Kıbrıs Türk halkı sandıkta sadece yerel yöneticisini değil, Doğu Akdeniz’in geleceğini de seçti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan son seçimler, yalnızca ada siyasetini değil, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasını da yakından ilgilendiriyor. Katılım oranı düşük olsa da sandıktan çıkan mesaj açık: “Kıbrıs Türk halkı, kendi kurumlarıyla güçlü bir yapıyı korumak istiyor.” Seçim sonuçları, Türkiye’nin son yıllarda Doğu Akdeniz’de yürüttüğü Mavi Vatan vizyonuyla birebir örtüşmese de, halkın iradesinin demokrasi içinde şekillendiğini gösteriyor. Bu tablo, hem Lefkoşa hem Ankara açısından dikkatle yönetilmesi gereken bir döneme işaret ediyor.
Bağımsızlık, ama ortak vizyon
KKTC halkı, bağımsızlık bilincini korurken, Türkiye ile sahip olduğu tarihî ve stratejik bağların öneminin farkındadır. Ankara ise bu ilişkiyi yalnızca eşit ortaklık ve karşılıklı saygı ilkeleriyle sınırlı görmeyip; KKTC’de siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında fiilen uygulanan adımlarla güçlendirmeye kararlıdır. Bu yaklaşım, KKTC’de istikrarı pekiştiren, işbirliğini somut projelerle destekleyen ve Türkiye’nin stratejik çıkarlarını güvence altına alan bir politika olarak öne çıksa da Kıbrıs meselesi Sayın Devlet Bahçeli’nin gözünde sıradan bir seçim tartışması değildir; Türk milletinin jeopolitik geleceğini tayin edecek stratejik bir davadır. Sayın Bahçeli’nin mesajı, KKTC ve Türkiye’nin stratejik duruşunu üç boyutlu olarak okumak mümkündür. Bunlar:
· KKTC’deki siyasi aktörlere uyarı: Türkiye’nin milli ve egemenlik çizgisinden sapılmamalıdır.
· Türkiye’ye iç politika hatırlatması: Kıbrıs meselesinde kararlılık sürdürülmelidir.
· Uluslararası topluma mesaj: Dış baskılar Türkiye’yi geri adım attıramaz; stratejik duruş nettir.
Kısaca, mesaj hem Kıbrıs Türklerinin milli çizgisine sadakatini, hem Türkiye’nin bölgede kararlı duruşunu hem de dış güçlere karşı uyarı niteliğindedir. Sayın Bahçeli aynı zamanda ada da iki devletli çözümü savunarak federasyonu reddettiğini ve milli değerlerden taviz verilmeyeceğini net bir şekilde vurgulamıştır.
Enerji, güvenlik ve üretim ekseni
Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları ve deniz yetki alanları üzerindeki tartışmalar, bölgesel dengelerin ve geleceğin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynuyor. Türkiye ile KKTC’nin bu süreçte ortak ve kararlı bir duruş sergilemesi, yalnızca siyasi bir tercih değil, aynı zamanda ekonomik ve stratejik bir zorunluluk haline geldi. Yeni dönemde üretim, enerji ve savunma alanlarında karşılıklı iş birliğinin artması bekleniyor.
KKTC’nin stratejik öncelikleri
Bu yeni dönemde KKTC’nin yol haritası şu başlıklar etrafında şekillenmelidir:
· Kurumsal güç ve şeffaflık: Kamu kurumları ve adalet sistemi, bağımsızlık ve şeffaflık temelinde güçlendirilmeli; Türkiye eşit bir ortak olarak deneyimini paylaşmalıdır. Kıbrıs seçimleri, yalnızca politik tercihlerle değil, yerel ekonomik ve hukuki düzenlemelerle de şekillenmiş; denetim eksiklikleri ve bazı ekonomik faaliyetlerin algısı, seçmen davranışını etkilemiştir. Bu durum, kurumsal şeffaflık ve ekonomik yönetimde stratejik adımların önemini ortaya koymaktadır.
· Üretime dayalı ekonomi ve enerji işbirliği: Ekonomide yardım ve hibeler öncelikli hedef olmaktan çıkarılmalı; tarım-sanayi projeleri, enerji yatırımları ve savunma sanayinde ortak üretim modellerine ağırlık verilmelidir. KKTC, kendi kaynaklarını yönetme yeteneğini güçlendirirken, Doğu Akdeniz’de enerji ve ticaret hatlarında daha etkin bir rol üstlenmelidir.
· Eğitim, bilim ve gençlik: Üniversiteler kalite odaklı dönüşüme girmeli; Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile ortak burs, teknoloji, girişim ve Ar-Ge programları hayata geçirilmelidir. Gençlik, geleceğin stratejik aktörü olarak ön plana çıkarılmalıdır.
· Ortak dış politika ve diplomasi: Uluslararası platformlarda KKTC’nin sesi gür çıkmalı; “iki devletli çözüm” ilkesi kararlılıkla savunulmalıdır. Rum Kesimi ve bölgesel aktörlerin Türkiye karşıtlığına karşı, KKTC’nin kimliği ve Türkiye ile stratejik ortaklığı güçlendirilerek etkin bir diplomasi yürütülmelidir.
Kıbrıs Türkü’nün mesajı
Kıbrıs Türk halkı, Rum Kesimi’nin tek taraflı iddialarına karşı kendi devletine ve kimliğine sahip çıkmaya devam ediyor. Son seçimler ise bu iradenin farklı yorumlarla da ifade bulduğunu gösterdi. Halkın tercihi, Türkiye ile ilişkilerde karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde yeni bir denge arayışını yansıtıyor. Bu tablo, Kıbrıs Türk halkının demokratik olgunluğunu ortaya koyarken, Türkiye açısından da ortak gelecek vizyonunun sadece diplomasi değil, aynı zamanda karşılıklı anlayış ve güven temelinde güçlendirilmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Sonuç
KKTC seçimleri, bölgede yeni bir diplomatik dönemin kapısını aralamıştır. Lefkoşa ve Ankara için kritik olan, halkın iradesini doğru okumak ve Doğu Akdeniz’deki Türk varlığını kalıcı kılacak stratejik adımları birlikte atmaktır. Çünkü bu ada, sadece Kıbrıs Türklerinin değil, Türk milletinin Doğu Akdeniz’deki yüzüdür.
Gerçekler acıdır; fakat sessizlik onlardan da daha acıdır. Bir millet hafızasını kaybederse, geleceğini de kaybeder. Âkif’in sözü hâlâ kulağımızda: “İbret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?” İşte bu yüzden, Ayşe artık tatilde değil; artık uyanmalı, hatırlamalı ve harekete geçmelidir.