Korer Özbenli’nin ÇYDD’nin “Deniz Yıldızı” projesinde gençlere verdiği seminerin bir bölümünde deniz ticareti hakkındaki sözleri tam da seneler sonrasında yeniden elime aldığım “Türkiye’nin Düzeni” kitabında Doğan Avcıoğlu’nun aynı konu üzerindeki tespitleri üst üste oturdu…

Sektörel ortaya çıkışıyla birlikte emperyalizme yenildiğimiz cephelerden biridir denizcilik altyapısı ve ticareti.

“Hakimiyet/kalkınma/istikbal” cephelerinden biri olan denizcilik hem altyapı hem de üstyapı olarak Osmanlı’nın duraklama yılları ve ardından gelen batının Tanzimat vurgunu neticesinde günbegün elimizden çıktı…

Türk’e yazgı ancak limanda “amele” olmak kaldı.

Türkiye, kapitülasyonlar neticesinde iskele ve limanlarını kendi kontrolünde bulundurma hakkını kaybetmişti, “1 Temmuz 1926” itibarıyla resmen geri aldı…

“Kabotaj”.

Afacan Köşe-6

Devlet katında “Tersaneler Genel Müdürü” kadrosundan emekli olan ve ardından Mersin Deniz Ticaret Odası Genel Sekreteri olarak iş yaşamını noktalayan Korer Özbenli denize kıyı olmayı “uluslararasına açık yerdesiniz” diyerek ifade ediyor…

Fırsat ve riski içinde barındıran bir konum bu.

Osmanlı Devleti’nin ve devamında Türkiye Cumhuriyeti’nin “milli” ve “lider” deniz ticaret altyapısı ve üstyapısı kurmaya yönelik fikri ve atılımı daima oldu…

Emperyalizmin ve cemicümle yerli işbirlikçilerinin tüm engellerine rağmen bu yolda zaman zaman yol alındı zaman zaman alınan yol geri verildi.

Korer Özbenli mevzunun tüm hikmetini Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünde topladı…

“Topraklarının ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudreti ve yeteneğinin hududu çizer.”

(Rakamlar üzerinden okumak daha anlaşılır kılıyor mevzuyu…

Ülkemiz “8 bin 333 kilometre” kıyı uzunluğuna sahip ve 3 tarafı denizlerce çevrili ve ilaveten iç deniz(ler)i olan bir “yarımada” olmasına rağmen deniz ekonomisinden gereği ve yeteri oranda pay alamıyor.

66 kilometre kıyısı olan Belçika ve 460 kilometreli Hollanda karşısında boynumuz eğik…

Antwerp ve Rotterdam limanlarının “yanından” dahi geçemeyen işlem hacmine sahibiz günümüzde.

Kastamonu’nun kıyı uzunluğu “170” kilometre…

Belçika’nın nerdeyse 3 katı büyüklüğe sahip.

Kastamonu’nun denizcilik altyapısı ve üstyapısı kabul edilebilir seviyede değil…

“Ekonomik” getirisi (nerdeyse) yok.

Denizden iş ve aş çıkarmak için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıda yer verdiğim sözünü başucumuzdan ayırmamak lazım gelse…

Sınırlarımızı zorlamak için yetenek ve kudretimize davranmamız lazım.)

(Korer Özbenli…

Kastamonu için bir “olanak”.

Kant Ahlakı’nın vücut bulmuş şekli…

Akıl insanı.

Kastamonu’da toplumu ileri götürecek her emeğin altına gönlüyle giriyor…

Kah dinliyor kah anlatıyor.

“Kastamonu kimliği” günümüzde o ve onun benzeri şahsiyetlerde kendine beden buluyor…

“Kastamonulu Korer Özbenli” o.

Korer Özbenli’nin (ve yazarı olduğu “Muzaffer Şerif ve Sosyal Psikolojinin Nörolojik Temelleri” kitabından tanımaya çalıştığım kardeşi Taner Özbenli’nin) “yüksek ahlak sahibi” olarak toplumun içinde emekçi olmalarını anlamaya çalışıyorum…

“Özbenli aile eğitimi” nihayetinde vardığım yer.

Ailenin babası Hüseyin Avni Özbenli “köy enstitülü”…

Silinmeyen iz.

Hüseyin Avni Özbenli ilk görev yeri olan Gaziantep Lisesi felsefe öğretmenliği görevinin ardından kendi isteği ile Kastamonu Göl Köy Enstitüsü “öğretmenlik bilgisi” öğretmenliğine tayin edildi…

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderildiği ABD’deki Florida Üniversitesi’ndeki eğitiminin ardından Eskişehir’deki Çifteler Köy Enstitüsü’ne müdür olarak atandı, devamında da yine bir “duayen” köy enstitüsünün devamı olan Ankara’daki Hasanoğlan İlköğretmen Okulu’nda müdürlük görevi yaptı.

Korer Özbenli “Okul ödevlerimizde devletin kendisine verdiği kurşun kalemleri kullanmamıza izin vermezdi babam” diye anlatıyor evdeki “devletçi” terbiyeyi…

Mümkün mü babanın devlet işlerinde kullandığı beyaz kağıtlardan bir yaprak dahi kullanmak, bakkaldan alınan teksir kağıdına devam, kalemin ucu üstünde bir süre kaldığında mürekkep emen o meşhur sarı saman kağıt.

“Köy Enstitülü” ebeveynlerin çocuklarının toplumsal yaşamın farklı alanlarında aynı ahlak, özveri ve vatanperverliğin ısrarlı emekçi olduklarına şahidim…

Aksi istikamette “istisna” yok.

“Köy Enstitüsü” ahlakı istiklal ve istikbalimizin kolonu…

Deprem tanımaz.

Korer Özbenli’ler bugün de yarın da “umut”…

Hilesiz ve hurdasız pekala yaşanabiliyormuş işte.)