Yazar ve aktivist Wendell Berry’nin çok sevdiğim bir sözü var: “Artık sadece yediklerimizden değil, ‘yemediklerimizden’ de sorumluyuz.” 

Dünya genelinde 821 milyon aç insan varken 1.3 milyar insan obez veya fazla kilolu, dünyadaki açlık sadece kaynakların yetersizliğinden değil, gıdanın israfı ve adil dağıtım olmamasından kaynaklanıyor. Dünyada israf edilen gıdanın miktarı yıllık yaklaşık 1,3 milyar ton. Üretilen toplam gıdanın üçte biri sofraya ulaşmıyor. Maalesef 5 saniyede bir çocuk açlıktan ölürken yine aynı 5 saniyede 300 ton gıda israfı oluyor.

Tabağımızda yemediğimiz veya aşırı tükettiğimiz her lokma, dünya kaynaklarından küçük bir parça alıyor. İnsan beslenmesi çevreye, su kaynaklarına, biyoçeşitliliğe ve gezegen sağlığına ilişkin hemen hemen her türlü ölçüme baskı yapıyor. Tehlikede olan bu kadar çok şey varken, araştırmacılar dikkatlerini şu soruya yönelttiler;

Gezegen gerçekçi olarak ne tür bir beslenmeyi destekleyebilir?

Çalışmalar, bu sorunun direkt bir cevabının ne yazık ki olmadığını ama Akdeniz ve DASH gibi diyetlerin, sağlık üzerinde birçok olumlu etkisinin olduğunu gösteriyor. Akdeniz Diyeti, hala popülerliğini korusa da son yıllarda ona ek olarak Gezegen Diyeti de ön plana çıkıyor.
Bu sorunu çözmek için 2019 yılında EAT-Lancet, komisyonu biz ve gezegen için sağlıklı bir diyet önerisinde bulundu. The Lancet’e göre; 37 bilim insanının üzerinde çalıştığı Gezegen diyetinde, hayvansal kaynaklı besinler yerine meyveler, sebzeler, kuruyemişler ve baklagiller ön plana çıktı. Bu yüzden, bitkisel kaynaklı besinler bakımından zengin ve daha az hayvansal kaynaklı besin içeren bir diyet, hem sağlığımızı hem de doğayı koruyor.

Peki bu diyet nasıl yapılacak? Lancet komisyonu bu diyetin nasıl yapılacağını şöyle özetliyor:

ü  Hayvansal kaynaklı ürünlerin tüketimini sınırlayın, yerine bitkisel kaynaklı besinleri koymayı deneyin. Kırmızı et ve şeker tüketimini % 50 oranında azaltın.( Haftada maksimum 1 kere 100 gr kırmızı et, 200 gr beyaz et gibi)

ü  Tabağınızın en az yarısını meyve ve sebzelerden oluşturun.

ü  Yerel üretimi destekleyin. Bir besin, bir kıyafet ne kadar uzaktan geliyorsa, karbon ayak izi ve su ayak izi  o kadar yüksektir, yani doğaya maliyeti fazladır.

ü  Kuruyemişler günde ortalama 50 gram (yaklaşık olarak 1.5 avuç)  

ü  Bitkisel protein kaynaklarından fasulye, nohut, mercimek ve diğer baklagilleri günde 75 gram yani yaklaşık beş yemek kaşığı tüketin.

ü  Hayvansal kaynaklardan 250 ml. süte beslenmenizde yer verebiliyorsunuz.

ü  Ekmek ya da pirinç gibi tam tahıllara günde 230 gram (10-12 yemek kaşığı pirinç ya da bulgur ya da 8-9 dilim ekmek) izin verilirken, günde 50 gram nişastalı sebzeleri tüketebiliyorsunuz. Son olarak 31 gram şekere (yaklaşık altı küp şeker) ve yaklaşık 4-5 yemek kaşığı sıvı yağ beslenmenizde var.

ü  Tek kullanımlık plastikten uzaklaşın.

ü  İsraf etmeyin, dönüştürün, yeniden kullanın, bağışlayın.

ü  Çöplerinizi ayrıştırın ve mümkün olduğunca az atık çıkarmaya çalışın.

ü  Alışveriş çılgınlığından vazgeçin, ihtiyacınız olduğu kadar alın, paylaşın.

ü  Daha az fosil yakıt kullanın, toplu taşıma kullanmaya özen gösterin, yürüyün, bisiklete binin.

ü  Çevre dostu ve sürdürülebilir moda konusunda bilinçlenin.

ü  Sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir hayvancılık, sürdürülebilir balıkçılık konularında farkındalığınızı artırın.

ü  Gıda okuryazarlığı konusunda kendinizi ve etrafınızı geliştirin, örnek olun.

Görüldüğü üzere bu beslenme düzeni bizim ülkemiz şartlarında da uygulanması çok zor olan bir plan değil. Geleneklerimize döndüğümüzde ve doğala yöneldiğimizde, aslında hem doğamıza, hem bedenimize hem de geleceğimize sahip çıkabiliyoruz.


Önümüzde yepyeni bir yıl var… Yeni yıl yeni hedefleri, yeni başlangıçları da beraberinde getirsin… Bu yıl dünyanın bizlere cömertçe sunduğu sınırlı kaynakları kullanırken yarını tüketmemeye, geleceği beslemeye ne dersiniz?

Dileğim; 2024’te doğa ile uyumlu kararlar aldığımız, doyasıya yaşadığımız, sağlıklı, güçlü ve mutlu hissettiğimiz, ‘doğduğumuz coğrafyada doyduğumuz’ bir yıl olması. Herkese iyi seneler…

DİYETİSYEN KÜBRA BALCI