Dillerin ortaya çıkışından günümüze kadar dil ve edebiyat insan hayatındaki yerini ve önemini hep korumuştur. Birçok bilimsel gelişme kesintiye uğramış, bir sonraki gelişme önceki bilgileri geçersiz kılmış olsa bile dil ve edebiyat sürekli üzerine ekleyerek, katarak ilerlemiştir. Edebiyat dersinin gerekliliğini anlatmak için edebiyat bir bilim dalı mı yoksa bir sanat dalı mı tartışmalarına girmeye gerek yok sanırım. Öyle ki hangi bilim dalında çalışma yaparsanız yapın, hangi sanat dalına ilgi duyarsanız duyun edebiyata yani dile ihtiyacınız olacak. 

Pekâlâ dile ihtiyaç duymadan bilimsel çalışma yapılamaz mı? Yapılamaz. Kavram bilgisi gelişmeyen, oluşmayan bir birey ne hayatı anlayabilir ne de anlatabilir. Hayata dair hiçbir olguyu ifade etme yeteneğine sahip olamaz. Edebiyata dilin disipline edilmiş hali olarak bakarsak asıl meselenin dil olduğunu anlayabiliriz. Dil gelişimi bir birey için fiziksel gelişim kadar önemlidir. Temel ihtiyaçlarımız olan yeme- içme kadar önemlidir. Kişilik gelişimi büyük oranda dile bağlıdır. Bir kişiyle tanıştığımızda konuşuruz ve onu konuştururuz. Ona sorular sorar, karşımızdakinin yerini zihnimizde belirlemeye çalışırken verdiği cevaplara göre o kişiye bir rol biçeriz. Ya deriz ki dolu biri, konuya hâkim, entelektüel bir kişilik ya da boş biri olduğunu düşünürüz. Bunu belirleyecek olan da kişinin kullandığı üslup ve beden dilidir. Çok kısa ve kestirme bir ifadeyle her bilim dalının bir dile dolayısıyla edebiyata ihtiyacı vardır. Zaten bir bilim dalını diğer bilim dallarından yüzde yüz ayırmak mümkün değildir. Her bilim dalı diğer bilim dallarıyla bir şekilde ilişkilidir ama hepsinin ortak ilişkili olduğu alan dil ve edebiyattır.

Gelişmiş ülkelerde kullanılan dilin önemine baktığınızda zaten gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere attığı farkı göreceksiniz. Birçok gelişmiş ülkenin sıradan bir vatandaşının kullandığı kelime sayısı gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerdeki nitelikli, bilim insanı, siyasetçi ya da sanatçı kişilerinden daha fazladır. Dünyaya silah gücüyle hâkim olmak mümkündür ama sahip olmak mümkün değildir. Dünya hakimiyetini dili ve edebiyatı gelişen milletlerin başarabileceği bir gerçektir. Osmanlının dünyaya hâkim olduğu döneme bir göz gezdirelim. Çin, insanlık tarihine eş değer bir geçmişe sahip. İngiltere, İran gibi devletler her biri güçlü devlet olma özelliğini hala taşıyorsa bu sahip oldukları dil ve edebiyatları sayesindedir.                                                                                                         

Bir toplumu tanımak istiyorsanız kullanmış oldukları sözlükleri incelemeniz yeterli. Bir milletin ruhunu, geçmişini, hayallerini hatta özlemlerini okuyabilirsiniz sözlüklerinden. İnsanların da aynı devletler gibi donanımları vardır. Kullandığı kelimeler, jargon ifadeler kişinin kimliği, ahlaki değerleri ve sahip olduklarıyla ilgili bilgiler verir. Dolayısıyla ne iş yaparsak yapalım, hangi meslek erbabı olursak olalım; kullandığımız dil ve üslup bizim önce insan olduğumuzu yansıtmalı. Edepli, ahlaklı bir kişiliğe sahip olduğumuzu göstermeli. Bunun için de çok okumalı ve kesintisiz öğrenme arzumuzu sürdürmeliyiz.

                                                                                                           Kadir ARMAN