. Tarımın genel yapısındaki değişim, teknolojinin artan kullanımı, iklim değişikliği, ekonomik faktörler ve devletin tarımsal politikalardaki etkisiyle şekillenmektedir.”

“Temel tarım ürünleri” ihracatının toplamdaki payı düşerken, “işlenmiş tarım ürünleri” ihracatı artıyor tespiti söz konusu, ki iyi bir şey bu…

“Buğday değil de makarna ihracat etmek” diyelim.

Tarım ihracatımızın başköşesinde Irak’ın oturması ise bölgesel huzur ve güvenliğin, iyi niyet ve komşuluğun, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünün sağlaması adeta…

İhracatta ilk 5’işimizdeki 3 ülkenin komşumuz (Irak, Rusya, Suriye) olmasına dikkat kesilmekte fayda var.

Ülkemizin tarım ürünleri ithalatında sevindiren yan ise toplam ithalatımızın ancak yüzde 6.4’ünü (364.4 Milyar Dolar) oluşturması…

“Az mı?” denebilir elbette bardağın boş tarafına bakarak.

Ülkemizin “hayvancılık” sektörü ile ilgili de bir paragraf ile “özetleyelim” konuyu…

“Türkiye’de hayvancılık faaliyetleri ağırlıklı olarak küçük ölçekli işletmelerde sürdürülmektedir ki bugün piyasa koşullarındaki dengesizlik ve diğer birçok sosyal etkiler bu işletmelerin bir kısmının kapanmasına geri kalanların ise geleceğe umutla bakabilme noktasında önemli endişelere sahiptirler. Türkiye’nin mevcut coğrafik koşullarında en etkili yürütülebilecek faaliyetlerin başında küçükbaş ve büyükbaş üretimi gelmektedir. Ancak ağırlıklı olarak ektansif ve yarı-entansif koşullarda sürdürülen faaliyetlerin geleceğe yönelik sürdürülebilirliği noktasında ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Bu işletmelerin üretime devamlılığı Türkiye hayvansal üretimine sosyal ve ekonomik bir değer sağlayacağının bilinmesi gerekir. Kanatlı ve su ürünleri üretim sektörü ise diğer türlere göre önemli farklılıklara sahiptir. Türkiye her iki üretim sektöründe bilgi birikimi ve teknolojik yönden ileri ülkelerle aynı düzeyde bulunmaktadır.”

Türkiye’deki hayvancılık sektörünün geleceğe yönelik sürdürülebilirliğine sıkıntı olarak görülen “ağırlıklı ekstansif” ve “yarı entansif” kavramlarını açalım…

“Ekstansif” geniş arazi alanlarının kullanımını ve hektar başına düşük bitki veya hayvan yoğunluğunu içerirken “entansif” ise en yüksek verimin alınabileceği şekilde uygulanan tarım metodu anlamına geliyor.

Her ikisine dair Kastamonu’da örnek görmek için çok çabaya hacet yok…

Hatta “entansif” bilançoda tam bir bakiyesizlik söz konusu.

Tarım ve hayvancılık sektörlerinde verimliliği artırmayı önüne hedef koyan 12. Kalkınma Planı’na dem vuralım rapordan bir paragraf alıntı yaparak…

“2024-2028 dönemi için hazırlanan 12. Kalkınma Planı’nda öncelikli gelişme alanları içinde yer alan tarım ve gıda sektörünün amacı ‘Üretimin ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlarını bütüncül olarak ele alan, teknoloji kullanım düzeyi ve verimliliği yüksek, örgütlü, rekabetçi, arz-talep dengesi çerçevesinde planlı üretim yapılan, doğal kaynakları etkin ve sürdürülebilir kullanan, toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayan bir tarım sektörünün oluşturulması temel amaçtır.”

Kastamonu’ya dair not düşmek gerekirse…

“Teknoloji, örgütlülük, rekabetçilik, doğal kaynakların sürdürülebilirliği” misali kavramlar nerede kalıyor?

Kastamonu’ya dair bir diğer soru(n) da…

“Verimlilik”.

Not: Dosyadaki çizelgelere bakıldığında can sıkıcı veriler var haliyle…

Gerçi “iklim krizi” göz önüne alındığında mevcut tüm ezberlerin değişeceği bir geleceğin arifesinde olduğumuz da tartışmasız bir vakıa.

“2020” ve “2023” yılları karşılaştırması yapıldığında…

Arpada ihracatçıyken ithalatçı olmuşuz, “yağlık” ayçiçeğinde de aynı tablo, buğdayda zaten ithalatçı olan halimiz sürüyor, çeltikte ihracatımız da arttı ithalatımız da, fasulyede ihracatçılığımız bitti, kırmızı mercimekte ihracatımız arttı ama ithalatımızdaki artış “öyle böyle değil”, yeşil mercimekte hem ithalatçıyız hem ihracatçıyız, mısırda da aynı tablo, nohut da ihracatımız düşerken ithalatımız arttı, pamuk ve soyada ihracatımız da ithalatımız da arttı.

Kastamonu’ya dönersek…

Kastamonu tarım ve hayvancılıkta ihracatçı değil, zaten bilakis sektörün temsilcilerince Kastamonu “tarım ili” görülmediği için tarıma dair bu hal doğal görünebilir de, “hayvancılıkta ne diye ihracatçı değil?” sorusunun da mantık kabul eden tarafı yok üretim hattı göz önüne alındığında.

Hayvancılıkta Türkiye hayvan varlığı içindeki en dikkat çekici artış “kanatlı sektörü” ile “arıcılık” sektöründe…

“Manda, koyun ve keçi” kalemlerinde ise “gerileme” var.

Kastamonu’da misal mandanın türküsü var ama kendisi yok…

Nereden nereye gelindiğinin en net kanıtı bu olsa gerek.