Yıl 1915…

Kışın soğuk ve ayazının altından baharın bin bir renk seramonisinin görünmeye başladığı ilk günler…

Yer  Çanakkale…

Bir tarafta yıllar boyunca onlarca cephede düşmanla mücadele etmiş, Hasta Adam Osmanlı’ nın bitkin, harap, muzdarip, yorgun kahramanları…. Diğer tarafta İngiliz, Fransız, Kanadalı, Hindu, Avustralyalı, Yeni Zelandalı; adına medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın çocukları…

Bir tarafta iman, azim, yürek… Diğer tarafta dünyanın eriştiği son teknolojiye sahip savaş makinaları…

Yer  Çanakkale…

Türk’ ün öldü, bitti dendiği anda tekrar dirilişinin kanla destanının yazıldığı yer…

Yıl 1915…

Aylardan Mart….

Birinci Dünya Savaşı’ nın en kanlı mücadelesinin, tarihin en şanlı zaferinin yazıldığı yer; Çanakkale…

Bir hilalin uğruna 250 bin güneş battı Çanakkale’ de… Çünkü bayrağı şehit kanının bayrak yaptığını, vatan tapusunu bu uğurda verilen canların imzaladığını biliyordu bu güneşler…

Aylardan Mart idi. Yani bahar mevsiminin ilk ayı…

Çanakkale’ ye kanla imza atanlar da hayatlarının ilk baharındaydı…. Hiç gittiniz mi Çanakkale’ ye? Gittinizse görürsünüz; Kastamonu’ dan, Artvin’ den, Hakkari’ den, Muğla’ dan, Tekirdağ’ dan, Yozgat’ tan, Adıyaman’ dan, Sivas’ tan, Anadolu’ nun dört bir yanından yüz binler göğsünü siper  etmişti Çanakkale’ de… Sadece Anadolu mu? Balkanlardan tutun da Mısır, Cezayir, Lübnan, Libya, Irak, Suriye diyarlarından akın akın gelen kahramanlar ve Batı Şeria’ dan, Gazze’ den, Kudüs’ ten Çanakkale’ ye koşan yiğitler… Silah imandı, siper bu imanın yoğrulduğu göğüsler. Ve müttefik güçlerin son teknoloji savaş canavarları bu siperlere çarpıp geri döndü Çanakkale’ de… Bakın şehitlerin mezar taşlarına; henüz 15 yaşındaki gencecik fidanları görürsünüz orada…

Din, Vatan, Millet, Bayrak, Ezan mücadelesidir bu mücadele…

Ve bu mücadelenin, bu destanın, bu şanlı zaferin yazıldığı tarihin altın sayfalarına atılan imzalarda 93 bin Kastamonu fidanı vardır. Yunus Mürebbi’ nin burçlarına Selçuklu Sancağını diktiği Kastamonu Kalesi, 8 asır boyunca işgal görmemiş, düşman çizmelerinin pisliği bu topraklara basamamış olmasına rağmen; Kastamonu insanı “Hakkı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır!” zihniyetiyle Osmanlı diyarının her köşesine can vermeye gitmiştir. Gitmemiş adeta bu topraklar sevdasında, din uğrunda can vermek için yarışmıştır.

Çünkü, Asım’ ın neslidir Kastamonu insanı. Ve Mehmet Akif; “Asım’ ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek! İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek!” diye şiire ahenk versin diye söylememiştir. Ve Necip Fazıl; “Yol O’ nun, varlık O’ nun, gerisi hep angarya! Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!” diye haykırırken, Çanakkale’ de şaha kalkan ruha özlemini haykırmıştır adeta…

Yıl 1915…

Aylardan Mart…

Yer  Çanakkale…

Daha hayatının baharındaki gencecik fidanların toprağa düştüğü yer… Kastamonu’ nun binlerce canını toprağa kattığı yer… Din, vatan, millet, ezan, bayrak uğrunda 250 bin şehidin verildiği yer…

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır!

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır!

Onlar hayatlarının baharında canlarını sevdalarına kurban ettiler kahramanca…

Ya biz?!!!

…..

Sözün sonunda kısaca Mehmet Akif ve Kastamonu hususunda doğru bilinen birkaç yanlış bilgiye değinmek istiyorum;

-İstiklal Marşı ilk kez Kastamonu’ da ve Nasrullah Camii’nde okunmamıştır. Çünkü Akif İstiklal Marşı’ nı, Kastamonu’dan ayrıldıktan bir buçuk ay sonra yazmıştır.

-İstiklal Marşı Kastamonu’ da yazılmamıştır.

-Akif Kastamonu’ ya İnebolu üzerinden değil Çankırı üzerinden gelmiştir. 16 Ekim 1920 tarihinde Çankırı Ulu Camii’nde vaaz verdiği tarihi kayıtlarda açıktır.

-Akif Nasrullah Vaazını 19 Kasım 1920 tarihinde vermemiştir. Açıksöz Gazetesi’ nin 4 Kasım 1920 tarihli nüshasında Mehmet Akif’ in 5 Kasım günü Nasrullah Camii’ nde vaaz vereceğinin haberi bulunmaktadır.

Milli Şair Mehmet Akif’ e şükran ve rahmetle…

…..

Çanakkale’ de 53 şehit veren Filistinliler 77 yıldır dünyanın gördüğü en korkunç katliam, soykırım, vahşet ve baskıyla mücadele ediyor.

Çanakkale’ de düşman saflarında yer alanların yaptığı bu soykırıma ekonomik desteğe hala devam mı edeceğiz?