Çocukluğumu yaşadığım köy hayatımı hiç unutmam mümkün değil. O tabiat ile iç içe olan yaşan tarzı, aynı zamanda açık bir üniversite kampusu gibi her geçen gün farkında olmadan insana yeni şeyler öğretmekte ve hayatını zenginleştirmektedir.

Ayrıca köylerimiz de canlı tarih abidesi insanlarımızda pek çoktur. Onlar size hayatı en gerçekçi yapısı ile sunarlar ve latif kelamları ile güzel bir eğitimcidirler aynı zamanda.  Onların bu güzel öğretisi tıpkı taş üzerine kazı misali bir ömür ışık tutar hayatınıza. Onların hayat hikâyelerini bir ömür hafızanızda saklarsınız.  

Yine yıllar öncesine bir yolculuk başlıyor iç dünyamda ve beni Karadeniz in şirin bir köyüne götürüyor. Köyümde komşum ve köy büyüğümüz bir asırlık çınar misali o kıymetli insanın dizinin dibinde oturur gibi oluyorum bir an. Anlattıkları o günkü tazeliği ile yine canlanıyor  hayalimde. Mahalle çocuklarını ki bizleri etrafına daire yapar savaş anılarını anlatırdı. Bizler o çocukluk halimizle pür dikkat kesilir nefesimizi tutar büyük bir heyecanla onu dinler idik. O katıldığı bir savaşın anısını dile getirmişti bizlere.

“Oğullarım, Balkan harbi çıktığında biz yaylada idik.”  

Karadeniz’in yaylaları yoğun çam ve kayın ağaçları ile kaplı içinde çok rahat kaybolabileceğiniz ormanlık alanlardır.  “Dediler ki; Vatanınız milletiniz için şehitlik kapısı açıldı! Toparlanın, bugün birlik beraberlik günü diye tellal dolaştırılırıldı“  O zaman teknoloji bu günden farklı olduğu için duyuru yerleşim alanlarında bu şekilde yapılıyordu. Sesi gür bir kişi çıkıyor etraftaki yerleşim alanları tek tek geziliyordu. “Hep beraber gençler olarak toparlandık, ailelerimizle sevenlerimizle vedalaştık helalleştik ve harbe gittik. Kavak ağacının beyaz kabuğunu yedik, hem oruç tuttuk hem harp ettik” der ve gözyaşı aksakalından boncuk boncuk süzülür göğsünü ıslatırdı.

Şunu düşünmeden edemiyorum, bugün bile karadan ve havadan insan toplayabilme imkânı olan o ormanlık alanda insanlar dağılmış olsa belki hiç kimseyi ele geçiremezsiniz. Bu toplanış, bu beraberlik, içlerindeki sadrını ihata eden imanın şahadet arzusu yanında oruç gibi asli bir ibadet tutkusudur. Ramazan ayı Anadolu’muz da farklı bir saygıya muhatap olmuştur. İbadetlerde zorluğu emretmeyen Rabbimiz, yemek zorunda olan hasta, yolcu gibilere edebin güzelliği gereği gizliliği tavsiye etmiştir. Bu edebi kültürümüz olarak benimsemiş insanımız sokaklarını Ramazana göre dizayn eder, giyim kuşamlarını bile bu aya göre düzenler sokaklarda gönlü rahatsız edecek kalbi mesajların menfi tesirinin olmamasına dikkat eder, her türlü tahrikin önüne geçer böylelikle günahtan sakındığı gibi bir başkasını da günaha düşürmeyecek bir güzellikte yaşam benimserdi.

 Unutmamamız gereken Ramazan edebimiz, bekamız için oruç tutarak şahadete koşan bize bu güzel yurdu miras bırakan ecdada karşı ahde vefa değil midir?

Kalın sağlıcakla.