Tadı, kokusu,rengi ve kıvrım kıvrım oluşuydu onu diğerlerinden ayıran...
Gevrekliği dillere destandı.
Kendine has lezzeti için zamânı dört gözle beklenirdi.
Sabah kahvaltılarının vazgeçilmeziydi.
Yıl boyu bu lezzeti sofralarından eksik etmek istemeyenler biberler körpe iken turşu kurmak için acele ederdi.
İnebolu pazarında "Hatıpbağı biberi" adıyla nam salmıştı.
Çünkü yetiştirildiği mahallenin adını almış, toprağına uyum sağlamıştı.
Eskiden İnebolu deresiyle Hatıpbağı mahallesi bir aradaydı. Su azaldığında dere yatağının uygun alanlarına da bahçe yapılırdı. Suyun sürükleyerek getirdiği aluviyonlu toprak suyun çekilmesiyle verimli bir hal alırdı. İşte "Hatıpbağı biberi" buralarda yetiştirilir, lezzetine doyum olmazdı.
Sadece dere yatağı değil, tüm Hatıpbağı Musa köprüsüne kadar sebze bahçeleriyle kaplıydı. Sulamak için derede ki sudan istifade edilirdi. Suyu bol bulan biber ise bir bakıma coşar, üreticisini sevindirirdi.
Evet bahçeli evlerin bitme noktasına geldiği ve biber yetiştirilen arazilerin üzerinde apartmanların yükseldiği Hatıpbağı mahallesi eski özelliğini yitirdi. Düzayak oluşu ve çarşıya-pazara yakınlığı ile yaklaşık 4-5 bin kişinin ikamet ettiği yer konumuna geldi.
Verimli toprak yerini betona bıraktı.
Hatıpbağı biberi üretimi başka mahalle ve köylere kaldı.
İnebolu'ya has tadı ve kokusu olan tüm organik ürünlerin gelecek nesillere aktarılması ise bu tohumların deforme olmadan muhafaza edilmesine bağlıydı.
Evet; günümüzde geleneksel yöntemlerle devam eden üretimden pek çok şehirde söz edilemezken, İnebolu ve çevre ilçelerin bu konuda şanslı olduğunu düşünenlerdenim.
Özellikle çalışkan halkıyla bilinen bir kaç köyümüz üretimde lokomotif görevi üstlenmiş durumda...
Kendine has kokusu ve ince kabuğu ile domatesin, kıvrım kıvrım ve gevrek Hatıpbağı biberinin, yine şekli düzgün olmasa da tadına doyum olmayan salatalığın organik üretildiği gönül rahatlığıyla söylenebilir İnebolu'da...
Yöresel ürünlerin çeşitliliğiyle ciddi bir ziyaretçisi bulunan ve Salı-Cumartesi günleri kurulan İnebolu pazarı ise bir lezzet cümbüşüne dönüşüyor bu aylarda.
Bizlere de geçmişten geleceğe uzanan bu güzellikleri yaşatmak ve unutturmamak düşüyor...
Bu böyle biline.