Kelimelerle aramda bir şekilde ilişki başladığından beridir ayrı bir yeri vardır bende iman kelimesinin. İnsanı teskin eden bir yanı olduğu gibi , kişiye güç veren , özgüven aşılayan , kişiyi ümitvar eden güçlü ve gizemli bir anlamı var. Sanki sözlük anlamı inanmak tan fazlasını barındırıyor. Evet islami bir terim. Arapça bir kelime. Ama tüm dillerde karşılığı var ve tüm insanlığı bağlıyor. Sadece islami bir terim olup müslümanları ilgilendiren bir terim gibi algılansa da tüm insanlığı ilgilendiriyor ve bağlıyor. Siz bir ortodoks hristiyanında ki imanı görseniz ya da İsrail li Yahudi deki , ya da Gürcü bir delikanlıyla karadeniz üzerine bir sohbet etseniz , karadenizdeki bir çok şehrin kendi toprakları olduğuna dair inancını görseniz utanırdınız imanınızdan. Çünkü iman somut olmayana inanmayı gerektirir. Çünkü iman ideal olanı istemektir, talep etmektir.İman bir hristiyan için İsa dır. Bir yahudi için Musa dır. Bir Müslüman için Muhammed Mustafa ve fazlasıdır. Bir Japon için hiçbir insanın canına mal olmayacak bir inşaat ve otomobil üretmektir. Kamu hizmetlerinde adı yolsuzlukla anılan bir Japonun canına kıymasıdır iman. İspanya adalet bakanının yolsuzluğun ülkede kanser gibi herkesi etkilediğini dile getirerek yapılacak yolsuzlukla mücadele yasasına muhalefet partilerinden destek ismesidir iman. İman almanyada bir ev sahibinin yüksek gelirli birine evini kiralamak istediğinde" maaş bordronu getir gelirini göreyim deyip sonrada sen yüksek gelirli bir kişisin , eğer bu küçük ve daha ucuz olan evi tutarsan dar gelirli birinin hakkına girmiş olursun deyip o evi yüksek gelirli bir kişiye vermemesidir.

Gelelim iman ve imkan ilişkisine. İman sağlam ve koşulsuz bir inanmayı gerektirir. Bir hedefe varacağınıza olan inanç gerçekleşmişse gerisi kolay. En büyük engel bir hedefin gerçekleşeceğine olan inancın olmayışıdır.

Amerikalı bir bilim adamı fareler üzerinde yaptığı bir deneyde şunu gözlemliyor. İçi su dolu dar kaba su koyuyor ve içine fareyi bırakıyor. Fare üç gün çırpınıyor ve üçüncü günün sonunda ölüyor. Bir kaç farede aynı deneyi yapıyor sonuç hep aynı. Üçüncü günün sonunda ölüyor. Sonra deneyde bir değişiklik yapıyor. İkinci gün fareyi kaptan çıkartıyor ve kurulayıp temizliyor. Yedirip içiriyor ve tekrar aynı fareyi aynı kaba koyuyor. Fare tam onüç gün yaşıyor. Çünkü fare günün birinde kurtarılacağına inanmış olmanın verdiği güçle yaşıyor onüç gün. Yani bir farenin iç güdüsel imanının gücünü orataya koyan bir amerikalı bilim adamının kendi imanını düşünebiliyor musunuz? Onun için dünyayı onlar yönetiyor. Onun için uzay çalışmalarında ve tüm bilimsel çalışmalarda öndeler.

O iman olmasaydı dört bir yandan sarılmış anadolu düşman işgalinden kurtulamaz , Türk milletinin bağımsızlığı kazanılamaz , bugün Suriye, Irak , Filistin ve diğer toplumlar gibi esaret altında yaşamaya devam ederdik. O günkü bağımsızlığa olan inanç bu gün yerini ekonımik ve kültürel bağımsızlığa evrilmesse amacımıza ulaşamaz ve Tam bağımsız bir Türkiye hayalimiz suya düşer. Ekonomik, sosyal ve siyasi yönden tam bağımsız olmadıkça siyasi bağımsızlık hep tehlikededir.

Gelelim islami literatürdeki iman kelimesinin anlamına. İmanın şartı altımıydı? Altı şartı yerine getirdiğinizde iman ediyorsunuz yani mü'minsiniz. İman ve ibadet farklı kavramlar mı? Birisi olmazsa diğeri olmaz bir durum mu var acaba? İman olmazsa ibadet olmaz ama ibadet eksik olsa iman yine olur kanaatindeyim. Birisi Yeter şart , birisi gerek şart. Onun için iman olmadan amel diğer deyişle eylem olmaz olsa da rastgele olur o da ibadet değeri taşımaz. Bu inanç açısından böyle olduğu gibi bu dünya işlerinde de böyledir.  İnanıyorsanız başarırsınız. Yapacagınız herhangi bir işin öncelikle doğruluğuna ve gerekliliğine inanmalısınız . Yoksa başarılı olmak bir yana yapacağınız işten rahatsız olursunuz. Bir hedefiniz , bir amacınız varsa yaptınız işten verim alma şansınız var.

Gerek inacımız anlamında ahiret hayatı baz alınarak yapılan işlerimizde gerekse bu dünyalık işlerimizin tamamında önce inanmak gerekiyor. Bize tüm fırsatların açılacağı yegane kapı yapacağımız işin doğruluğuna ve gerekliliğine olan inancımızdır. Bir işin doğruluğuna ve gerekliliğine inandığımız halde olmadı. Başaramadık. Ne yapıcaz ? Kendimizi kötü hisseder miyiz ? Evet . Başarısızlık duygusu kötüdür. Belki de ileri zamanlarda yaşayabileceğimiz psikolojik rahatsızlıkların kaynağı böyle basit gibi görünen ve hafife alınan başarısızlıklardır. Oysa iman eden birinin hayatında ümitsizliğe yer yoktur. Bir şey siz ne yaparsanız yapın olmuyorsa onda da vardır bir hikmet deriz ve daha iyisini , daha güzelini talep ederiz ve yeni çalışmalara başlarız. Aslında iman içimizde bitip tükenmeyen bir enerjinin ana kaynağı gibi. Bu enerjiyi harekete geçirecek start düğmesi gibi. Karanlığın ortadan kalcacağına , herşeyin berrak ve aydınlık olacağına olan imandır güneşi doğuran. İman etmeseydi Peygamber alemler yaratılır mıydı?

Kısacası iman etmek biz insanoğluna farklı bir boyut kazandıran tek özelliğimiz. Yoksa herhangi bir hücre sayısı farklı sıradan bir canlı olurduk. İnsanoğluna kainatın efendisi Ünvanı bu imanı sayesinde verilmedi mi? Eşrefi mahluk sıfatı da sırf bu yüzden bahşedilmemiş mi?

Kadir ARMAN