Sene 1973, uzun soluklu bir çalışmanın ardından girdiğimiz üniversite sınavı çalınan soru şaibesi yüzünden iptal edilmiş ve yeniden sınava alınmıştık. Henüz üniversite birinci sınıfa başladığımız o dönem, eğitim normal zamanda başlayamadığından yaz dönemine kaymıştı.

1974'ün yazında okula devam etmiştik. Bu tarih özellikle Türkiye için çok büyük öneme haiz bir zaman dilimi idi. 20 Temmuz 1974'de Türkiye Kıbrıs adasında barışın tesis edilmesi için Kıbrıs’a çıkarma yapmış, bizim için çok önemli bir süreç başlamıştı. Bizler ülke gençliği olarak çok heyecan duyuyoruz hiç unutamadığım o heyecanı hala yaşar gibiyim. Tabiî ki o yıllar bugünkü gibi sosyal medyanın aktivitesinin olmadığı zamanlar. TV'lerin sınırlı olduğu zaten telefon imkanının azlığı olaydan düzenli haber alamamamız sebebi ile heyecanımız her an biraz daha artmakta idi.  

Üniversitelerde anfiler kalabalık öğrenci guruplarının ders yaptıkları büyük sınıflardır. Bir gün anfide derse katılmak üzere gittiğimizde sıramıza oturmuş hocamızı beklerken ömrümde hiç unutmadığım ve unutamayacağım hayal kırıklığımın zirveleştiği bir anı yaşamış oldum. Not tutmak üzere derse başladığımda sıra üzerine kurşun kalemle yazılmış bir yazının yıldırım çarpmış gibi üzerimdeki etkisi hala beni etkilemektedir. Yazıyı affınıza sığınarak aynen ifade etmek istiyorum “Moskof bizi düzecek “

Bu yazı ile göz göze geldiğimde çarpılmışa döndüm, başımı kaldırıp sınıfa bir baktığımda herkes benim gibi ders dinleyen öğrenciler olduğunu gördüm. Kendi kendime Yarabbi, şayet bu sınıfta bu çirkin zihniyetin sahibi öğrenciler varsa bizim burada göreceğimiz çok şeyler var herhalde dedim ve derse başladık. Ancak dersten bir şey anlamam mümkün değil bir yandan yazının tesirinden kendimi kurtarmaya çalışıyor bir yandan Moskof’un safında olan öğrenci zihniyetinin olmasına da üzülmeye devam ediyordum.  

Aynen düşündüğüm gibi olmuştu. 1975'e adım attığımızda sınıf ideolojik olarak ikiye bölünmüş, bir taraf sağ görüşe sahip ideolojik öğrenci gurubunu oluştururken, diğer tarafta sol yapılanmaların tüm örgütleri yanında ayrıca Leninci ve Maocu ideolojiye sahip öğrenci yapısından oluşuyordu. Ya orta sırada ise sıradan olmayan mavi bereli komando askerler boylu boyunca oturur ders o şekilde yapılırdı. Bir teneffüs kütüphaneyi bir grup kullanır, diğer teneffüs diğer grup kullanırdı. Yine tuvaleti bile bir teneffüs bir grup, diğer teneffüs diğer grup kullanıyordu. Bu olumsuzluk hiç kimseye menfaat sağlamıyordu. Kampusta yalnız gezme şansı olmayan öğrenciler üniversitenin hiçbir birimini istediği gibi kullanamıyordu. İfade etmek isterim ki, bu ortamda yetişen öğrenciler bugün Türkiye’mizde memur olmuş, amir olmuş, sanayici olmuş iş üreten vatandaşlarımızdır.

Şuna kesin olarak inanmak lazım ki; Bu ülke hepimizindir. Emperyalist yıkıcı ideolojilerin manyetik yapısından etkilenmeden bugünkü Türkiye’mizde yakaladığımız huzuru daha da güzelleştirerek, birbirimize saygı ve sevgiyle yaklaşarak ülkemizin bekasını sağlamak hepimize düşen en asli vatandaşlık görevimizdir. Bireysel saygı ile toplumsal huzurumuzu sağlamak kendi elimizdedir. Yoksa öz değerlerimizi kaybederek, kendi ülkemizde  ruhi yalnızlığı yaşar, ülkesine karşı kalbi kin ve nefret çirkinliği ile Moskof'un safında kendimize yer bulmaya çalışırız. Kadri bilinmeyen nimetin zevali yakındır denir. Akıllı bir toplum oluşturarak esef verici anılarımız olmasın inşallah. Kalın sağlıcakla.